Heyecanla beklenen Daredevil: Born Again, üçüncü bölümüyle bizlere hem duygusal hem de gerilim dolu anlar yaşattı. Bölüm, daha çok bir hukuk draması havasında ilerlerken, Matt Murdock’un Daredevil kimliğini neredeyse hiç kullanmadan da olayları çözebilmeye ne kadar yatkın olduğunu gösterdi. Ancak bölümün en çarpıcı yönlerinden biri, geçtiğimiz bölümlerde hikâyeye dahil edilen White Tiger karakteri ve yine onun trajik sonuydu.

👨‍🦯
Yazı, Daredevil: Born Again'den spoiler içeriyor olacak.

White Tiger’ı dizide gördüğümüzde, karakterin çizgi roman geçmişine yapılan saygı duruşu gözümden kaçmadı. Hector Ayala, Marvel çizgi romanlarında ilk Porto Rikolu süper kahraman olarak bilinir ve Daredevil ile yolları birçok kez kesişmiştir. Dizide ise White Tiger bir kanunsuz olarak yargılanırken, Matt Murdock'ın onun savunmasını üstlenmesi, olayları bambaşka bir noktaya taşıyor. Hector’un masum olup olmadığı sorusundan ziyade, Matt’in bir avukat olarak jüriyi etkisi altına alışı hipnoz edici ve gerçekten uzun yıllar akıllardan çıkmayacak bir sahneydi. 

Avukatımız, fiziksel gücünü kullanmak yerine bölüm boyunca zekâsını ve hukuk bilgisini konuşturdu; White Tiger’ı savunma biçimi yalnızca bir avukat olarak değil, aynı zamanda bir kanunsuzun ruhunu en iyi anlayan kişi olarak, bir "empat" olarak da derin bir anlam taşıyordu bana kalırsa. Daredevil’in geceleri maskeyle yargı dağıtmasıyla, gündüzleri mahkemede adalet peşinde koşması arasındaki ince çizgi, bu bölümde harika şekilde işlendi. Matt, Hector’un yaşadığı zorlukları jüriye aktarırken, bir nevi aslında kendisinden de bahsediyordu. Hukukun herkes için eşit işlemesi gerektiğini savunurken, kendi kimliğiyle yaşadığı iç çatışmalar da üstü kapalı bir biçimde gözlerimizin önüne serildi.

Matt’in bu başarısı bir süreliğine bir zafermiş gibi görünse de ne yazık ki bu salıverilme, büyük bir trajediyle sonuçlandı. Mahkemede aklanan ve serbest bırakılan Hector'un ölüm fermanı da burada imzalandı. Bölümün son anlarına geldiğimizde kamera; Hector Ayala’nın bir sokak köşesinde acımasızca infaz edildiğini ve bu sahne zaten yeterince şok edici değilmiş gibi bir de tetikçinin kim olduğunu gösterdi: Punisher!

Döneceğini uzun süredir biliyorduk fakat Punisher'ı kanlı canlı biçimde tekrardan karşımızda görmek, şüphesiz ki eski Marvel izleyicilerinin en büyük hayallerinden biriydi. Frank Castle’ın geri dönüşü, şimdiden hikâyeye bambaşka bir boyut kazandıracak gibi görünüyor.

Frank'in, White Tiger’ı neden öldürdüğü şimdilik kocaman bir soru işareti, ancak onun adalet anlayışını bilenler için bu olay pek de şaşırtıcı değil. Frank Castle için suçlular yaşamamalı. Hukukun yetersiz kaldığı yerde Punisher devreye giriyor ve cezasız bırakılanları o kendi yöntemleriyle cezalandırıyor. Netflix imzalı The Punisher şaheserini de şu yazıda incelemiştik, göz atmayı unutmayın derim. 

Kısıtlayıcı Kurallardan Uzakta: The Punisher (2017-2019)
Marvel’ın sokak kademesindeki kahramanları arasında kendine özel bir yer edinen ‘The Punisher’, ‘Frank Castle’ın yürek burkan hikayesini Jon Bernthal’ın eşsiz performansı ile taçlandırıyor.

Matt’in bir insanın hayatını kurtarmak için gösterdiği çabanın tam tersi şekilde sonuçlanması ise onun için büyük bir darbe olacak gibi duruyor. Bilirsiniz, katı görünür ama kendisi aynı zamanda çok duygusal bir adamdır. Uzun süre bunun vicdan azabıyla uğraşacağını düşünüyorum ben.

Daredevil ve Punisher arasındaki gerek ideolojik gerekse fiziksel çatışma, yıllardır çizgi romanlarda ve önceki dizilerde derinlemesine işlendi. Şimdi ise Born Again ile bu efsanevi kapışmanın yeniden alevleneceğini hissediyoruz. Ne yalan söyleyeyim, böyle bir çarpışma için senelerdir yanıp tutuşuyoruz zaten... 

Dizinin genel gidişatına baktığımızda, Daredevil: Born Again gerçekten de Marvel’ın en iyi dizilerinden biri olmaya aday gibi duruyor. İlk iki bölüm aksiyon dozu yüksek, tempo sorunu yaşayan fakat sağlam adımlarla suç dünyasına girişini yapan bölümlerdi. Ancak üçüncü bölümle birlikte hukuk ve karakter derinliği ön plana çıkmaya başladı. Daredevil’in yalnızca bir dövüşçü olmadığını, aynı zamanda bir hukuk savaşçısı olduğunu hatırlatan bir senaryo görmekten gerçekten gurur duydum. Çizgi roman sayfalarını çeviriyor gibi hissettiğim bu bölümde Charlie Cox’un oyunculuğu ise her zamanki gibi üst düzeydeydi; özellikle mahkeme sahnelerinde sergilediği karizmatik duruş, karakterin gücünü ve zekâsını mükemmel bir biçimde yansıtmıştı.

Özetle, üçüncü bölüm hem hikâye anlatımı hem de karakter derinliği açısından oldukça güçlü. White Tiger’ın trajik sonu, Matt’in çabalarının boşa gitmesi ve assolist Punisher’ın sahneye çıkışı, dizinin gidişatına dair büyük ve önemli ipuçları verdi. Bundan sonra Daredevil ve Punisher’ın karşı karşıya gelmesi elbette kaçınılmaz.

Muhtemelen, Frank'in Hector'u neden öldürdüğünü öğreneceğimiz sahne, ki belki yüzü görünmeyen bu kişi Frank bile olmayabilir, ancak bizi Matt ve Frank karşılaşmasına hazırlayacak. Marvel hayranları için bu sahneler, Daredevil ve The Punisher dizilerinden sonra uzun zamandır görmek istedikleri bir karşılaşma demek. Born Again, klasik Marvel dizilerinden çok daha farklı bir atmosfer ve anlatım tarzına sahip olduğunu kanıtlıyor ve şimdiden yılın en iddialı yapımlarından biri olmaya aday görünüyor.

Biz de yazımızda, dizide yapıldığı gibi Hector Ayala’yı canlandıran aktör Kamar de los Reyes’i analım. Çekimler tamamlandıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiş kendisi. Huzur içinde uyusun. 🥀


Paylaş