Dünya üzerinde en çok ses getiren dizilerden birisi olan Lost, o dönem Alias dizisinin yapımcısı olarak yer alan J.J. Abrams'ın katkılarıyla ortaya çıkan, 2004 yılında yayın hayatına başlayan ve bir neslin dizi izleme alışkanlığının başladığı kültleşmiş bir dizi. Dizi öyle bir dizi ki izleyen herkesin "Bu dizi nasıl akıllarına gelmiş?" sorusunu bir an bile olsa düşündüğünden eminim.
2003 yılında ailesiyle tatildeyken televizyonda izlediği Cast Away filmiyle Lloyd Braun'un aklına bir fikir gelmiş. Bu fikrin, dizi olmasının yanı sıra en başından beri isminin de Lost olmasını istiyormuş. Bu fikir, bir toplantı salonunda paylaşılmış ve ABC'nin o dönem dizi geliştirmeden sorumlu isimlerden birisi olan Tom Sherman, bu fikri beğenmiş ve ilk olarak senaryo için Jeffrey Lieber seçilmiş.
Lieber'ın ilk taslakta yazdığı hikaye beğenilmemiş ve dizinin ismini de Nowhere olarak değiştirmiş. Böylelikle projeden alınmış ve J.J. Abrams işin başına geçmiş.
Diziye ilk başladığım sıralarda "Bir uçak kazası ve hayatta kalmaya çalışan insanlar... En fazla ne olabilir ki?" diye düşünmüştüm. Ama çok yanılmışım. Lost, bende anlatamayacağım kadar büyük bir duygusal bağ ve boşluk bıraktı. İzlerken çok heyecanlandığım ve sürekli merak içerisinde izlediğim bir diziydi. Ve günün sonunda çok yoğun duygular içerisinde de finalini izleyip bitirdim. İzleyicilerin çoğunluğu finalini beğenmese de ben tam olarak olması gerekenin olduğunu düşünüyorum.
Oceanic 815’in düşüşü
Hayatımın dizisi olarak adlandırdığım Lost, Sydney’den Los Angeles’a yapılan uçuşta, Güney Pasifik Okyanusu’nda bir adaya düşen uçaktan kurtulan insanların yaşadıklarını anlatıyor. Dizinin ilk bölümü 22 Eylül 2004’te son bölümü 23 Mayıs 2010’da yayınlanarak 6 sezon ve 121 bölüm olarak sona eriyor.
Peki Oceanic Airlines Flight 815’i bu kadar gizemli ve ilginç yapan şey ne?
Her şeyden önce uçak kazasından kurtulan insanların düştüğü ada gizemlerle dolu bir adaydı ve daha ilk bölümün sonunda bir şeylerin ters gittiğini çok net anlayabiliyordunuz. Ve bu gizem son ana kadar kendisini korumayı başarıyor.
Bir bir karşılaştığınız her karakterin geçmişini izleyip, onların hayatındaki gizemlere de tanıklık ediyorsunuz. Hepsi birbirine yabancı ve bazıları da birbirine çok zıt karakterler. Bu ada sandığınız gibi basit bir ada da değil...
Dizi başlarda sürekli geriye dönüşlerle ilerlese de sonradan ileri gidişlere de şahit oluyoruz. Bu yüzden zaman kavramınızın dengesini tamamen yitireceği bir diziye hazırlıklı olsanız iyi edersiniz.
Şimdi bazı Lost karakterinden bahsedelim... Lost, karakterlerin arka planda neler yaşadığını ustaca yansıtan bir dizi. İzlediğim herhangi bir dizide her karaktere bu kadar yer verip, derinlemesine işlendiğini hiç görmemiştim. Bu karakterler geçmişlerindeki anıları ile sürekli hesaplaşma içerisindeler.
Bir yandan adadaki yaşamlarıyla bir yandan da geçmişlerindeki çatışmaları ile karakterler arasında daha duygusal bir bağ kurmuş oluyoruz. Ayrıca onlarla bağdaşan çarpıcı repliklerden de karakterleri sizlere tanıtırken biraz bahsedeceğim.
"Birlikte yaşa, yalnız öl."
Jack, başarılı bir cerrahtır. Belki de dizinin başından beri en düşünceli ve yardımsever karakterdir kendisi. Liderliği ele alır ve her daim yapması gereken bir şey olduğu bizlere gösterilir.
Kendince birçok içsel çatışması olan Jack'in en büyük yüzleşemediği sorunu ise babasıdır.
"Herkes kendi başına."
Sawyer, dizide karakter gelişimini en çok sevdiğim kişilerden birisi. Son derece bencil gözükse de onun da dramatik bir hikayesi var. Bir yandan intikam peşinde koşarken bir yandan da sevdikleri için mücadele eden bir karakter.
"Yani artık gidiyor muyuz? Adadan?"
Adanın esas kızı diyebileceğimiz Kate, geçmişindeki suçlar yüzünden durmadan kaçan ve özgürlük arayışında olan bir suçlu. Belki de adadan en çok kurtulmak isteyen de yine kendisi.
Kate hakkında en sevmediğim şey, dizi boyunca bir zaman Jack'le bir zaman da Sawyer'la duygusal bir ilişki içerisine girmesi oldu. Hatta Jack'i kıskandırmak için Sawyer'la yakınlaşması benim hiç hoşuma gitmemişti.
