Wisdom of the Ages isimli bölüm, iyi ya da kötü kahramanlarımız fark etmeksizin bir şekilde her birinin burnunun bulaştığı belalara odaklanmaya devam ediyor, ABD içerisindeki politik durumlara göz kırpıyor ve asıl önemlisi Homelander olarak bildiğimiz karakterimiz John’un travmatik geçmişiyle tekrar yüzleşmeye çalışmasını konu ediniyor.
Üretimi, ciddi anlamda Vought tesislerinde gerçekleştirilen karakter, tavırları veya kişilik yapısıyla aslında her ne kadar nefretten başka hiçbir duyguyu hak etmeyen biri gibi görünse de, çocukluk ve özellikle de ergenlik döneminde üzerinde yapılan sayısız deney ve maruz kaldığı insanüstü baskılar dolayısıyla neden böyle birine dönüştüğü konusunu elinden geldiğince aydınlatıyor bu bölümde.
The Boys karakterleri arasında berbat bir kişiliğe sahip birini bulması çok zor değil. Ancak gerçekten iyi bir insana rastlamak da samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Her bir karakter iyi ve kötünün karması, hatta çoğunluk olarak siyaha yakın şekilde tanımlayabileceğimiz gri tonlarında renklere sahipken, Homelander bu renk paleti içerisine ciddi anlamda kuzgun siyah rengiyle giriş yapıyor.
İçerisinde iyilik kırıntısı bile bulunmayan bu adamın neredeyse bir laboratuvar deneyi sonucu ortaya çıktığını ve karakterindeki noksanlıkların sebebinin tümü olmasa da önemli bir kısmının çocukluğunda yaşadığı ağır travmalar olduğunu kabullenmek gerek.
İntikam alma biçimi normal bir insana oranla ya da "The Boys" şartları altında ele alındığında bile oldukça vahşi olan Homelander, bu bölümde yaptıklarıyla aslında izleyicileri de kendi vicdanlarıyla baş başa bırakıyor diyebiliriz.
Baba veya aile sevgisinin ne olduğuna dair hiçbir fikri olmayan, taşıyıcı annesinin karnından gözlerinden fışkırttığı ışınlar aracılığıyla kendi isteğiyle çıkan, üzerinde yapılan deneylerde "acaba kaç dereceye kadar dayanabilir" sorularına maruz kaldıktan sonra yüzlerce derecelik fırınlarda cayır cayır yakılan ve kendi kendinin keşfine çıktığı zamanlarda bile bir maymun gibi sürekli gözetlenen bir çocuğun travmasız büyüyeceğini bekleyemezsiniz elbette.
Önceki sezonlarda yaptığı her şey bir yana, tüm bunları Homelander’ın kendi adalet terazisi içerisinde değerlendirirsek, karakterimizin bu bölümde yaptıklarının ne yazık ki makul seviyede bir intikam biçimi olduğunu düşünüyorum. Daha azı onun gibi birinden zaten beklenemezdi.
Bu sezonla bir kez daha emin oldum ki bu karakteri de Antony Starr'dan başkası bu şekilde canlandıramazdı. Şu adama Emmy vermek için daha neyi bekliyorsunuz acaba? 🙃
Homelander’ın krizlerini bir kenarı bırakırsak bölümün bir diğer ana hikayesi, çiçeği burnunda The Seven üyesi olan Firecracker’ın Starlight hazımsızlığıydı.
Önceki bölümde, çocukluklarında Annie tarafından zorbalandığını dile getiren Firecracker, bu bölümde Vought markalı Truthbomb programının sunuculuğunu üstlendiği sırada yaptığı açıklamalarla sınırlarını tam anlamıyla zorladı ve başına gelenleri de hak etti sayılabilir.
Annie’nin güçlerini henüz keşfetmeye çalıştığı sıralarda işlediği suçları bir bir ortaya döküşü bir yana, uzun bir süre önceki medikal kayıtlarına ulaşıp yaptırdığı kürtajın belgelerini canlı yayında bütün kamuoyuyla paylaşması, zaten fazlasıyla düşmanı bulunan bu genç kadını içinden çıkılması daha zor bir duruma düşürdü.
En başından beri ne kadar dindar bir aileye sahip olduğu belirtilen Starlight'ın, hem ailesiyle arası açıldı hem de önümüzdeki günlerde muhtemelen bir kadının kendi bedeni üzerinde sahip olduğu bu hak dolayısıyla büyük bir tepkiyle karşı karşıya kalacak. Amerika ve genel olarak dünyada yaygın bir problem olarak görülen kürtaj hakları meselesine değinilmesi son derece duyarlı ve cesur bir davranış olmuş.
İnanması zor gelebilir, ancak yeri gelmişken, ben yapım ekibini dizi içerisinde verilmeye çalışılan sosyal mesajlar dolayısıyla da takdir etmek istiyorum.
Birkaç saniye öncesinde henüz reşit olmayan bir çocukla ilişki yaşadığı öğrenilen Firecraker yerine, tepki gören ismin kendi bedeni konusundaki kararlarına kendi karar verebilecek yaşta olan Starlight olması, bu durumun dünyanın her yerinde aynı olduğunu, ırkla ya da coğrafyayla hiçbir ilgisi olmadığını açıklıyor ne yazık ki.
Ekibin geri kalanının da başı beladan eksik olmuyor biliyorsunuz. Butcher, hastalığı ilerlemeye devam ederken, insanlığın ikinci bir Homelander vakasıyla karşı karşıya kalmaması adına Ryan’ı birilerine emanet etmeye çalışıyor. Frenchie için omuzlarındaki yükten kurtulduğu ve eşek sudan gelinceye kadar dayak yediği bir bölüm oldu, ama mevzuyu sündürmeden açıkladığı için mutlu oldum açıkçası. Hughie, babasını kurtarabilmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. V bileşeninin enjekte edilmesinden sonrasını göremedik. Merakla bekliyoruz bakalım Hugh Sr.’ın bedeninde bu formül nasıl işleyecek.
Deniz ürünleriyle aramda Deep kadar bir samimiyet olmadığı için geçtiğimiz bölümde Sister Sage’in masasında duran metal çubuğun ahtapot gibi yumuşak yapılı hayvanları öldürmek için kullanılabilen bir araç olduğunu düşünmüştüm, yanılmışım. Meğerse karakterimizin beyninin sürekli büyüme gibi bir problemi varmış ve bu çubukla kendi kendisine lobotomi yaparak rahatlıyormuş. Bu kadar büyük bir lobotomi çubuğu hiç görmemiştim, bu açıdan bana biraz fazla uçuk geldi ama neticesinde The Boys bu, her şey mümkün. Değil mi?
Belki biri tarafından katledilecek, belki de geçen bölümde de söylediği gibi yaşadığı akvaryumun temizlenmemesinden kaynaklı olarak zarar görecek ama Deep’in odasındaki ahtapot Ambrosius’a, önümüzdeki bölümlerde kesinlikle bir şeyler olacağı kanaatindeyim.
Bölümü beğendim, sezon da şimdilik iyi gidiyor. Son sezona giden yolda işlerin kaosa sürüklenmesi, biz seyircilerin en çok sevdiği şey, bilirsiniz. Yazıyı bitirirken beşinci sezon kadrosuna dahil olan o sürpriz (!) ismi de sizinle hemen paylaşayım. O habere de mutlaka bir göz atın derim.
Yorumlar