Punisher bir süper kahraman değil, aslına bakarsanız bir kahraman olduğunu söylemek bile doğru olmaz. Frank Castle'ı, kararlarını kendisi alan, kendi kurallarına göre yaşayan, suçla ve genellikle organize suçla tek başına savaşan, tek kişilik bir savaş makinesi olarak tanımlamak mümkün diye düşünüyorum.

Spider-Man'in düşmanlarından biri olarak, 1973 yılında Gerry Conway, Ross Andre ve John Romita Sr. tarafından yaratılan karakter, zamanında çizgi romanlarda izleyiciyle öyle bir frekans yakalamış ki, kısa bir süre sonra "sadece Spider-Man düşmanlığı" görevinden ayrılıp yolculuğuna kendi hikâyesini anlatarak devam etmiş. (Tıpkı Daredevil'da bir villain olarak karşımıza çıkıp seyircinin fazlasıyla beğenisini kazandıktan sonrasında kendisine bir solo dizi yaptırması gibi.)

Marvel haklarının Disney tarafından satın alınmadan öncesinde, dizi hakları henüz Netflix'in elindeyken ortaya çıkan yapımlardan biri olan The Punisher, Daredevil, Iron Fist, Luke Cage, Jessica Jones ve The Defenders gibi Netflix imzalı Marvel dizilerinden, ama özellikle Daredevil'ın yakaladığı başarı sonrasında izleyiciyle buluşan bir yapım.

"Punisher" (Jon Bernthal), "Daredevil" (Charlie Cox) - Daredevil (2015-2018)

Az önce de bahsettiğim gibi, ilk olarak Daredevil dizisinin ikinci sezonuyla karşımıza çıkan karakter, sıradan olmaktan çok uzak ve fazlasıyla vahşi tavırlarıyla sadece ilgimizi çekmekle kalmadı, yalnızca bir düşman olarak karşımıza çıkmış olduğu hikâyesinden, kendi yolunda bağımsız bir şekilde ilerlediği bir solo dizi yaptırdı kendisi için.

Marvel yapımları arasında görmeye alışkın olmadığımız tarzda kan ve vahşet içeren The Punisher, Frank Castle'ın asıl öyküsüne odaklanmaktan çok, karakterimizin yaşadığı travmatik olaylar dizisinden sonra gerçek hayata uyum sağlama konusunda yaşadığı zorluklara değinmeye çalışıyor.

Eski bir asker olan Frank'in görev yaptığı Afganistan'ın Kandahar bölgesinde yaşadıklarıyla başlayan travmaları, eşi Sarah ve çocukları Lisa ve Frank'in vahşice katledilmesiyle katlanarak artıyor. Tüm bu olaylar, aklı zaten tam olarak başında olmayan karakterimizin iyice çığırından çıkmasına, tüm dünyaya cephe almasına neden oluyor.

Aslına bakarsanız Frank'in kusurlu kişiliğinin mimarı, çocukken onu her fırsatta öldüresiye dövmekten hiç çekinmeyen babası. Ancak dizide bu konuya neredeyse hiç değinilmemiş.

Bir psikiyatr tarafından kısa süreliğine gözlemlense, "savaş sonrası travma bozukluğu" dahil olmak üzere binbir çeşit teşhis konulabilecek kadar sorunlu olan karakterimiz, dizinin ilk sezonunda kendisiyle benzer yollarda geçmiş ve hala geçmekte olan David Lieberman'ın içinden çıkılması neredeyse mümkün olmayan dosyasıyla kafasını meşgul ediyor.

"David Lieberman/Micro" (Ebon Moss-Bachrach)

Bir yandan da polis ve FBI ile mücadele içerisinde olan Frank, kendi kafasına göre tarttığı adalet terazisini, çiçeği burnunda bir ajan ancak en az kendisi kadar da inatçı olan Dinah Madani'ye yakalanmadan dengelemek zorunda.

Hikâyemizin içerisinde Frank'in ordudan kalma birkaç kadim dostu da var. Ancak bahtsız karakterimiz, yaşadıkları sanki yetmiyormuş gibi bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki dostlarından bazılarının ihanetiyle de yüzleşmek zorunda kalıyor.