"Uyuşturucu bağımlısıydım. Artık temizim."
Bir Rock yıldızı olan Charlie, kariyerine erken veda eden bir uyuşturucu bağımlısı. Yine benim dizide en sevdiğim karakterlerden birisi. Onun yaptığı fedakarlıklar gerçekten çok özel ve anlamlı.
Claire ile olan ve çok izleyemediğimiz ilişkisi ve onun bebeğine bakması çok tatlıydı gerçekten. Bir kısım Charlie'yi pek sevmese de ben çok seviyorum.
"Bana ne yapacağımı söyleyemezsin."
Kendinden oldukça emin ama bir o kadar da ne yaptığını bilmeyen bir karakter, John Locke. Dizide kendisini ne sevdim ne sevmedim diyebilirim. Güçlü bir karakter gibi gözüküp sürekli savunmacı davransa da yine de kolayca manipüle edilebildiğini de izlemiş olduk.
"Benim adım Sayid Jarrah. Ve ben bir işkenceciyim."
Oldukça çarpıcı ve işini söylemekten çekinmeyen Sayid, yine çok ama çok sevdiğim bir Lost karakteri. Sayid'in bunu sürekli dile getirmesi benim için onu bu noktaya getiren hayata ve şartlara yaptığı bir isyan. Katil kimliğinden ne kadar kaçmak istese de bir türlü kurtulamıyor bundan. Televizyon tarihinin en duygusal katili olabilir belki de. Ama Lost için iz bırakan bir karakter olduğundan eminim.
"Ahbap!"
Dizinin en eğlenceli karakteri olan Hugo, bence sizlerin de izlerken çok seveceği bir karakter olacak. Sürekli aç olması ve özellikle adada olan absürt olaylara verdiği doğal tepkilerini izlerken gülmekten kendinizi alamayacaksınız. Ayrıca bu adadaki en zengin insan da Hugo.
"Diğerleri! Diğerleri!"
Belki de adadaki en bahtsız karakterdir Jin. Kendisi adada İngilizce bilmeyen tek kişi olduğu için kimseyle ne anlaşabiliyor ne de konuşabiliyor. Böyle bir zor durumda konuşamamak veya anlaşılamamak çok zor olsa gerek. Kısa zamanda öğrendiği en hayati kelimelerden birisi olan "Others!" diyerek derdini bir şekilde anlatmaya çalışıyor.
"Sadece üç seçeneğiniz var: Kaçmak, saklanmak ya da ölmek."
Adadaki en garip insanlardan birisi Danielle. Hatta izlerken kimi zaman onun deli olduğunu bile düşünebilirsiniz. Ama bu söyledikleriyle bile adanın en akıllı insanlardan birisi olduğunu da kanıtlamış oluyor.
"Başka bir hayatta görüşürüz, kardeşim."
Benim için Desmond, Lost tarihinin gelmiş geçmiş en etkileyici hikayesine sahip karakter. Hatta daha da ileri gidecek olursam, bu zamana kadar izlediğim diziler içerisinde hikayesinden bu kadar etkilendiğim başka bir karakter olmamıştı. İskoç aksanıyla söylediği "See you in another life, brother." repliği ise Lost izleyicileri için büyük bir önem taşır.
Daha buraya spoiler olmasın diye yazamadığım kadar çok Lost karakteri var ve inanın ki hepsinden bahsetmeye çalışmak yersiz bir çaba olur. Dizinin konusu kadar karakterleri de ilgi çekici. Her birinin ayrı hikayesi, her birinin birbirinden farklı özellikleri ve yine her birinin sizlere dokunacağı yönleri var. Hatta farkında olmasalar da bu adadaki bazı insanlar bile birbirine bağlı.
Lost, her şeyiyle öyle bir dizi ki ne yazarsam yazayım, yine bir şeyler eksik kalacak gibi hissediyorum. Siyah bir dumanın çözülemeyen gizemi, birtakım sayılar, hastalıkların yok olduğu, hatta ölülerin dirildiği ve "diğerleri" denilen bir grup insanın yer aldığı bir ada...
Dizi tarihinin ikonik yapımlarından birisi olan Lost, oldukça büyük bir prodüksiyonla ve o yıllara göre benzeri görülmeyen bütçesiyle de birçok ilke imza atmış. Yayınlandığı süre boyunca ilgiyle takip edilmiş, "hayatta kalma" temasını da medyaya kazandırarak başka yapımlarda da görmemizi sağlamış.
Bu etkisi ile kendinden sonraki filmlere, dizilere, hatta bilgisayar oyunlarına bile öncülük etmiş.
Ayrıca dizide bahsedemediğim kadar çokça gönderme ve referans mevcut. Benim için içlerinden en önemlisi John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar kitabına yapılan göndermeydi. Böylesi zekice bir göndermeyi daha önce hiç görmedim. Kitabı iki kere okumuş ve çok sevmiş birisi olarak söylüyorum, diziden sonra artık daha da anlamlı benim için.
Artık yeni bir diziye başladığım zaman "Acaba Lost kadar güzel bir dizi mi?" diye içimden geçirmeden edemeyeceğim. Benim için yeri doldurulamaz bir dizi.
Sizleri de ekran başına kilitleyeceğinden emin olduğum canım dizim Lost'u şiddetle tavsiye ediyorum. 🐇🏝️
Yorumlar