Serendipity; aranmazken bulunan, mutlu tesadüf demekmiş. Belki de bu hayatta hepimizin en çok istediği şey budur. Bazen bir şeyi çok isteriz ve ona sahip olabilmek için elimizden geleni yaparız. Ama bu şey bizim kaderimizde yoksa ne yaparsak yapalım hayatımızda da yeri yoktur. Bu ister bir kişi, isterse de bir duygu olsun.
İşte bu film belki de kadere olan inancınızı biraz arttırabilir. Her ne kadar hayat, 2000'li yılların tatlı romantik komedi filmleri gibi nazik davranmasa da, yine de kendinizden bir parça bulacağınıza emin olduğum bir film.
Başrollerini John Cusack ve Kate Beckinsale'in paylaştığı 2001 yapımı film, Noel öncesi Bloomingdale'de kalan son kaşmir eldiveni satın almak için aynı anda gelen Sara ve Jonathan'ın bu tatlı tesadüf üzerine tanışmasıyla başlıyor. Bu eldivene ikisi de sahip olmak istiyor. Bu yüzden bir anlaşmaya varmak için "Serendipity" adındaki bir kafeye gidiyorlar.
Eğer kader onlara birbirleri için doğru insan olduğunu gösterirse Sara'nın ismini ve telefonunu yazdığı ve herhangi bir kitapçıya bıraktığı kitap, Jonathan'ın eline geçecektir. Jonathan da ismini ve telefon numarasını bir paranın üzerine yazar ve Sara bu parayla bir sokak satıcısından şeker alır. Yine kader onları bir araya getirmek isterse bu para da bir şekilde Sara'yı bulacaktır...
Kafede otururken sohbet etmeye başlarlar. Sara, bu kafeyi nereden bulduğunu açıklar ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Jonathan: “Burayı nereden buldun?”
Sara: “Önceleri adı yüzünden geliyordum buraya. Serendipity. En sevdiğim kelimelerden biri.”
Jonathan: “Öyle mi? Neden?”
Sara: “Çünkü anlamına göre çok hoş bir sesi var: Şanslı kaza. Ama ben kazalara inanmam. Bence kader her şeyin arkasındaki güçtür.”
Jonathan: “Öyle mi düşünüyorsun? Her şey önceden planlanmış mı? Yani hiç seçim yapmıyor muyuz?”
Sara: “Bence kararlarımızı kendimiz veriyoruz. Kader bize sadece küçük işaretler yolluyor, işaretleri nasıl yorumladığımızsa mutlu olup olmadığımıza göre değişiyor.”
Sonrasında Central Park'ta buz pateni yaparlar, ardından gece yıldızları seyrederler. Siz gözünüzü ekrandan alamazsınız çünkü bu sahneler büyüleyici güzelliktedir. Sahneleri izlerken de "Kader mi? Tesadüf mü?" sorgulamasını sık sık yapıyorsunuz tabii.
“Tekrar karşılaşmamız kısmetse, karşılaşırız zaten, şu an doğru zaman değil.”
Birbirlerine sürekli kibar ve nazik yaklaşan bir çift. Yıllarca ayrı kalıyorlar ama akıllarının bir köşesine hep birbirleri geliyor. Hatta birbirlerinin yüzlerini bile tam olarak hatırlayamıyorlar...
İki oyuncunun kimyası beni benden aldı desem yeridir. John Cusack, hangi filmini izlersem izleyim çok beğendiğim bir oyuncu. Sanırım girdiği her işi ayrı bir güzelleştiriyor. 1408, Identity, The Raven, The Jury, 2012, Stand by Me gibi... Kate Beckinsale ise doğal ve duru güzelliği ile ön planda. Pearl Harbor'ı ilk izlediğimde kendisine ciddi anlamda aşık olmuştum. Burada da en az o filmde olduğu kadar güzeldi.
“Bu dünyada hiç kimsenin hiçbir şeyi, hiç kimseyi bekleyemeyeceği gibi beklemişti o günü. Bir an bile umutsuzluğa kapılmadan...”
Filmde Sara'nın kendi bilgilerini bir kitabın üzerine yazdığını söylemiştim. İşte o kitap Gabriel Garcia Marquez'in Kolera Günlerinde Aşk kitabı. Kitabı henüz okumadım ama kitap, baş karakterin tesadüf sonucu tanıştığı kadını unutamamasını ve ömrü boyunca farklı bedenlerde o kadını arayarak, umut dolu bir bekleyiş içerisine girip, hayatına devam etmesini anlatıyormuş. Film ile kitap arasında böyle bir bağlantının olması çok hoş. Filme olan sevgim bu detayı öğrenmem sonucu daha çok arttı diyebilirim.
Hayat, bazen bizim olmamız gereken yere gitmemiz için küçük dokunuşlar yapar filmde de söylendiği gibi. Yapmamız gereken belki de sadece beklemektir. Ve tabi o günün bir gün geleceğine olan inancımızı da korumak...
Umarım, hepimizin yolu her zaman anlamlı tesadüflere çıkar ve biz de o kayıp eldiveni bir gün bulabiliriz. Sizi şimdi bu muhteşem filmin müzikleri ile baş başa bırakıyor ve filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. ❄️🧤
Yorumlar