"Dinah Madani" (Amber Rose Revah), "Sam Stein" (Michael Nathanson)

Dizinin mükemmel bir senaryosu yok. Hatta Netflix'in diğer Marvel dizilerinde yaşananlara paralel bir olay örgüsü takip ediliyor ve çoğu şey Frank'in kontrol edemediği öfkesi ve planda olmayan olaylara verdiği tepkilerle, kaçışlarıyla ilerliyor. Ancak izlerken karakterle o kadar sağlam bir bağ kuruyorsunuz ki, dizinin eksik yönleri pek de umurunuzda olmuyor.

Etik değerler açısından sorgulanabilir birçok niteliğe sahip olmasına rağmen Punisher, çizgi roman dünyasının en sevilen karakterlerinden biri. Ancak Frank Castle'ın live-action'da bu kadar çok sevilmesinin en büyük sebeplerinden biri de şüphesiz ki Jon Bernthal'ın mükemmel oyunculuğu.

Üzüntüsünü, kederini, çaresizliğini ve öfkesini, Frank'in "Punisher"a evrilme yolculuğunu bu kadar gerçek biçimde yansıtabilen başka bir oyuncu daha olabilir miydi, inanın bilemiyorum.

Bernthal bir yana, dizide oyuncular konusunda nokta atışı tercihler yapılmış ve her biri görevini fazlasıyla yerine getiriyor.

Örneğin şimdilerde The Bear ve Fantastik Dörtlü yapımlarıyla gündemde olan Ebon Moss-Bachrach, David Lieberman rolüyle karşımıza çıkarken, her an Frank'in ensesinde olan Ajan Madani, Amber Rose Revah tarafından canlandırılıyor ve Frank'in eski dostlarından biri ve hikâyenin büyük bir kısmında önemli rol oynayan Billy Russo karakteri ise yetenekli oyuncu Ben Barnes'a emanet.

"Billy Russo" (Ben Barnes)

İlk kez Dorian Gray'in Portresi (2009) ile tanıdığım Barnes'ın, bu kadar iyi bir dram oyuncusu olduğunu bilmezdim. Bernthal'dan hemen sonra da en büyük övgüyü o hak ediyor bence.

Yan konuların ilk sezonda çözümlendiği, ancak çarpıcı sezon finali dolayısıyla ana mevzunun sarktığı ikinci sezon, Frank'in kendi sorunlarıyla uğraşmaya devam ederken, kötü adamlardan kaçmaya çalışan ve yardıma muhtaç bir kız çocuğuyla yolunun kesişmesine odaklanıyor.

Karakterimizin "baba" içgüdüsüyle sahip çıkmaya çalıştığı bu çocuk zamanla, artık hayatında pek de bir amacı kalmamış olan Frank'i hayata ısrarla bağlamaya devam eden kişi konumuna erişiyor.

İlk sezona göre temposu birkaç kademe daha düşük olsa da intikam duygusu ve vicdanı karşı karşıya defalarca getiren sahneleri, bu sefer bizi sadece Frank ile değil, yan karakterlerle de empati yapma konusunda mecbur bırakıyor.

"Jigsaw"

Marvel'ın son zamanlarda geldiği noktayı gördükçe, iyi ki bu diziyi ilk çıktığı zamanlarda izleyip tüketmemişim diyorum. Çünkü sadece sokak kademesi kahramanları arasında değil, genel olarak tüm Marvel yapımları arasında kendine oldukça özel bir yer açmayı başardı The Punisher.

Geçtiğimiz günlerde, şu sıralarda çekimleri devam etmekte olan Daredevil: Born Again dizisinin setinde görüntülenen Jon Bernthal, bu dizide Punisher rolüyle tekrar karşımıza çıkacak. Henüz resmi bir onaylanma söz konusu olmasa da birkaç önemli kaynak The Punisher dizisinin de süreceğini, hatta herhangi bir reboot olmadan üçüncü sezonuyla kaldığı yerden devam edeceğini doğrular nitelikte haberler paylaşıyor.

Daredevil: Born Again setinden Bernthal ve Cox. (2024)

Eğer Frank Castle hikâyesine kaldığı yerden devam edecekse Disney'in bu hikâyeyi de yumuşatmaya çalışmasına göz yumulmamasını istiyor ve Punisher'ımızı en kısa zamanda Hell's Kitchen sokaklarında ve eski formunda görebilmeyi diliyorum.


Paylaş