Oyuncu kadrosunda; Walker Scobell, Aryan Simhadri, Leah Sava Jeffries, Edge (Adam Joseph Copeland), Jason Mantzoukas, Lin-Manuel Miranda ve Lance Reddick'in yer aldığı dizi, Rick Riordan'ın 2005 yılında yayımlanmaya başlanan "Percy Jackson & the Olympians" kitap serisinden uyarlanan bir yapım.
Kahraman olma yolunda ilerleyen ana karakterin "tipik kahraman" hikâyesiyle açılış yapan dizi, okulda dışlanmış ve zorbalıkla uğraşmakta olan Percy'nin, halüsinasyon olarak gördüğü ancak bir türlü anlamlandıramadığı imgelerle mücadelesine de mercek tutuyor.
Karmakarışık bir aile hikâyesine sahip olan Yunan Mitolojisi ile Percy'nin yolunun kesiştiği bu macera, daha öncesinde bir film serisi olarak karşımıza çıkmıştı.
Logan Lerman, Brandon T. Jackson, Alexandra Daddario, Sean Bean ve Pierce Brosnan'ın yer aldığı Percy Jackson & Olimposlular: Şimşek Hırsızı, 2010 yılında vizyona girdi ve 3 yıl sonra gelen devam filmi Percy Jackson: Canavarlar Denizi'nin beklenen etkiyi yaratamaması sebebiyle artık seriye devam edilmeyeceği açıklandı.
Percy Jackson'ın Disney versiyonunda ise, dizinin tanıtımının yapıldığı daha ilk günlerde, karakterlerin görünüşlerindeki değişiklik çokça ilgi çekti. Özellikle Annabeth ve Grover'daki gözle görülür değişiklik, televizyon ve sinema dünyasında uzun zamandır hâkim olan çeşitlilik çabası ve belli bir kesime yaranmaya çalışmanın ve samimiyetsizliğin başka bir boyuta ulaşma durumu diye düşünüyorum.
Bir uyarlama olduğu için, karakterleri elbette kendi keyiflerine göre şekillendirebilirler ancak orijinal hikâyede, yani Rick Riordan'ın kendi yarattığı bu evrende, Grover ve Annabeth, fiziksel görünüş açısından beyaz olarak tasvir edilen karakterler. Ana karakterlerin orijinal hallerine sadık kalmamak, seyirciyi, özellikle kitapların hayranı olan izleyicileri bu büyülü evrenden uzaklaştırabilir ve hikâyede daha birçok şeyin değiştirilebileceği ihtimalini de artırabilir.
En başlarda üç çocukta da karakterlere alışma konusunda ufak tefek zorlanmalar hissediliyordu, ancak bölümler ilerledikçe aralarındaki bağın kuvvetlendiğini ve oyuncuların da birbirlerine alıştığını hissedebiliyorsunuz. Fakat bu durum ana karakterlerimizden biri olan Annabeth için de geçerli diyemeyeceğim. Nitekim, bölümler ilerledikçe ilginç bir şekilde kendisinin tutarsız ifade ve davranışlarıyla karşılaşmak zorunda kalıyoruz.
Performanslar çok iyi olsaydı, orijinal görünüşlerinden farklı olarak karşımıza çıkan bu isimler, muhtemelen bu farklılıklarıyla anılmayacaklardı. Çünkü film serisinde de orijinalinde beyaz olarak tasvir edilen Grover karakteri, siyahi bir oyuncu tarafından canlandırılmıştı ve o dönemde bu durum, bu kadar dert edilen şeylerden biri olmamıştı.
Ancak Leah Sava Jeffries, gerçekten de role tam anlamıyla bürünememiş. Tüm sezon boyunca kafası karışık ve ruhsuz bir yüz ifadesiyle karşımızda dikiliyor. Bu yüzden Annabeth karakterinin zorlama ve bariz bir şekilde samimiyetsiz bir değişime maruz bırakıldığını düşünüyorum.
Annabeth'in aksine, Ryan Reynolds, Jennifer Garner ve Mark Ruffalo'nun başrolünde yer aldığı The Adam Project filmiyle tanıdığımız Walker Scobell ise, Percy'e gerçekten tam anlamıyla uyum sağlamış. İlk kitapta henüz 12 yaşında olan karakterimizin korkusu, endişesi ve cesareti tam anlamıyla yansıtılmış.
İlk bölümlerde Grover'a da pek ısınamamış olsam da ilerleyen bölümlerde Percy ile çok tatlı bir kimya tutturduklarını düşünüyorum. Bu yüzden bu ikiliyi izlemek çok keyifliydi diyebilirim.
İlk kitap ile birçok ortak noktaya sahip olan ve aynı biçimde sonlanan Percy Jackson ve Olimposlular, aslında hikâyeye Percy'nin tüm hayatını kökünden değiştirecek bir olayı öğrenmesiyle başlıyor. Daha önce hiç tanışmadığı babasının bir Olimposlu olduğunu öğrenen karakterimiz, yine daha önce haberinin olmadığı güçlerini keşfetmek, kendi gibi yeteneklere sahip yaşıtlarıyla vakit geçirmek için, annesi tarafından özel bir kampa yazdırılıyor.
Kampa gelir gelmez Percy'i çok zorlu bir görev bekliyor. Zeus'un çalınan şimşeğini bulup onu vaktinde teslim etmesi gereken karakterimiz, arkadaşları Grover ve Annabeth ile macera dolu bir yolculuğa çıkıyor. Burada doğaüstü yaratıklarla, olaylarla ve kahinlerle karşılaşan Percy, önceki hayatında tahmin bile edemeyeceği lokasyonları ziyaret ediyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan Zeus ve Poseidon arasındaki büyük savaşın, bir an önce bitebilmesi için yaz gün dönümünden önce şimşeği teslim etmesi gereken ekip, bu büyülü yolculukta karşılaştıkları farklı cisimler ve yaratıklar kadar, hayal kırıklıklarıyla da yüzleşmek zorunda kalıyor. Özellikle son bölüme geldiğimizde, güvendiği bir dostu tarafından ihanete uğrayan Percy, büyük bir yol ayrımıyla da karşı karşıya kalıyor. Karakterinin şekillenmesindeki en büyük adımlardan biri olan bu durumu, genç ada, son derece aklı başında bir şekilde karşılayıp meseleyi şimdilik başarıyla kapatmış gibi görünüyor.
İkinci sezon onayını henüz almamış olsa da geçtiğimiz günlerde yayınlanan sezon finalinin ardından oldukça olumlu yorumlar alan Percy Jackson ve Olimposlular, yakın zamanda yeni sezon siparişi alıp, sevenlerini heyecanlandıracaktır diye düşünüyorum.
İlk sezonuyla gayet başarılı bir ivme kazanan bu dizinin bir sonraki sezonu için tek temennim, biraz daha çalışılmış performanslar görebilmek olacak.
