İtalyanca sarı kapaklı popüler gizem ve gerilim romanlarına verilen isim "giallo", İtalyancada hem "sarı" hem de "gerilim" anlamına gelir. 1960'larda ise yeni bir film türünü ifade etmeye başlamıştır.

Giallo türü, uzun araştırmalarım sonucu elde ettiğim bilgilere göre çok eski zamanlara dayanan Sherlock Holmes ve Edgar Allan Poe'nun cinayet gizeminden ortaya çıkarak temeli atılan bir korku filmi türü. Her ne kadar bana göre korku sinemasının değeri bilinmese de derine indiğimiz zaman korku sinemasının bir alt dalı olan giallo sineması bir cevher niteliğinde.

Suspiria (1977)

Giallo filmleri, hikâye örgüsü açısından cinayet soruşturmasını ele alış şekliyle suç türüne de yaklaşır. Bilindik bir şekilde hikâye anlatılır, çoğu ürperticidir. Ana karakterin aykırı durumu ise türün önemli bir unsurudur. Tür gelişim gösterdikçe, suçların çözülmesindeki ihtiyaç, uygulanma şeklinden daha az önemli hale gelmiştir.

Jessica Harper – Suspiria (1977)

Giallo'yla en çok özdeşleştirilmiş yönetmen ise Mario Bava'dır. Çok Şey Bilen Kız (1963) ilk gerçek giallo örneği olarak kabul edilir. Lucio Fulci (1927-96) filmlerinde zalimliğe ve gaddarlığa yönelmiştir. Benim en sevdiğim yönetmenlerden birisi olan Dario Argento ise Kristal Kanatlı Kuş (1970) ile bu türünün uluslararası düzeyde yankı uyandırmasını sağlamıştır. Daha sonra Suspiria (1977) filmiyle giallo'yu barok aşırılıklara doğru itmiştir.

Kristal Kanatlı Kuş (1970)

Amerika'ya dönmeye karar veren yazar Sam, bir gün bir sanat galerisinde yer aldığı esnada, galeri sahibinin karısına yapılan cinayet teşebbüsüne tanık olur. Sam neye uğradığını şaşırır ve kadını kurtarmak için hiçbir şey yapamaz. Dava çözülemez bir durumdayken tüm sürece şahit olan Sam, bu davayı kendi başına çözmeye çalışır ve tehlikeli katili bulmaya karar verir.

Kristal Kanatlı Kuş, "İtalya'nın Hitchock"u olarak anılan Dario Argento'nun ilk uzun metrajlı filmi. Özellikle filmdeki sanat galerisi kısmı görülmeye değer. Ses kullanım tekniği inanılmaz. Argento'nun her filmde olduğu gibi burada da müzikler çok önemli. Yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen ne kadar başarılı olduğunu izleyip görebilirsiniz.

''Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.''
The Bird with the Crystal Plumage (1970)
An American writer living in Rome witnesses an attempted murder that is connected to an ongoing killing spree in the city, and conducts his own investigation despite himself and his girlfriend being targeted by the killer.

Suspiria (1977)

Favori giallo türündeki filmim Suspiria'da, temelinde bale eğitimi için Almanya'daki bir dans okuluna gelen genç bir kadının, kendisini korkunç cinayetlerin ortasında bulmasına tanıklık ediyoruz. Filmdeki korkuyu, karanlığı, tehlikeyi sezebiliyoruz ancak göremiyoruz. Bunun yerine gözlerimizi kamaştıracak parlaklıktaki renkleriyle bir dans okulunun merkezinde buluyoruz kendimizi.

Suspiria'yı izleyecek olanlara tavsiyem filmi korkmak için izlemeniz değil, korkuyla ilgili konuşmak için izlemeniz olur. Tür filmlerine baktığımız zaman klişelerden kaçınan, özellikle korku ve gerilimin sığ katmanlarını yıkan bir filmdir Suspiria. Filmdeki kadrajlar, renkler ve dekorlar özenle seçildiği barizken, görüntü yönetmeninin başarısı ve filmin doğrudanlığı ile dikkat çeker.

Filmin bir diğer önemli noktası, İtalyan müzik grubu Goblin'in bestelediği güçlü ve bir o kadar da ürkütücü film müzikleri. Yükselen gerilimi zirvede tutmayı başarıyor gerçekten.

