It: Welcome to Derry'nin birinci sezon finali, önceki yedi bölümün tamamından çok daha büyük, daha iddialı ve tartışmasız daha aksiyon dolu bir finale imza attı ve bu durum, hem dizinin karakter merkezli gücünü bir nebze gölgelemesi hem de görsel açıdan iddialı bir doruk noktası sunması açısından iki ucu keskin bir kılıç gibiydi.

Topyekün doğaüstü bir saldırının Derry'yi ele geçirmesiyle, görüntü yönetmenleri ve yapım tasarımcıları gerçekten ürkütücü görüntülere zemin hazırlamış. Kan ter içindeki kasaba halkı, zombi askerler ve Pennywise'ın sihirli bir flütçü misali, müzik eşliğinde uzun bir sıra halinde sise doğru sürüklediği çocuklar...

Dış mekân çekimlerine sinen o yoğun, huzursuz edici sis perdesi, atmosferi mükemmel bir şekilde ağırlaştırıyor. Karakterler silüet halinde beliriyor, çevreleri korkutucu bir şekilde gizlenmiş durumda ve bu da etraflarında ne olduğunu bilmemenin getirdiği temel bir korku hissi bırakıyor. Ancak bu atmosfer ne yazık ki finalin ölçeği altında ezilmeye mahkum bırakılmış. Sezon finali kesin bir son gibi hissettirse de, aynı zamanda dizinin Stranger Things'e en çok benzediği bölüm oluyor; orijinal It romanının esin kaynağı olduğu bir eserden bu denli ipuçları almak, ironik bir döngü içinde olduğumuzun da kanıtı işte.

Farklı evrenlerden benzer tınılar...

Final bölümü, Stranger Things'in can sıkıcı, aşırıya kaçmış final klişelerine doğrudan dalıyor. Pennywise, kasabaya büyük çaplı bir istila başlattığında, tüm çocuklar tıpkı bizim Hawkins çetesinin yapacağı gibi, karşı koymak için güçlerini birleştiriyor ve canavarı öldürmek üzere yola koyuluyor. İşin ilginç tarafı, Stranger Things henüz bir proje halindeyken senaryonun belirli ölçülerde King’in bu hikayesinden esinleniyor ve Derry de, King’den etkilenen bu başarılı diziyi kendine örnek alıyormuş gibi görünüyor. Bir de sonrasında Welcome to Derry'nin korku terörizminden ziyade, aksiyon dolu bir Marvel filmine dönüştüğü o tökezleme anına da şahitlik ediyoruz.

Sis, bu ortam için harika bir görsel unsur olsa da, aynı zamanda yüksek riskli ve Yenilmezler seviyesinde bir tehdidi de beraberinde getiriyor. Hangi büyük seriyi göz önüne alırsanız alın bu büyülü hançer; neredeyse Tesseract gibi, Harry Potter’dan hortkuluklar gibi, Bilbo Baggins’in vermemek için direttiği ettiği o tek yüzük gibi işlev görüyor ve eline geçen insan onu bir başkasıyla paylaşmayı asla istemiyor. İşte bu benzer işlevler de dizinin en büyük gücü olan, korku hikayesine iyi işlenmiş insani karakterler katabilme yeteneğinin bir kısmını kaybetmesine neden oluyor; zira gösterişli aksiyona çok fazla zaman ayrılıyor.
Karakter bağları

Neyse ki, Welcome to Derry'nin finali, önceki tüm bölümlerde olduğu gibi karakterlere odaklandığı anlarda parlamaya devam ediyor. Leroy'un oğlunun hayatından endişe etmesi, Ronnie ve Marge'ın Lilly'yi hala onlara güvenebileceğine ikna etme çabası gibi kişisel endişeler izlediğimiz şeyi çok daha içten hissettiriyor.

