İzlerken sizleri İskoçya kıyılarına götürecek bir dönem dizisi önerisiyle karşınızdayım. Öncelikle dizinin konusundan başlayalım.

Claire Randall, 1945 yılında yaşayan evli bir savaş hemşiresi. Kocası da kendisi gibi savaşta bulunuyor ve yıllar sonra kavuşup bir araya gelmişken, gizemli bir yolculuk yaparak kendisini bir anda 1743 yılının İskoçya'sında buluveriyor. Dizi bu gizemli yolcuğu ve o dönemde yaşayan İskoç savaşçı Jamie Fraser ile yolları kesişen Claire'ın aşk hikayesini anlatıyor.

"Claire Randall" (Caitriona Balfe)

Claire, zaten İkinci Dünya Savaşı'nın tam ortasında kalmışken bu sefer de 1700'lü yılların İskoçya'sında gerçekleşecek olan bir savaşın içine düşüyor. 1743 yılı Jakobit isyanlarının başladığı, daha sonrasında da Culloden Savaşı'nın gerçekleşeceği dönem.

Yani Claire iki zaman arasında sıkışmakla kalmıyor, olayların ve savaşların arasında da yer alıyor. Söylemesi kolay ama 200 yıl öncesine yolculuk ettiğimizi düşünecek olursak; o dönemin şartları, gelenekleri, insanları, her şeyi çok zor olsa gerek. Bu yüzden ilk sezonda Claire'in bu döneme ve şartlarına alışmaya çalıştığını da izliyoruz diyebiliriz.

Şu ana kadar ki söylediklerim ile genel olarak diziyi zaman yolculuğu ve aşk hikayesi olarak değerlendirebilirsiniz. Ama dizi bunun çok daha ötesinde...

1700'lü yıllar ne yazık ki çok zor dönemler. Özellikle bir kadın için. Claire, büyük yaralar alarak bu zorlukları anlamaya başlıyor. O dönem kadınlar cadılıkla suçlanıp yakılıyor. Hatta şifacı olup da hastaları tedavi eden kadınlar bile bu durumu yaşayabiliyorlar.

Yani Claire'i zorlu bir süreç bekliyor. İngiliz ve İskoçlar arasındaki bitmek bilmeyen yüksek tansiyon arasında hayatta kalmaya çalışmak...

King of Men, Jamie Fraser...

"Jamie", "Claire"

1700'lü yılların İskoç savaşçısı... Kocası Frank'ten ayrı düştükten sonra Claire ile yolları kesişen Jamie, oldukça dürüst, bir o kadar da anlayışlı bir karakter.

Diziyi izleyen herkes eminim şu konuda benimle hemfikirdir. Jamie Fraser, dizinin mihenk taşı. İnanılmaz önemli bir karakter. Ve bu rolü Sam Heughan bizlere çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Çok şaşkınım ki nasıl olur da bu diziden önce böylesi yetenekli bir oyuncu tanınmaz, bilinmez...

Gerek yaşadığı yıkıcı olayları gerekse Claire'e olan aşkını çok güzel hissettiriyor. Düşünün ki bir dönem dizisi izliyorsunuz, yeri geliyor gözleriniz doluyor, yeri geliyor tüyleriniz ürperiyor, izlemekte zorlanıyorsunuz...

Hiçbir dönem dizisinde bu şekilde etkilendiğimi hatırlamıyorum. Özellikle ilk sezonun final bölümünü asla unutamayacağım. Rolü yaşamak diye buna derim ben. İyi ki Sam Heughan...

Zamana meydan okuyan güçlü kadın, Claire Randall...

Öyle bir kadın düşünün ki hem 1700'lü yıllara hem de 1940'lara ayak uydurmuş, başına gelen her zorluğu öyle ya da böyle atlatabilmiş, elinden geldiği kadar her zaman doğru olanı yapmaya çalışmış... Kesinlikle çok güçlü bir kadın Claire.

