Bazı filmler izlenirken değil, bittikten sonra hayal kırıklığı yaratır. Holland benim için böyle bir deneyim oldu. İlk sahnesinden itibaren atmosferinin güzelliği, dönemin tasarımı ve kasabanın o nostaljik büyüsü merakımı fazlasıyla cezbetmişti ama ne yazık ki bu görselin ambalajının içinde maalesef ki anlatacak pek de bir şey yokmuş. Hikâyenin sıradanlığı, karakterlerin sığlığı ve duygusal bağ kurmaya izin vermeyen soğukluğu dolayısıyla Holland, ortalama bir film klasmanına bile uzanamıyor.

🌷
Yazı, Holland filmine dair herhangi bir spoiler içermeyecek.

Evet, atmosfer ciddi anlamda etkileyici. Muhtemelen, retro detaylara özel bir ilgim olduğundan özellikle kostümler, ev eşyaları, sokak manzaraları ve renk paleti beni tam anlamıyla içine çekti. Bu anlamda asıl övgüyü hak eden departman da yapım tasarımı oluyor. 2000’lerin başlarındaki modern ama nostaljik hayat öylesine özenle yansıtılmış ki, neredeyse dekorları izlemek karakterleri izlemekten daha keyifliydi. Fakat filmin en büyük hatası da burada. Görsellik ne kadar güçlü olursa olsun, içine yerleştirdiğiniz hikâye boşsa, geriye sadece süslü bir kabuk kalıyor.

Başrollerinde Nicole Kidman, Matthew Macfadyen ve Gael Garcia Bernal'in yer aldığı filmin senaryosu tahmin edilebilirliğin ötesinde. Nancy’nin, eşinin sadakatsizliğinden şüphelenip çıktığı yolculuk, daha ilk dakikalardan itibaren nereye varacağını belli ediyor. Üstelik bu yolculuk boyunca yaptığı tercihlerle, başlangıçta eleştirdiği davranışların aynısını sergilemesi de karakteri derinleştirmek yerine daha da yüzeyselleştiriyor. Onunla empati kurmak bir yana, izleyici olarak giderek daha da yabancılaşıyoruz. Film, ne bir içsel dönüşüm sunuyor ne de ahlaki bir hesaplaşma. Ortada yalnızca bir savrulma var, ama bu savrulmanın hangi yöne olduğu bile belli değil.

Performanslar genel olarak başarılı. Belki de senaryonun eksikliği olmasaydı, daha çok parlayabilirlerdi diye düşünüyorum ama iyi aktörler dahi zayıf yazılmış karakterleri kurtarmaya yetmemiş. Herkes üzerine düşeni yapıyor, ama hiçbir karakter gerçekten "orada" hissettirmiyor. Eylemler ve duygular arasında ciddi bir kopukluk var; insanlar var, bir şeyler yapıyorlar ama hiçbirinin davranışları kendileriyle tutarlı değil. 

Filmin temposu da sıkıntılı. Gerilim, baştan sona bir çizgide ilerliyor ama bu çizgi hep aynı tonda; ne yükseliyor ne alçalıyor. Bu yüzden ilk 20 dakikadaki beklentiyle, son sahnedeki his arasında neredeyse hiçbir fark yok. İzleyici olarak film sizi içine çekmiyor, kenarda tutuyor. Bazen neredeyse kendi kendini izleyen bir yapım hissi veriyor. Karakterler için endişelenmiyorsunuz, ne olacak diye merak etmiyorsunuz. O yüzden final geldiğinde de pek bir şey hissetmiyorsunuz doğrusu.

Bir başka büyük eksik de duygusal yatırım yapabileceğimiz bir karakterin olmayışı. Normalde bir film izlerken kendimizi genellikle ana karakterin yerine koyarız, bu karakter insanlık dışı davranışlar sergiliyorsa ise tam tersi bir açı benimseriz ve bu sefer ana karakteri düşmanımız olarak görürüz. Ama burada böyle bir durum söz konusu değil. Kimseyi savunamıyorsunuz, kimseye gerçekten hak veremiyorsunuz. Hikâyeye yön veren kişiler o kadar gri ki, bu grilik bir gerçekçilik hissi yaratmaktan çok uzak, sadece izleyiciyle araya bir mesafe koymaya yarıyor. Bu da filmi empati kurmadan izlenen bir yolculuğa dönüştürüyor ve deneyimimizi oldukça boş ve anlamsız hale getiriyor.

Yönetmen Mimi Cave, bir önceki işi Fresh’te ortaya çok daha iyi bir iş çıkartmıştı ama Holland için ne yazık ki benzer duygulara sahip olmaya bile çok uzak hissediyorum.

Eğer yalnızca dönem havası solumak ve retro detaylara doymak istiyorsanız elbette bir göz atabilirsiniz. Ama derinlik, özgünlük ya da güçlü karakterler bekliyorsanız, bu kasabadan erken çıkmak, sonrasında belki bir ara Westview'a uğramak istersiniz. Size kalmış.

👩🏻‍🦰👀

“Komedinin Ardındaki Trajedi”: WandaVision (2021)
‘WandaVision’, yalnızca Marvel evreninin ilk dizi projesi değil; aynı zamanda televizyon tarihine zarafetle yazılmış olan acı dolu bir aşk mektubu.

Yaren’in Köşesi
muggle’lar mı? onlar hiçbir şey görmezler ama çatal batırırsan hissederler. merhaba, ben Yaren. çocukluğumdan beri tutkunu olduğum fantastik dünyalara, filmlere, kitaplara, dizilere ve çizgi romanlara dair videolar yapıyorum. ben bu videoları yaparken çok eğleniyorum, eğer siz de bana eşlik etmek isterseniz, kanalımı takip edebilirsiniz :)
Paylaş