Tilman Singer’ın geçtiğimiz sene izleyiciyle buluşan gerilim filmi Cuckoo, ilk sahneleriyle seyirciyi içine çeken türden. Yakın çekim alınan çevresi, havasının boğukluğu ve atmosferin içinize işleyen soğuğuyla etkisini ilk dakikadan hissettiriyor. Bavarian Alpleri’nin büyüleyiciliği, otelin modernist fakat bunaltıcı iç yapısı, ışık-gölge oyunlarıyla ve mimariyle yaratılan o psikolojik tuhaf baskı… Daha birçok maddeyle uzayıp gidebilecek bu listede her bir detay bu ürpertici atmosfere hizmet ediyor.

Film, genç bir kadın olan Gretchen’in babası ve üvey annesiyle birlikte Almanya’nın dağlık bir bölgesindeki izole bir tatil tesisine taşınmasıyla başlıyor. Bu yeni ortam, başta dingin ve huzurlu görünse de kısa süre içinde tuhaflıklarla dolu bir labirente dönüşüyor. Gretchen’in çalıştığı otelin gizemli yöneticisi Herr König ve onun çevresindeki gariplikler silsilesi, filmin merkezindeki rahatsız edici atmosferi besleyen şey. Zamanla Gretchen, hem otelde hem de çevresinde açıklanamaz olaylarla karşılaşmaya başlıyor; kimsenin tam olarak kendisi olmadığı, her yüzün başka bir şeyi gizlediği bir dünyanın içine çekiliyor. Bu noktadan sonra Cuckoo, bir yabancının bilinmezliğe sürüklenişi kadar kendi kimliğini koruma mücadelesine de dönüşüyor.

Görüntü yönetmeni Paul Faltz’ın kadraj seçimleri, özellikle Gretchen karakterinin sıkışmışlığını hissettiren açılarla birleşince, izleyici bir yere gömülmüş hissine kapılıyor. Ses tasarımı, özellikle yüksek perdeden gelen çığlıklar veya uğultular, film boyunca bilinçaltını zorluyor; ilk yarıda korku ve gizem duygusu ustalıkla örülüyor.
Schafer ve Stevens ön planda

Hunter Schafer’ın Gretchen rolü, filmin en istikrarlı unsuru. Yeniden biçimlenen aile yapısı, kayıp duygusu, yabancı bir ortama sürüklenme haliyle aralarında bağ kurabildiğimiz tek isim o. Schafer bunların tümünü incelikle taşıyor; izleyici onunla birlikte sorguluyor ve korkuyor. Diğer yandan Dan Stevens’ın Herr König'i, birden parıldayan bu aşırı hoş görünün altındaki tehditkâr çizgiyi başarıyla temsil eden başka bir karakter. Stevens’ın sahnelerdeki varlığı, korkunun ve rahatsızlığın dozunu dengede tutuyor. Ancak ne yazık ki diğerleri aynı seviyeye çıkamıyor; Beth, Alma, dedektif Henry gibi karakterler hâlâ gölgede ve derinlikleri de bu arada yitip gidiyor.
Güzel fikir, karmakarışık öykü

Film, ilk yarıda izleyiciyi içine çeken bir gizem sunuyor: yabancı bir otel, gizemli bir müdür, rahatsız eden olaylar. Ancak ikinci yarı ilerledikçe bu gizem katmanları, açıklama çabalarıyla birlikte daha karmaşık ve dağınık bir hal alıyor. Yönetmen, ne kadar çok soru sorarsa ortadaki problem büyüyor; cevaplar geldiğinde ise ya tatmin edici olmuyor ya da beklediğimiz heyecanı sağlayamıyor.
Cuckoo, yas, aile bağları, kontrol ve kimlik gibi temaları görsel metaforlarla işliyor. Kadının bedeni, sessizlik, ölüm sonrası süreç, yabancılaşma gibi motifler de bizimle. Ancak bu temaların hepsi filmde dengeli şekilde kullanılmıyor. Bazıları güçlü şekilde hissedilirken, bazıları sadece yüzeyde kalıyor. Örneğin Gretchen’in annesiyle olan ilişkisi ya da onun yokluğunun psikolojik etkileri zaman zaman derinleşiyor, ama film bazı önemli geçişleri bu anlamda es geçiyor. Böylece tema zenginliği heyecan verici ama örüntü eksikliği zamanla rahatsız etmeye başlıyor.
İlginin yavaşça uzaklaşması

