En sevdiğimiz kanunsuz, suç mahalline geri döndü. Teknik olarak Hell’s Kitchen’a değil ama olsun, onu bu sefer çok daha büyük bir görev bekliyor olacak.
Ancak bu dönüş, alışık olduğumuz Netflix evreninden bir kopuş mu, yoksa onun başarılı unsurlarını miras alan yeni bir başlangıç mı, buna ilerleyen zamanlarda karar vereceğiz. İlk iki bölüm itibariyle, dizinin Netflix versiyonuna şaşırtıcı derecede benzediğini görmek benim için büyük bir sürpriz oldu. Beklentiler arasında kaybolmayan, aksine sağlam bir anlatım vadeden bu yapım, sinematografisiyle göz kamaştırıyor ve doğrusu, eski hayranları mutlu edecek detaylarla dolu.

Dizi, yine tek çekimle gerçekleştirilen harika bir sahneyle açılıyor. Matt Murdock’un aksiyonun içine doğrudan daldığı sekans, karakterin karanlık atmosferini ve dövüş koreografisinin özenle işlendiğini gösteriyor ve seyircilere göre, daha önceki Marvel projelerinin bir kısmında çuvallayan Disney’in bu konudaki hassasiyetini de gözler önüne seriyor. 👀

İlk bölüm, Matt’in hala kendini toparlamaya çalışan bir kahraman olduğunu hissettiriyor fakat bu zaten klasik Daredevil hikâyelerinde sıkça rastladığımız bir durum. Ancak buradaki fark, Matt’in önceki olaylardan ve hayatında şimdi meydana gelen şeylerden nasıl etkilendiğine ve yeni bir dünyada kendisine nasıl yer edineceğine dair ipuçları taşıması.

Gelelim dizinin önemli bir diğer karakterine: Wilson Fisk. Echo dizisinde ipuçları verilen bir durum, artık resmiyet kazanıyor ve Kingpin, New York'un belediye başkanı olma göreviyle taçlandırılıyor. Fisk’in belediye başkanlığı, hem çizgi roman okurlarına tanıdık gelen hem de yeni izleyiciler için ciddi anlamda tehdit unsuru oluşturan bir gelişme. Fisk artık sadece bir suç lordu değil, şehri hukuki yollarla yönetebilecek bir figür haline gelmiş durumda. Bu da onu eskisinden çok daha büyük bir tehlike haline getiriyor.

Bu bölümlerde aralarında dostane bir buluşmaya şahitlik ettik fakat onun yükselişi, Matt’in avukat kimliğiyle karşılaşmasını çok daha karmaşık bir hale getirecek diye düşünüyorum ben.

Daredevil, dram yüklü bir karakter. Hayatından dramı çekip alsak, geriye elimizde çok da bir şey kalmayacak türden hem de. Dizinin de bu konuda iddialı olacağını elbette tahmin ediyorduk fakat ilk on beş dakikasında kalbimizi paramparça etmesini de beklememiştim açıkçası. Tabii ki Foggy Nelson’ın ölümünden söz ediyorum...

Çizgi romanlarda kendisi de zaman zaman kayıplar yaşayan, ancak her zaman biricik dostunun yanında duran Foggy, burada artık geri dönülemeyecek bir sona ulaşmış gibi. Aslında karakterin ölebileceği yönündeki haberler bir süredir dolaşıyordu, bu yüzden sahne çok da sürpriz olmadı. Ama tabii ki bu, onun vedasını daha az yıkıcı hale getirmiyor. Matt’in, hayatındaki en büyük figürlerden birini, can dostunu kaybetmesi, onun psikolojik derinliğini ve yolculuğunu çok daha sert bir hale getirecek gibi görünüyor.

Şu an için Daredevil: Born Again tempo olarak biraz ayar yapıyor ve henüz frekansını tam oturtamamış diyebiliriz. Matt’in hala dengesini bulmaya çalıştığı bir dönemden geçtiğinin de farkındayız ve elbette bu da dizinin ilk bölümlerine yansıyor. Ancak bu tempo, karakterin yeniden inşası için bilinçli bir tercih gibi görünüyor. Gelişmekte olan hikâye örgüsü ve giderek büyüyen Fisk tehdidi, ilerleyen bölümlerde daha büyük olaylara zemin hazırlayacak gibi duruyor.

Dizi, görsellik açısından da tam anlamıyla bir sinematografi şöleni. New York’un gölgeli sokakları, ışık kullanımındaki hassas detaylar ve dövüş sahnelerinin estetiği, Netflix versiyonunu anımsatmakla kalmıyor, aynı zamanda bir adım öteye taşıyor bile denilebilir. Karanlık ama aşırı boğucu olmayan atmosfer, hikâyenin ağırlığına güçlü bir destek oluşturmuş durumda. Yenilenen jenerik de bu tonun bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Yeni açılış Matt Murdock’un dünyasını, minimalist ama vurucu bir şekilde özetliyor ve fena gibi de durmuyor, ne dersiniz?

Benim bu pozitif yorumlarım, dizinin aldığı eleştirmen puanlarıyla biraz çelişiyor ve bana da bu durum biraz şaşırtıcı geldi doğrusu. Beklenenden düşük gelen bu skorlar, dizinin henüz tam anlamıyla kendini bulamamış olmasından, veya diziyi ilk kez izleyen kişilerin kitabı ortadan okumaya başlamış gibi hissetmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak, ilk iki bölüm itibariyle Born Again’in ilerleyen dönemlerde kendine sağlam bir yer edineceğini düşünüyorum. Dizinin geleceğe dair vaadi büyük; hem eski hayranları tatmin edebilecek bir anlatım sunuyor hem de karakterin daha derin katmanlarını keşfetmek için kapıları aralıyor.
Özetle, Daredevil: Born Again başlangıç olarak güçlü ama biraz temkinli adımlarla ilerleyen bir yapım. Fisk’in yükselişi, Matt’in yalnızlığı ve hikâyenin bu karanlık atmosferi, şimdiden büyük olayların habercisi. Eğer dizi, bu temelleri iyi dokuyup karakter derinliğini koruyabilirse, eski diziyi aratmadan Daredevil efsanesini yeni bir çağa taşıyacak gibi görünüyor.

Bakalım, can dostunun ölümüyle kanunsuz kimliğine küsen Matt, Kingpin'e ve onun kanadı altında büyümeye devam eden suç şebekelerine ne kadar tahammül edebilecek...
Yorumlar