Ve benim diziyi çok sevmemdeki bir diğer büyük etken kendisi. Tabi bunda oyuncu Caitriona Balfe'nin etkisi çok fazla. Duru güzelliği ile kendinden emin o dik duruşu... Sanki gerçekten o dönemlerde yaşamış bir kadın gibi. Çok başka bir havası var. Ayrıca normalde modellik yapıyormuş kendisi. Kesinlikle oyunculuğu da çok başarılı.

Jamie ve Claire arasındaki kimya ise inkâr edilemez diye düşünüyorum.

İki farklı karakter, tek oyuncu...

"Black Jack", "Frank Randall"

İki başrol oyuncusunun yanında diğer takdire şayan oyunculuk Game of Thrones ve Crown dizisinden tanıdığımız Tobias Menzies. Kariyerinin zirvesini burada sergilemiş bana göre. Hem 1743 yılında hem de 1945 yılında iki farklı karakteri canlandırıyor. Ve ikisinin de üstesinden gelebiliyor.

Canlandırdığı bir karakteri sevip onunla beraber empati kurabilirken diğer karakterden ölesiye nefret ediyorsunuz. Bu da kesinlikle oyuncunun büyük başarısını gösteriyor.

Dizinin ana kaynağı zamanda yolculuk olarak gözükse de, dizi boyunca bu konunun yeterince üzerinde durulmadığını, daha çok dizinin tarihi yönünün ağır bastığını söylemek isterim.

Dizide kültürel farklılıklar, dini inançlar, gelenekler, sosyal ilişkiler de ilmek ilmek işlenirken tarihi olaylar ve mekanlar da büyük özenle ele alınmış. Her yönüyle beni ilk andan kalbimden vurdu ve içine çekti dizi. Bu yüzden neresinden övsem bir yeri eksik kalacak gibi hissediyorum.

Dizi boyunca aklımda sürekli geçen bir tema: Eğer gelecekte neler olduğunu bilirsek olayların akışını değiştirebilir miyiz? Yoksa ne yaparsak yapalım olması gereken şeyler yine de yaşanacak mı?

Diziyi izlerken birçok farklı zaman diliminde bu soruların cevabını ararken buluyorsunuz kendinizi.

Daha önce İskoç yaşantısını izlediğim, İskoçya'da çekilen bir dizi hiç olmamıştı. Bu yönden zaten izlemeyi çok istiyordum ama Jamie'nin şüphe götürmez çekiciliği, Claire'in aklı ve ikisinin yüzyılları aşan sevgisi diziye bağlanma sebebimdi.

Bunlarla da bitmiyor... Dizinin bir diğer ön plana çıktığı nokta da dönemin kabarık elbiseleri, mükemmel İskoçya kıyıları ve İngiliz aksanı. Oyuncuların hepsi de bu aksanı çok güzel yapıyor. Hem de İngiliz olmamalarına rağmen. İnanılmaz güzel görsellikleri ile de sizi İskoçya'yı ziyaret etme isteğiyle dolup taşırıyor.

Diziye ait son övgümü de jenerik müziklerine yapmak istiyorum. Dizinin açılış kısmında İskoçya'nın havasına bürüneceğiniz, o mistik gücüyle içine çekecek müthiş bir şarkı bizleri karşılıyor.

Ayrıca birçok İskoç lehçesine ait terimler de duyuyorsunuz dizide. Mesela en çok aklımda kalan Jamie'nin Claire'e sürekli seslendiği Sassenach kelimesi. (Dizide de bahsedildiği gibi dışarıdan gelen anlamına geliyor)

Mükemmel bir dönem dizisi. Çok fazla övdüm biliyorum ama elimde değil.

Outlander, tamamen kahramanın bakış açısından olayları yaşadığınız, zamanla da hiç anlamadan bağlanacağınız bir dizi olacak.

"Senden ayrıyken, yüzünün, sözlerinin, kalbinin hayaline tutundum. Ayağa kalkamadığımda o anılardan destek aldım ve her fırsatta anılarım olduğu için şükrettim."
Paylaş