Başlarda gerilim iyi yönetiliyor. Sessizlik, beklenmedik tıkırtılar, otelin gerilimi, gölgelerle oynanan sahneler izleyiciyi huzursuz ediyor. Ama film ilerledikçe, anlatıdaki eksiklik artıyor ve bu da öylesine eklenmiş olan dramatik boşluklarla kapatılmaya çalışılıyor. Hızlı kurguya ihtiyaç varken ritim düşüyor; bazı sahneler gereğinden fazla uzuyor ya da birbirine benzer atmosferler tekrarlanıyor. Bu da gerilimin azalmasına, günümüzde zaten bir araya getirmesi güç olan dikkatin dağılmasına neden oluyor.
Stil ve ilham kaynakları

Cuckoo’nun mimarisinden ses tasarımına içerisinde; The Shining, giallo filmleri ya da body horror türünün diğer öğeleri görülüyor. Özellikle sesin ve ışığın kullanımıyla izleyicide rahatsız edici bir estetik yaratılıyor; bazı sahnelerde bu referanslar güçlü kullanılmış. Yani izlerken "bu kadar çok tanıdık öğe olması normal mi?" diye kendinize sormanız çok muhtemel. Stil zenginliği filme kimlik kazandırıyor fakat aynı zamanda bu referansların çokça kullanılması bazı sahnelerde özgünlük hissini gölgede bırakmış.
İzleyici beklentileri ve gerilimden kopuş

Bir noktadan sonra izleyicinin ilgisi yavaş yavaş azalıyor ve sonuna geldiğimizde filmin aslında sadece gizemli olmaya çalıştığını anlıyoruz. Hatta bu çabada öyle bir noktaya geliniyor ki; sır perdesi kaldırılırken izleyiciye açıklama yapmak yerine daha fazla soru bırakılıyor. Gizem, doz aşımına uğradığında gerilim olmaktan çıkıyor, sinir bozucu bir hâl alıyor. İzleyici artık ürpermek değil, "ne olacak şimdi" beklisiyle bekliyor, ama sonuç olarak film bunun üstesinden gelmekte zorlanıyor. Anlaşılmazlıktan değil de düzenli anlatı geçişlerinden mahrum olduğundan dolayı yorucu bir deneyim Cuckoo.
Korku unsurları, özellikle görselliği ve sesle birlikte çalışan sahnelerde işe yarıyor. Vücudun sınırlarını zorlayan görüntüler, ürkütücü varlıklar, beklenmedik çıkışlar izleyiciye rahatsızlık verebiliyor; ama gerçekten korkutucu olma konusunda zaman zaman geri plâna düşüyor. Korku yerine daha çok, rahatsızlık hissettiren bir deneyim olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz diye düşünüyorum. Korku beklentisiyle izleyen biri için bu film tatmin edici olmayabilir. Ayrıca destek karakterlerin eksikliği, korku-gerilim unsurlarının yükünü Schafer ve Stevens üzerine yıkıyor; onlar da her sahnede yeterli gelemiyor.
Sonuç: eksik bir deneme

Cuckoo, izleyiciye "bir şeyler var burada ama tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz" dedirten türden bir film. Güçlü, stil sahibi ve zaman zaman ürperten sahneleri, Schafer ve Stevens gibi oyuncuların performansı, filmin ilk yarısı için büyük kozlar. Fakat ikinci yarıda bu kozlar yeterince işlenmiyor; anlatı ritmi düşüyor, karakter bağları zayıflıyor ve gizem, meraktan çok kafa karıştırıcı bir hâl alıyor.
Sonuç olarak "iyi bir film" olmaktan öte, izleyiciyi tam da filmin açtığı kapıdan içeri sokup sonra sadece uğultularla baş başa bırakıyor. Artık korku filmi seven bir izleyici olduğumu varsayıyorum; ama Cuckoo, bence gerilim olmaktan çıkıp biraz sinir bozucu bir deneyime dönüşen eksik bir film. Kısacası, "hikâyesiyle yakalayan" filmlerden etkileniyorsanız, bu filmi beğenmek sizin için biraz zor olabilir.
Yorumlar