“Bir zamanlar insanlar, biri öldüğünde bir karganın onun ruhunu ölüler diyarına taşıdığına inanırdı. Ancak bazen öyle kötü bir şey olur ki, beraberinde korkunç bir hüzün gelir ve ruh dinlenemez. Bazen, sadece bazen karga, yanlış şeyleri düzeltmek için o ruhu geri getirebilir.”
Bir rock yıldızı olan Eric Draven (Brandon Lee), nişanlısı ile evlilik hazırlıkları yaparken düğüne bir gün kala bir suç çetesi tarafından vahşice katledilirler. Eski zamanlara dayanan bir inanç vardır... İnsanlar öldüğü zaman, ruhlarını kargaların ölüm ülkesine taşıdığına inanırlar. Ancak, bazen kargalar belli bir sebepten dolayı, yaşanan kötü olayları düzeltmek adına o ruhu geri döndürebilir. Aradan 1 yıl geçer ve Eric Draven intikam için geri döner…
Trajik bir ölüm…
Brandon Lee… Kariyerindeki en iyi performansa imza atarken, çekimlerin bitmesine 6 gün kala bir kaza sonucu hayatını kaybediyor. Kendisi de tıpkı filmde canlandırdığı karakter gibi nişanlı ve 17 gün sonra evlenecek iken böyle talihsiz bir kaza gerçekleşiyor.
Senaryoya göre evine gelen Eric Draven'ın, nişanlısı Shelly'ye saldıran suçlular tarafından silahla vurulması gerekiyordu. Öyle de oldu. Michael Massee'nin canlandırdığı Funboy karakteri tarafından 44 kalibrelik bir Magnum'la vuruldu ve olması gerektiği gibi yere yığıldı. Sahne tamamlanmış, ekip toplanmıştı. Ama o ayağa kalkmadı. Önce ekipten birileri Brandon'ın vücudundan sızan kanı fark etti. Ardından çığlıklar yükseldi. Ambulans geldiğinde Lee, zar zor nefes alıyordu ve çok kan kaybetmişti. Hemen hastaneye götürüldü, vücuduna beş ünite kan verildi, altı saat ameliyatta kaldı ama 27 yaşındaki Brandon Lee, bir daha uyanamadı…
Tabii ki bu üzücü durum filme de apayrı bir hikâye ve anlam kattı…
"The Cure" albümlerinden fırlamış ikonik bir karakter…
Brandon Lee, filmdeki ölü bir insanı daha iyi canlandırabilmek adına vücudunun her yanını buz torbalarıyla sarmış. Yeryüzünde yaşayan ölü bir vücudun daha gerçekçi gözükmesini istemiş. Bir yandan bu filmde ne kadar efsanevi bir oyunculuk sergilediğini düşünürken, bir yandan da "Brandon Lee 'Joker' gibi bir karakteri nasıl oynardı" diye düşünmeden edemedim.
Böyle demişken Heath Ledger ile Brandon'ın ölümü hakkındaki benzerliğe de değinmeden geçmek olmaz. Her ikisi de kariyerinin en başarılı rollerinden sonra öldüler. Joker ve Eric Draven. İkisinin de yüzleri bembeyaz şekilde boyanmış, saçları omuzlara kadar uzamış ve çılgın karakterlerdi. Ve sadece 27 yaşındalardı…
303 filminden bir replik aklıma geliveriyor. “Tüm güzel insanların göçtüğü yaş. Kurt Cobain, Janis Joplin, Amy Winehouse, Heath Ledger ve Brandon Lee…”
Değinmek istediğim ve beni çok etkileyen bir diğer nokta filmin karanlık atmosferi ve filmde kullanılan soundtrack müzikleri.
Bir çizgi roman eseri olan The Crow'un o karanlık atmosferi filmde çok iyi yansıtılırken sahne geçişleri arasında çalan müzikler inanılmazdı. The Cure - Burn, Golgotha Tenement Blues, Rain Forever, Dead Souls...