Bir de son birkaç haftadır kafamızda dönüp dolanan en büyük hayran teorilerinden birini de doğruluyoruz bu bölüm. Marge'ın, Richie Tozier'ın annesi olması... Bu aslında biraz zorlama bir şekilde ortaya çıksa da, Marge'ın oğluna, The Black Spot'da onu kurtaran çocuğun adını vereceğini kesin olarak bilmek, orijinal hikâyeye yapılan yürek burkucu ve sağlam gönderme olabilir. İşte bu küçük referanslar da It: Welcome to Derry’nin neden King evreni için çok güçlü bir katkı olduğunu kanıtlıyor.

Hallorann'ın kararı

The Shining'in gelecekteki baş aşçısı, hem It filmlerinde hem de Doctor Sleep gibi, başka King eserlerinde de ortaya çıkan Dick Hallorann'ın hikayesi; hem dizinin hem de finalin en güçlü yanlarından biri. Karakterin gelişimine hakim olmak için, birkaç projeyi birden izlemek gerekiyor. Chris Chalk'ın güçlü performansıyla hayat bulan Hallorann, pes etmek ve canına kıymak üzereyken Will'in tehlikede olduğunu öğrenip yardıma koşuyor. Tıpkı gelecekte Danny Torrence'ı kurtarmak için Overlook'a geri dönmeye çalışması gibi.
Karmaşık açıklamalar, çözülen sisler

Final savaşı, sisle kaplı ve ıssız bir alanda geçiyor ve ne yazık ki bu son karşılaşma dağınık ve karar verememiş hissettiriyor. Geçen hafta The Black Spot'daki yangınla sunulan görsel mükemmelliğin ardından, bu son savaşın ona oranla daha yavan bir görünüme sahip olması, dizinin CGI sorununu biraz derinleştiriyor.
Ayrıca, büyülü hançer hakkındaki gereksiz yere uzun ve karmaşık olan açıklamalar da aksiyonun ivmesini durduruyor. Hikaye, sağa sola o kadar odaklanıyor ki, karakterlerin Pennywise ile yüzleşme anları ikinci planda kalıyor. Oysa It hikayesi sihirli bir nesneyle değil, dostluk, inanç ve bir araya gelme gücüyle hayat buluyor.
Geri dönüş

Final bölümü, aksiyonun ses seviyesi çok yüksek olsa da, Pennywise'ın sonunu getirecek hançeri devreye sokuyor ve bu da bizi King'in ana destanına geri bağlıyor. Final net bir bitiş sunarken, aynı zamanda Pennywise'ın doğası gereği geri döneceğinin ve korku döngüsünün 27 yıl sonra yeniden başlayacağının sözünü veriyor.
Bu son anlarda, 1988 yılına atılan küçük bir göz kırpması ile hem Bayan Kersh'ün yaşlılık haline hem de It filmlerinden yakından tanıdığımız genç Beverly Marsh'ın bir anlığına hikayeye dahil oluşuna şahit oluyoruz. Derry'de korku kapısı kapanırken, Beverly'nin kasabada belirmesi ve Bill Skarsgård'ın Pennywise'ı ile karşılaşma potansiyeli, bu destanın devam edeceğine dair tanıdık bir heyecanın sinyalini veriyor.
Kapanış

Geriye dönüp baktığımızda, It: Welcome to Derry tam anlamıyla harikulade bir açılış yapmıştı. Sezonun ilerleyen süreçlerinde bu ivmeyi koruyamamış olsa da, bu değerli evrene başka bir açıdan, fakat aynı heyecanla bakabilmek, bir King sever olarak beni fazlasıyla mutlu etti. Final bölümü, gösteriş uğruna karakter odaklı gücünden bir miktar ödün vermiş olsa da korkunun ve dostluğun kökenlerine dair umut vaat eden ilk bölümün, kabul edilebilir bir kapanışıydı. Karakterler büyüdü, dehşet derinleşti ve biz, Derry'nin yeni lanetlenen çocuklarının hikayesinin devamını merakla bekliyoruz. Yine...



Yorumlar