Justice League, 300, Watchmen ve Sucker Punch gibi filmlerin sevilen yönetmeni Zack Snyder'ın, Netflix'le ikinci kez yaptığı iş birliğinden doğan Rebel Moon, geçtiğimiz günlerde oldukça düşük bir puanla açılış yapmıştı.
Snyder'ın, hem senaryosunu kaleme aldığı hem yapımcılığını üstlendiği hem de yönetmen koltuğunda oturduğu Rebel Moon, hayatını değiştiren o savaşta tüm sevdiklerini kaybetmiş, trajik bir geçmişe sahip Kora'nın hikâyesini anlatan bir film.
Barışçıl bir çiftçi kolonisinde göze batmayan bir hayat yaşamaya çalışan Kora, Ana Dünya'dan gezegenlerine evlerini işgal etmesi için gönderilen Amiral Noble komutasındaki bir askeri birliğin saldırısı sonucunda bir kez daha savaşçı rolünü üstlenmek zorunda kalır. Çiftçi Gunnar'ın desteğiyle birlikte vatanını savunmak için bir grup savaşçıyla galaksiler arası yorucu bir maceraya çıkar.
Konusu gerçekten yaratıcı gibi görünüyor olsa da ortaya çıkan iş zorlama bir fantastik evrenden öteye gidememiş. Eleştirmenlerin çok ciddi bir biçimde şikayetçi olduğu nokta ise bu evrenin orijinal ve sürükleyici olmaktan çok uzak oluşu.
İzlemeden önce, Zack Snyder filmlerinin kötü şöhretinden dolayı, daha doğrusu, birçok filminde karşılaştığımız gibi burada da gereksiz bir nefretle karşı karşıya kalındığını düşünmüştüm. Ancak izledikten sonra eleştirilerin çok büyük bir çoğunluğuna hak verdiğimi de belirtmek isterim.
Sürükleyici ve zekice yerleştirilmiş olay örgülerine sahip olan bir fantastik evren yaratmaya çalışmak, eminim ki en başarılı yazarların bile zorlandığı bir iştir.
Maalesef Zack Snyder, en çok esinlenmiş olduğu iki evrenden; Star Wars ve Dune gibi uçsuz bucaksız diyarlardan ve efsane karakter geçmişlerine sahip olan bu gibi hikâyelerden en önemli olan detayları filmine dahil etmeyi unutmuş.
Karakterlerin hiçbirisi derinleştirilmeye tenezzül bile edilmemiş. Star Wars ve Dune gibi yapımları, çok başarılı hale getiren şeylerden biri de içselleştirerek, yavaş yavaş anlattıkları karakterler.
Star Wars, 70'li yıllardan bu yana anlatmayı sürdürdüğü hikâyesinde; eline geçen tarif edilemez gücü, karanlık tarafa geçerek tüm ailesinin ve galaksinin kaderini değiştiren bir karakter üzerine kurarken; Dune, kendi medeniyetinin sayılı ailelerinden birinin üyesiyken babasının kaybıyla birlikte düşman topraklarında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan genç bir adamın hikâyesini işlemeye çabalayan, ikisi de ana karakterler üzerinde efsaneleşmiş olay ve durumlar yaratmayı başaran film serileri. (Dune 2, henüz çıkmadı ama kitapları baz alarak bu konuda peşin hükümlü konuşabiliriz.)
Başlangıç hikayesini yeterli düzeyde izleyiciye anlatan film, geçmişte yaşanmış olan asıl olayları flashback'ler aracılığıyla Kora'ya anlattırarak aktarmayı tercih ediyor ve biz de birden içine fırlatıldığımız bu anılar arasında kaybolmaya başlıyoruz.
Yırtık pırtık kıyafetler giymiş, fütürist veya çoğu zaman retro-fütürist görünen karakterler; kostümler, görsel efektler ve gezegen tasvirlerinin her biri gerçekten kendine has. Tüm bu prodüksiyon tasarımı, spesifik ve ilham verici görünüyor olsa bile, maalesef bu özelliklerin hiçbiri bir anlam ifade etmiyor.
Oyuncu kadrosunda; Sofia Boutella, Charlie Hunnam, Ed Skrein, Michiel Huisman, Ray Fisher, Djimon Hounsou ve Anthony Hopkins gibi isimlerin yer aldığı film, ilginç bir şekilde performanslar konusunda da bir türlü göz dolduramıyor.
Kai, Gunnar, Jimmy ve General Titus karakterlerinin, kendilerine izin verildiği ölçüde, gayet başarılı bir biçimde sunulduğu söylenebilir. Ancak geri kalan sürenin tamamına sahip olan ana karakter için aynı şeyi söylemek çok zor. İzlerken, "başka bir oyuncu tercih edilse, film daha katlanılabilir olabilir miydi?.." acaba diye de düşünmedim değil.
İki bölümlük bir serinin ilk parçası olarak karşımıza çıkan Rebel Moon: A Child of Fire, 2024'te yayınlanması planlanan ikinci kısım ile hikâyesini tamamlayacak.
Genel olarak büyük fantastik evrenlerin hayranıysanız, bu filmi izlemenizi tavsiye edemem ancak gerçekten çok boş vaktiniz varsa, beklentinizi yükseltmeden şöyle bir göz atmanızda da pek bir sakınca yok diye düşünüyorum.
Yorumlar