Cinayetin faturası kime kesilecek?
Aslında sorunun cevabı çok basit. Attığı tüm hamlelerin karşısında yer almaya adeta yemin etmiş olan Yeşiller, bu büyük cinayetten de elbette Kraliçe Rhaenyra’nın bizzat kendisini sorumlu tutacaklar.
House of the Dragon’ın geçtiğimiz hafta yayınlanan ikinci sezon birinci bölümünde korkunç bir cinayet işlendi. Neredeyse kitaptakinin yüzde seksen oranında seyreltilmiş bir versiyonu diyebileceğimiz bu sahnenin orijinalindeki zalimliği tarif etmeye kelimeler yetmiyor ama okuyanlar bilir. Ne olduğunu bilmeyenleri hemen şuraya alalım:
İsmi "Rhaenyra the Cruel" olan bu bölümde, Kralın Şehri’ne döndüğümüz sırada ilk olarak Aegon’un çileden çıktığını görürken, hemen yanında Aemond’ın farklı duygular içerisinde olduğunu görüyor ve burada kullanılan “foreshadowing” tekniği ile Vhagar kadar büyük bir spoilera maruz kalıyoruz.
Olaya, her zaman olduğu gibi ailenin aklı başında tek üyesi olarak “kral eli” Otto Hightower müdahale edip, “bu durumu Siyahlar’ın aleyhine nasıl çevirebiliriz”i düşünüyor ancak Kral Aegon’a, her bölümde gittikçe çirkinleşen ve “fazlasıyla onurlu” Criston Cole Bey’in stratejik hamleleri daha uygun geliyor nedense.
Onurlu, gururlu olmayı bırakın mutfakta bulaşık bile yıkatılmayacak, hatta yaptıkları yüzünden çoktan kellesi uçurulması gereken bir adama bir de kral elliği teslim edilmiyor mu, çıldırırsınız.
Otto’nun tiksinti dolu bakışları çok şey anlatıyor aslında ama Cole’ün de bir bildiği var demek ki, adam kariyer yönetimi konusunda adeta doktora yapmış. Benim diyen lord kumandanlarının elinden su içmesi lazım gerçekten.
Bazıları teğet geçmiş olsa da bazıları tam anlamıyla ucube kelimesinin karşılığı olan Yeşiller grubundaki karakterlere gerçekten çok iyi oyuncular hayat veriyor. Mesela bu bölümdeki çıldırma görevini üstlenen Aegon, duyguyu tam anlamıyla izleyiciye geçirirken, sadece birkaç kelime eden Haelena ise "gerçekten acılı bir anne bunu yapardı" diye düşünmenize neden olacak kadar duygulu oynuyor.
Alicent, daha çocuğunu yeni kaybetmiş bir kadına hâlâ kendi yasak ilişkisi hakkında bilgi vermeye çalışacak kadar hadsiz, Aemond ise en başında olduğundan çok daha ürkünç görünüyor. Kitapta zalimliği ön plandayken dizide bu yönünün de ortaya çıkarılmış olması, aslında karakterin davranışlarını da fazlasıyla açıklar nitelikte.
Kendinden yaşça büyük bir hayat kadınının kucağına kıvrılarak oluşturduğu "yeni doğmuş Voldemort" pozisyonu ile kendi ürkünçlüğü zaten yeterli değilmiş ve zaten yeterince derdimiz yokmuş gibi bir de Aemond'un ileri seviyedeki anne problemlerine odaklanıyoruz.
Ancak bundan bir önceki kare, bize çok önemli bir detay daha veriyor. Aemond'un eğlence amaçlı gittiği mekandaki dansçı kızlardan biri, herhangi bir Targaryen'dan ayırt edilemeyecek kadar açık renkli bir saç tonuna sahip. Kitapta birkaç kez bahsi geçen, gayrimeşru şekillerde üremeleriyle ünlenen ve şehrin beş bir yanında gayrimeşru çocukları bulunan Targaryen'lara çok güzel bir gönderme olmuş bu.
“Rhaenyra the Cruel”, geçtiğimiz bölüm ağzından sadece tek bir cümle duyabildiğimiz Rhaneyra’nın bu sefer içini bolca döktüğü ve belki de Daemon’ın gerçek yüzünü ilk kez gördüğü bölümdü. Geçtiğimiz sezon sanki iyilik meleği, beyaz atlı bir prensmiş gibi gösterebilmek için yapılan güzellemelerin aksine, aslında Westeros'un en vahşi ve zalim insanlarından biri olarak bilinen bu Daemon'ı izlemek bana kalırsa çok daha doğru ve zevkli.
Elbette yaptığı şeyin savunulacak hiçbir yanı yok. Eğer Luke'un intikamını, onu hayattan vahşice koparan Aemond'u öldürerek alsaydı, kesinlikle bir ödeşme söz konusu olurdu. Ancak masum bir canın katledilmesine göz yummuş olması hem kraliçeyle aralarını açtı hem de Siyahların halk gözündeki itibarını yerle bir etti.
Gelelim Criston Cole'ün hiçbir koşulda yanlarından bile geçemeyecek kadar sözünün eri ve görevine aşk ile bağlı olan iki onurlu adama: Erryk ve Arryk Cargyll.
Kardeşlik temasıyla birlikte örülen ve özellikle kayıp temasının baskın olduğu bölümde sona geldiğimizde ne yazık ki anlık geçirilen bir sinir krizi ile bulunduğu konum hakkında hiçbir fikri olmayan korkak bir vasıfsızın kararları sonucunda birbirini katletmek zorunda kalan iki şerefli kardeşin trajik hikâyelerinin bitişine şahit olduk. Aegon bir Targaryen olması dolayısıyla zaten kanında hafif bir delilik taşıyor ve şu an acılı bir baba. Ancak bu iki önemli askerin Cole'ün sadece ve sadece bencilliği sonucunda yaşamlarını yitirmesi kesinlikle dizinin en üzücü olaylarından biriydi. Westeros sizi unutmayacak Cargylller.🎖
Çocuklarını yetiştirmeyi beceremeyen, mutlu olmayı bilemeyen, sarılamayan, acılarını dahi paylaşmaktan çekinen, torununun kanı yerde kurumamışken kendini metresinin kollarına atan Alicent'ın yanında, yine işlenen tüm suçlar ne yazık ki Kraliçe Rhaenyra'nın üzerine yığıldı.
"Rhaenyra the Cruel", çoğunlukla empati yaptıran, insani değerlerimizi sorgulatan, konu bakımından fazlasıyla yeterli ancak genele baktığımız zaman gerçekten fazlasıyla yavaş ilerleyen bir bölümdü. Dolayısıyla birçok noktada hikâyeye dahil olma konusunda zorlandığımı söyleyebilirim. Neyse, önümüzdeki bölümlerde üzerindeki bu ölü toprağını atıp (hangi birini?) House of the Dragon'ın bir an önce kendine gelmesi dileğiyle diyelim.
Yorumlar