Joel’un başına gelecekleri oyunlardan biliyor olsak da, bu sahnenin ekranlara bu kadar erken taşınması izleyen herkeste büyük bir şok yarattı. Golf sopasını gördüğümüz an her şey gözlerimizin önünde zaten canlanmıştı fakat yine de, ister istemez "belki farklı bir yol izlerler" umudu içimizdeydi. Ama gerçek çok daha sarsıcı oldu.

Bu sahneyle birlikte dizinin omurgası kırıldı diyebiliriz. Joel’un gidişi sadece Ellie’nin değil, biz izleyicilerin de dayanak noktasını elinden aldı. Hikâye şimdi yepyeni bir denge kurmaya çalışacak ama bu denge tahmin edebileceğimizden çok daha sancılı ve zorlu bir süreci kapsayacak gibi geliyor.
Ellie’nin Joel’a küs olduğu gerçeği, bu kaybı daha da travmatik hale getiriyor. Bir vedanın bile yaşanamamış olması, onun vicdan azabını körükleyen en büyük unsur. Ellie bundan sonra muhtemelen sadece kaybının değil, yarım kalmış duygularının da ağırlığını taşıyor olacak.

Bölümü güçlü kılan şey, aksiyonun dramatik yükle çok dengeli biçimde işlenebilmiş olması. Orijinal projenin yaratıcıları, uyarlama olan projede de görev alınca ortaya böyle şahane bir iş çıkıyor işte. (Tebrikler Mazin ve Druckmann) Sahne sahne ilerleyen tansiyon, özellikle Joel’un ölümüyle tırmanarak doruğa ulaşıyor. Fiziksel şiddetin ötesinde, duygusal bir tokat çarptı yüzümüze. Pedro Pascal ve Bella Ramsey, kelimelerle anlatılamayacak kadar güçlü bir acıyı içimize işledi. Bu performanslarıyla her ikisi de önümüzdeki ödül sezonuna damga vuracakmış gibi hissediyorum.

Oyunlara hâkim olanlar mutlaka daha iyi anlayacaktır; Joel’un ölümü bu hikâyenin en büyük kırılma noktalarından biri. Fakat bunu biliyor olmak, bu sahneyi, "izlemesi daha az zor" bir hale getirmiyor. Bölüme ismini veren ve yaramızı dağlayan Shawn James imzalı şu başyapıtı da şuraya bırakıyorum.
Abby’nin gelişiyle birlikte, dizinin anlatı yapısı da başka bir şekle dönüşmeye başlıyor. Şu anda izleyici olarak ona en sevdiğimiz karakteri öldürdüğü için sadece saf bir öfke duyuyoruz ama ilerleyen bölümlerde bu karakterle kuracağımız bağ, hikâyenin en çetrefilli kısmı olacak. Bu da diziyi sadece bir kıyamet hikâyesi değil, bir insanlık sınavına dönüştürüyor.

Joel’un ölüm sahnesi, dizinin şimdiye kadarki en sert ve cesur anıydı. Abby'nin hâlâ babasının yasını tutan, intikam arayan bir kız çocuğu olması bize bir yere kadar empati yaptırabilse de; biyolojik olarak babası olmasa dahi Joel'u, kızı olarak benimsediği bir insanın önünde, kendi babasının yaşamını yitirdiği gibi katletmesi, Abby'i yeterince kinci ve vahşi bir insan yapıyor. Yapımcıların bu kararı bu kadar erken vermiş olması, bize yeni sezonda hikâyenin çok daha karanlık bir rotaya evrileceğinin sinyalini de veriyor gibi. Bu noktadan sonra Ellie’nin karakter gelişimi çok daha sert ve kırılgan olacak.

Ayrıca onun intikam yolculuğu, artık dizinin yeni hedefi ve aynı zamanda bizi de bu diziye bağlayan kısmı olacak. Ama bu yolculuk sadece karşısındakilerle değil, kendi içindeki hesaplaşmalarla da dolu olacakmış gibi hissettiriyor. Joel’un onun yüzünden öldüğünü düşünmesi, Ellie’yi hem harekete geçirecek hem de içten içe tüketmeye başlayacak.
Sonuç olarak 2. bölüm, The Last of Us’ın en büyük kırılma noktasıydı. Joel’un gidişiyle birlikte yalnızca bir karakteri değil, diziye bizi bağlayan en güçlü gövdeyi de kaybettik. Şimdi karşımızda bambaşka bir ton, çok daha tehlikeli bir dünya ve intikam ateşiyle yanmaya başlayan yeni bir ağaç dalı var. Bu ateşin kimi yakacağını ise bize zaman gösterecek. Oyunlarda Joel'un ölümünden sonrasına dair pek bir detay bilmeyen ben için de yeni sürprizler yükleniyor, birlikte deneyimleyeceğiz bakalım...
Yorumlar