''Kötü şans, kırık aynadan gelmez. Yitirilmiş akıldan gelir.''
Suspiria (1977)
From the moment she arrives in Freiberg, Germany, to attend the prestigious Tanz Academy, American ballet-dancer Suzy Bannion senses that something horribly evil lurks within the walls of the age-old institution.

Şeytanın Maskesi (1960)

Şeytanın Maskesi, Nikolay Gogol'ün "Viy" adlı Rus halk efsanesi hikâyesinden uyarlanmıştır. Hikâye, 19. yüzyılda kendisini bir anda tekinsiz bir Moldovyalı topluluk arasında bulan, vücudu Asa isimli bir büyücü tarafından ele geçirilen Katja Vajda'ya âşık olan bir doktoru anlatır.

Mario Bava'nın ilk filmi olan Şeytanın Maskesi, her karesi büyüleyici ve korkunç detaylarla dolu. Film, kafalarında şeytan maskesi olan cadıların idam sahneleri ile başlıyor. Filmde Barbara Steele, John Richardson, Andrea Checchi, Ivo Garrani, Arturo Dominici ve Enrico Oliveri gibi oyuncular var.

Black Sunday (1960)
A vengeful witch and her fiendish servant return from the grave and begin a bloody campaign to possess the body of the witch’s beautiful look-alike descendant. Only the girl’s brother and a handsome doctor stand in her way.

Kan ve Siyah Dantel (1964)

Moda atölyesinde bir manken olan Isabella, maskeli ve gizemli biri tarafından katledilir. Cinayetten şüpheli olanlar arasında genç kadının erkek arkadaşı da vardır. Ardından maskeli katil, birer birer modelleri öldürmeye başlar.

Uluslararası ismi Kan ve Siyah Dantel olan filmin orijinal ismi ise Katil İçin 6 Kadın. Bu sefer katil tasarımı daha farklı ve ilgi çekici. Sahne tasarımı, kullanılan renkler, oluşturulan atmosfer harika.

Ek olarak filmin çekimleri her ne kadar başarılı olsa da o dönemin düşük bütçesi ile yönetmen bazı sahneleri çocuk arabasına kamerayı monte ettirerek sahneleri bu şekilde çekmiştir.

''Müfettiş: Belki de güzelliğin görüntüsü kontrolünü kaybetmesine neden oluyor. O yüzden öldürüyor.''
Blood and Black Lace (1964)
Inspector Sylvester is assigned to investigate the violent murder of a fashion house model Isabella, by a masked assailant. As the investigation proceeds all of the house’s various sins, including corruption, abortions, blackmail and drug addiction, begin to come to light. It turns out that Isabella…

Black Sabbath (1963)

Birbirinden ayrı üç tekinsiz hikâye. İlkinde, gizemli bir telefon, yalnız yaşayan bir kadına zor anlar yaşatıyor. Diğer iki hikâye ise biraz daha fantastik. İkinci hikâyede ölümsüz olan bir yaratığı ve son bölümde ise gömülmek üzere olan cesedin yüzüğünü çalan ve lanetlenen hemşirenin hikâyesini izliyoruz.

Giallo türünü anımsatan ilk hikâyeden sonra ikinci hikâye anlatılıyor ve yaklaşık 30 dakika sürüyor. En çarpıcı hikâye ise son hikâye. Gotik bir atmosfer, düşsel renkler ve zamanının çok ötesinde makyajları ile Bava'nın başyapıtları arasında yerini alıyor.

Black Sabbath (1963)
Three short tales of supernatural horror. In “The Telephone,” a woman is plagued by threatening phone calls. In “The Wurdalak,” a family is preyed upon by vampiric monsters. In “The Drop of Water,” a deceased medium wreaks havoc on the living.

Don't Torture a Duckling (1972)

İtalya'nın güneyinde küçük bir köyde işlenen cinayetler, insanların huzurunu kaçırmaya başlamıştır. Bruno, Michele ve Tonino adındaki üç arkadaşın öldürülmesiyle bir seri katilin olduğundan şüphe edilir. Polisler araştırmaya devam ederken gazeteci Andrea da bu davaya ilgi gösterir.

Don't Torture a Duckling, giallo'nun usta isimlerinden Lucia Fulci'nin yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Florinda Bolkan, Barbara Bouchet, Tomas Millian gibi oyuncuların yer aldığı 1972 yapımı bir film. Bu filmin yönetmen açısından ayrı bir önemi var çünkü Fulci'nin ilk şiddet efekti içeren sahneleri bu filmiyle başlıyor, devamı da bundan sonra geliyor.