Bir film için soundtrack müziklerinin ne kadar önemli olduğunu izlerken görüyoruz. Filmle bir bütün oluyorlar resmen.
"It can’t rain all the time"
1994 yılında çıkan The Crow, yönetmenin kült filmi haline gelirken tekrar çekilmek istenen bir film haline de geliyor. Yönetmen bunun üzerine; "Brandon Lee olmasaydı, The Crow yeniden çekilmeye değecek bir film olamazdı" diyor.
Biliriz ki Hollywood da eski ve insanlar için değer gören birçok filmin yeniden çekilmesi durumu ile sık sık karşılaşırız. Yeni çekilen filmler orijinal filmler ile kıyaslama yapıldığında hiçbir zaman başarı gösterememiştir. Bunun birçok örneğini de gördük zaten. Bu habere karşılık yönetmenin sözleri de beni çok etkilemişti.
"Brandon'ın filmini; onun ölümüyle kedere boğulan sevenleri, Brandon'ı çok seven ve büyük destekleri bulunan ekip için tamamladık. Çünkü herkes Brandon'ın ruhunun ve ilhamının gücüyle doldu. The Crow filminin; bir insanın muazzam yetenek ve nihai fedakarlığına vasiyet olarak kalmasına ve başkalarının bu hikâyeyi yeniden çekmeye izin verilmemesi gereken özel bir durum olduğuna inanıyoruz. Tüm bunlar bana yanlış geliyor. Lütfen bunun sadece Brandon'ın filmi olmasına izin verin."
Hikâyenin yaratıcısı James O'Barr, nişanlısını kaybettikten 11 yıl sonra, 1989 yılında hikâyesini yayımlıyor. Çizgi romanın beyazperdeye uyarlanması gündeme geldiğinde ise hiç istekli değil, çünkü romandaki duygunun sinemaya geçemeyeceğine inanıyor. Filmin yapımcısı Jeff Most, başrol oyuncusu olarak Brandon Lee'yi önerdiğinde ise O'Barr hiç memnun olmuyor. Brandon o sıralarda "Bruce Lee'nin oğlu" olarak tanınıyordu ve pek de iyi filmlerde rol aldığı söylenemezdi. O'Barr, Lee'nin The Crow'u uyduruk bir aksiyon filmine çevirmesinden korkuyordu. Zaten yapımcıların aklındaki ilk isim de Lee değildi. Eric Draven rolü önce Christian Slater'a teklif edilse de anlaşılamadı. Daha sonra Johnny Depp ve River Phoenix ile görüşüldü ve yapımcılar yine elleri boş bir şekilde döndü. Brandon Lee ise rol için çok istekliydi. Rolü kaptı ve hızlıca kilo vermeye başladı. Daha önceki rol aldığı filmlerdeki hallerinden eser kalmadı.
James O'Barr, Brandon Lee'yi şöyle anlatıyor: "Onun yaptığını kimse yapamazdı."
63 yaşındaki James O'Barr, Brandon Lee'yi anarken: “Onun bu role kattığı karizma ve enerjiyi başka kimse katamazdı. Kendini Brandon gibi rolüne adayan başka birini daha görmedim. Dövüş koreografilerini kendisi yaptı, neredeyse hiç dublör kullanmadı. Sadece binalardan atlama sahnelerinde o yer almıyordu çünkü buna izin vermiyorduk.” diyor.
Benim için en iyi çizgi roman uyarlamalarının başını çeker The Crow. Onun gibi acımasız, sert, karanlık bir film, hala daha da gelmemiştir. Geçen bunca yıla rağmen her bir sahnesiyle hafızalara kazınan The Crow, kalbimizden hiçbir zaman silinmeyecek ve Brandon Lee'nin performansı hiçbir zaman unutulmayacak...
The Crow, bir filmden çok daha fazlası...
"Eğer sevdiğimiz kişiler bizden çalınmışsa, onları yaşatmanın yolu, onları sevmeyi bırakmamaktır. Binalar yanar, insanlar ölür ama gerçek sevgi sonsuza kadar sürer."
For BRANDON and ELIZA
Yorumlar