Başarılı yönetmen Greta Gerwig'in uzun zamandır beklenen Barbie filmi, 21 Temmuz'da izleyicisiyle buluştu.
Kadrosunda; Margot Robbie, Ryan Gosling, Emma Mackey, Simu Liu, Michael Cera, America Ferrera, Will Farrel, Dua Lipa, John Cena ve Helen Mirren gibi isimler bulunduran Barbie, 2023'ün en çok beklenen filmlerinden birisiydi.
Barbie, Stanley Kubrick'in 2001: A Space Odyssey filmine gönderme yaparak ilginç bir başlangıç yapıyor. Küçük kız çocuklarının ellerindeki oyuncaklardan Barbie için vazgeçtiklerini göstermeleri, aslında 60 yıldır piyasada olan Barbie bebeklerin popülaritelerini her zaman diliminde koruduğuna dair çok güzel bir gönderme olmuş.
Devamında Margot Robbie'nin Barbie'si ve Barbieland'de yaşayan diğer tüm Barbie ve Ken'lerin, rutinden de öte "Groundhog Day" tarzında bir tekrarda devam eden hayatlarının içerisine dahil oluyoruz.
Her şey her zaman olduğu gibi aynı düzeninde devam etmekte, ta ki Barbie bir gün uyanıp gerçekten bir şeyler "düşünmeye" başlayana kadar.
Her gün duş aldığı normal sıcaklıktaki suyun bu sefer buz gibi akması, dolaptaki sütün bozulması, ekmeği yakması, her zaman süzülerek indiği evinden bu sefer düşmesi gibi detaylar, karakterimize hayatının rayından çıkmaya başladığını gösteren işaretlerden sadece birkaçı.
Topuklu ayakkabı şekline bürünmüş olan ayaklarının artık dümdüz bir hale gelmiş olmasından sonra bu işi bir uzmana danışması gerektiğini düşünen Barbie, şimdiye kadar birçok çocuğun oynamış ve bozmuş olduğu, Barbieland'den uzakta kendi evinde yaşamakta olan "Tuhaf Barbie"yi ziyarete gidiyor.
Filmin en iyi karakterlerinden biri olan Tuhaf Barbie, Barbie'ye olanları düzeltmenin tek yolunun, gerçek dünyada onunla oynayan kişiyi bulması olduğunu söylüyor ve hikâye de aslında buradan sonra başlıyor.
Peşini bir türlü bırakmayan Ken ile yollara düşen Barbie'nin dünyamıza adım attığında karşılaştığı ilk şey, maalesef kocaman bir hayal kırıklığı. Onunla fiziksel olarak oynayıp düşüncelerinin bozulmasına sebep olan insanı bulmaya çalışırken yaşadığı kötü olaylar, aslında hiçbir şeyin Barbieland'de olduğu kadar "tozpembe" olmadığını anlamasına neden oluyor.
Greta Gerwig ve Noah Baumbach'ın birlikte kaleme aldığı senaryoda, ana hikâye gerçekten basit ve güzel yazılmış. Barbie'nin masal dünyasından çıkmak zorunda kalışı, insanların göründükleri gibi olmayışları ve gerçek dünyadaki "erkek hegemonyası", hem ana karakterimizin hem de öğrenmeye son derece "aç" olan Ken'in davranışlarını büyük ölçüde etkiliyor.
Sosyal mesajlara ve feminizmden çok hümanizme atıfta bulunan film, dünyada erkeklerin, Barbieland'de ise kadınların egemen oluşunu; herhangi bir görev değişimi durumunda, iki tarafın da dengeyi bariz bir şekilde bozuşunu anlatmaya çalışmış.
Açık konuşmak gerekirse, eşitlik üzerinde durmaya çalışıyor olmasına rağmen, finale geldiğimizde bu olay tek bir tarafın zaferiyle sonuçlanıyor gibi gösterilmiş. Ayrıca verilmeye çalışılan mesajların ısrarcılığı ve bu konuda defalarca tekrara düşülmesi durumu da filmin akıcılığını olumsuz yönde etkilemiş.
Tüm bunların yanında, aslında büyük bir eğlence karnavalı olan film, dans edilen veya şarkı söylenen sahnelerin hiç birisinde izleyiciyi sıkmıyor. Bu konuda oyuncuların tamamını; özellikle de Margot Robbie ve Ryan Gosling'i tebrik etmek gerek, çünkü hem sadece bir oyuncağı canlandırıyor olmalarına rağmen oyunculuk performansları son derece gerçekçi, hem de koreografi gerektiren sahnelerin her birisine gerçekten çok güzel çalışmışlar.
Fragman yayımlandığı sıralarda birçok kişi tarafından "yaşlı" olduğu gerekçesiyle Ken rolüne yakıştırılamayan ve şimdiye kadar genellikle ciddi rollerde izlediğimiz Ryan Gosling, rolün altından harika bir şekilde kalkmış olmasının yanında, filmdeki favori karakterlerinizden biri olmaya bile aday.
Yıldızlar geçidi gibi olan kadrosundaki herkes zaten çok başarılı ancak anlatıcı olarak yer alan Helen Mirren'ın da asla geri planda kalmaması gerektiğini, hikâyeye müdahale ediş şeklinin çok güzel olduğunu belirtmek isterim.
Eski bir Mattel çalışanı tarafından yaratılan ve yıllardır Barbie'ye rakip olarak gösterilen "Bratz" bebekleri göndermesi de gerçekten çok başarılıydı.
Filmin, fragmanlarda sunduğu felsefi düşünceleri ve metaforik göndermeleri tam anlamıyla yansıttığını düşünmüyorum. Belki de en başından beri Truman Show benzeri bir yapım beklediğimden kaynaklı bir problemdir, ancak bu durum filmden keyif alamayacağınız anlamına elbette gelmiyor. Birçok sahnesinde kahkaha attırıyor olsa da sonlara doğru Billie Eilish'in "What Was I Made For" şarkısı eşliğinde gözlerinizi doldurmayı da başaran bir film Barbie.
Christopher Nolan'ın Oppenheimer filmi ile aynı gün vizyona giren film, merak ettiren konusu, harika oyuncuları, gerçekten mükemmel şarkıları ve film öncesi yürüttüğü başarılı reklam kampanyası dolayısıyla, hasılat konusunda Oppenheimer'ı ikiye katlayarak Warner Bros. tarihinin en başarılı filmlerden birisi oldu.
Bu yılın en iyi filmi mi, hayır. Ancak en iddialılarından biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Vizyona girmesinin üzerinden henüz bir buçuk hafta gibi kısa bir süre geçmesine rağmen 700 milyon dolar hasılat elde eden Barbie, bu istikrarını uzun bir süre daha devam ettirecek gibi görünüyor.
Yorumlar