Don’t Torture a Duckling (1972)
A reporter and a promiscuous young woman try to solve a series of child killings in a remote southern Italian town rife with superstition and a distrust of outsiders.

What Have You Done to Solange? (1972)

Bir kız lisesinde öğretmen olan Rossini, okulun öğrencilerinden Elizabeth ile bir nehir kenarında aşk yaşarken, gözüne bir bıçağın yansıması çarpar. Ertesi gün bir cinayet işlenir ve lisedeki öğrencilerden birisi olduğu anlaşılır. Rossini olay yerine gittiğinde artık polislerin bir numaralı şüphesi olmuştur. Rossini kendi sırlarını karısından ve polislerden saklarken cinayetler işlenmeye devam eder.

Londra'da geçen İtalyan-Alman ortak yapımı What Have You Done to Solange? filmini tüm giallo severlere tavsiye ederim.

What Have You Done to Solange? (1972)
After several coeds are murdered at a college, a professor who is having an affair with one of his students becomes a suspect. When other gruesome murders start occurring shortly thereafter, the teacher suspects that he may be the cause of them.

Deep Red (1975)

Caz piyanisti ve müzik hocası Marcus Daly, bir gece yarısı boş bir meydanda sarhoş arkadaşıyla sohbet ederken Helga adlı bir medyumun evinin penceresinden öldüğünü görür. Ardından olay yerine koşar ama yetişemez. Cinayetin ardındaki gizemi araştırmaya başlar. Zamanla cinayetlerin sayısı da artar. Daly, cinayetlerle kendisi arasındaki bağlantıdan yola çıkarken, katilin kim olduğunu bulmaya çalışır.

Yine müzikleriyle beni heyecanlandıran, bir sonraki sahneyi tahmin edemediğim bir Argento filmi. Ufacık detayların bile önemli olduğunu filmin sonunda çok iyi anlıyorsunuz. Dikkatli izlemekte fayda var.

''Bazen gördüğün şey, hayal ettiğin şeydir.''
Deep Red (1975)
A musician witnesses the murder of a famous psychic, and then teams up with a feisty reporter to find the killer while evading attempts on their lives by the unseen killer bent on keeping a dark secret buried.

A Bay of Blood (1971)

Güzelliklerle dolu bir koy düşünün. Üzerine çeşitli oteller yapılmak isteniyor. Koyun sahibi olan yaşlı çiftten burası satın alınmak istense de çift buna izin vermiyor. Bunun üzerine bu koyda yaşayan ve bu olayla ilgisi olan insanlar birer birer öldürülmeye başlıyor. Ama katil kimdir bilinmiyor.

A Bay of Blood, sıradan bir giallo filmi olarak görülürken, filmdeki karakterlerin ölüm sahneleriyle sonraki korku filmlerine de ilham kaynağı olmuştur. Bu filmdeki ölümlerin enteresan ve vahşiliği, sinemada bir ilkti.

A Bay of Blood (1971)
An elderly heiress is killed by her husband who wants control of her fortunes. What ensues is an all-out murder spree as relatives and friends attempt to reduce the inheritance playing field, complicated by some teenagers who decide to camp out in a dilapidated building on the estate.

Death Laid an Egg (1968)

Marco ve parası için evlendiği Anna, bir tavuk çiftliği işletmektedir. Anna'nın Marco hakkında bilmediği bir şey vardır ki o da Marco'nun yasak bir ilişki yaşamasının yanı sıra fahişeleri öldürmek gibi bir saplantısının da olması.

Bir gün bu cinayetlerden birine tanık olan Mondaini, tavuk çiftliğinin reklam işlerini üstlenir. Bu arada çiftlikle yaşayan bilim adamı, maliyeti azaltmak amacıyla kafasız ve kanatsız tavuk üretmeyi başarır. Marco ise bunu "canavarlık" olarak düşünür. Aynı zamanda kendi karısını öldürme planları yapar.

Bu sefer yönetmenimiz Questi, giallo üzerine inşa edilen bir filmi çok daha farklı yönlere getiriyor. Çekildiği dönemi göz önüne alırsak başarılı, bir o kadar da ilginç.

Death Laid an Egg (1968)
A love triangle develops between three people who run a high tech chicken farm. It involves Anna (who owns the farm), her husband Marco (who kills prostitutes in his spare time) and Gabriella (the very beautiful secretary). Marco continues to kill as jealousy becomes more prevalent on the farm.
Paylaş