Son haftalarında seyirciyi bunalıma sokan, nitekim sezon içerisindeki bir iki averaj üzeri bölümüyle de yüzsüzce gönlümüzü almaya çalışan House of the Dragon, ikinci sezon finaliyle izleyiciye bir süreliğine de olsa nihayet veda etti.

⚠️
Yazı, hem House of the Dragon’dan hem de Game of Thrones’tan spoiler içerecek, lütfen dikkatli ol.

"The Queen Who Ever Was", bu sezon sekiz bölümden oluşan dizinin son bölümü olmakla birlikte hem sezon içerisinde kaybettiğimiz Prenses Rhaenys’i bir kez daha andığımız hem de Kraliçe Rhaenyra’nın kendisine atfedilmiş olduğunu gördüğümüz bir bölüm ismiydi. 

Daha öncesinde tahtta asıl hak sahibi olan ancak ataerkil düzen dolayısıyla adeta harcanan Prenses Rhaenys’e neden "hiç olmamış kraliçe" denildiğini konuşmuştuk. Bölüm içerisinde Corlys’in kendi gemilerinden birine bu ismi verdiğini ve eşini onurlandırmaya devam ettiğini görüyoruz. 

Fakat bölümün ismindeki “ever” kelimesi “never”ın aksine, içerisinde bulunulan duruma göre olumlu bir anlam taşıyabileceği ihtimali göz önüne alındığında bu cümleden “olması gereken kraliçe” gibi bir anlam çıkartılıyor ve başlık aracılığıyla tahttaki gerçek hak sahibi Rhaenyra Targaryen’ın halefiyeti bir kez daha vurgulanıyor. Başarılı bir kelime oyunu olduğunu söylemek mümkün fakat yine foreshadowing tekniği ile, içerisinde ilerisi için de büyük bir spoiler taşıyor o yüzden daha fazla detaya değinmeyeceğim.

Triarşi

Detaylara geçecek olursak; bölüme Essos’ta başlıyoruz. Büyük savaşta yeşil tarafta yer almaları için Triarşi korsanlarını ikna etmeye çalışan Tyland Lannister, fazlasıyla büyük bir taleple karşılaşıyor. Triarşi’nin önde gelen yöneticileri ve kitapta da karşımıza çıkmış olan Sharako Lohar, Lannister’dan geçtiğimiz sezonda izlediğimiz savaşın yaşandığı Stepstones topraklarını istiyor ödül olarak. 

Kitapta bu anlaşmayı Otto Hightower üstleniyordu fakat bölüm sonunda biz kendisini esir düşmüş şekilde gördük. Dizinin neyi neden değiştirdiğini artık çok fazla sorgulamıyorum ve devam ediyorum.

Basamak Taşları’nın stratejik konumu dolayısıyla ithalat ve ticaret ihtiyaçları için kontrol altında olması gerektiğini belirten Tyland, başka çaresi kalmadığı ve Kingslanding’e de eli boş dönmek istemediği için teklifi kabul etmek zorunda kalıyor. 

Bu arada Triarşi, Essos kıtasında bulunan dokuz özgür şehirden üçü; Lys, Myr ve Tyrosh arasında bulunan ittifakın ismi. Westeros’tan ayrı ve kontrol dışında olan bağımsız şehirler ancak Yedi Krallık ile ticaret ilişkileri bulunuyor. Şimdiye kadar dizi içerisinde sadece ilk sezonda karşılaştığımız bir topluluktu fakat devasa filoları ve Amiral Lohar üçüncü sezonda daha büyük bir görev sahibi olacak. 

Sharp Point

Diğer yanda, geçtiğimiz bölüm Rhaenyra’nın üç büyük ejderhasından korkan ve belki de ilk kez geleceği için endişelenen Aemond, sinirini Sharp Point’ten çıkartıyor. Burası rastgele bir yer değil, Dragonstone’un tam karşı kıyısında, Velaryon filolarının abluka mekanlarına yakın, Rhaenyra’ya ve siyahlara sadakatini bildirmiş olan bir kale. Şimdilik pek bir şey ifade etmese de ileride yaşanacaklarla bağlantılı, dolayısıyla şimdi üstünkörü geçilen bu konunun da sonraki sezonda açıklanması gerektiği kanaatindeyim.

Daemon the Dreamer

Normalde, Nehirova lordlarını bir araya getirişi tek bir cümleyle anlatılıp geçilen Deamon’ın koca bir sezondur buraya sıkışıp kalmasına mı üzüleyim, yoksa bu cinli kalede aklını yitirmek üzere oluşuna mı, bilemedim. Ama neticesinde Harrenhal’un bir işe yaramış olmasına gerçekten mutluyum.

Rhaenyra’nın konseyi içerisinde sadakatsiz davranışlarıyla dikkat çeken birkaç devlet adamından bahsetmiştik, biliyorsunuz. İşte bu sadakatsizlerin en iyi örneklerinden biri olan Ser Alfred Broome’un Harrenhal’a vardıktan sonra söylediği şeyler pek işine yaramadı ve hatta Daemon’ın Rhaenyra’ya olan bağlılığını pekiştirdi diyebiliriz, fakat bu durumda çok daha etkili olan bir başka şey daha söz konusu.

Daenys the Dreamer

"Daenys Targaryen"

Targaryen Hanesi’nin tarihine birazcık hakimseniz “dreamer” kavramına mutlaka aşinasınızdır. Dilerseniz bunu başka bir yazıda da konuşuruz fakat en basitinden, Targaryenlar'ın Valyria Kıyameti’nden sağ çıkabilmelerine vesile olan Daenys Targaryen, ailesini ve ejderhaları bu büyük yıkımdan gördüğü rüya sayesinde kurtaran kişi olarak biliniyor. Benzer özelliklerin sezon başından beri Daemon’da da seyrettiğini biliyoruz ve bu görüler nihayetinde anlam içermeye başladığı için de keyifliyim doğrusu. 

Brynden Rivers

Alys aracılığıyla bu sefer bambaşka bir uhrevi yolculuğa çıkan Daemon, ilk olarak Game of Thrones’ta Bloodraven ya da Third-Eyed Raven olarak bildiğimiz, Aegon IV. Targaryen’ın oğlu Brynden Rivers’ı görüyor. 

Kitaplarda beyaz tenli ve kırmızı gözlü, yanağında kanla çizilmiş gibi görünen kuzgun şeklindeki doğum lekesiyle tanımlanıyor Brynden. Game of Thrones’ta Bran Stark’ın görülerine ve kehanetlerine anlam kazandırmak için karşımıza çıkmış bir karakterdi, dolayısıyla burada Daemon’a görünmesi de son derece normal diye yorumlayabiliriz. 

White Walker

Değişen görü, bu sefer karşımıza ak gezen ordusunu çıkartıyor. Game of Thrones’ta yarattıkları tahribat hâlâ akıllarımızda. Daemon’ın bir kurt edasıyla yanaştığını görüyoruz. Güzel bir sahne fakat buradaki ak gezen liderinin makyajı tam oturmamış gibi duruyor. 

Kuyrukluyıldız

Dizinin en başından beri çeşitli karakterlerden Fatih Aegon’un kehaneti/rüyası konusunda nutuklar dinledik. Ancak Daemon burada ilk defa bu büyük yıkıma, kışa dair görüntülerle boğuşuyor ve yeni görü bizi bir kuyrukluyıldıza götürüyor.

"Eddard/Ned Stark" (Sean Bean) - Game of Thrones (2011-2019)

Ned Stark’ın ölümünden ve Daenerys’in ejderhaların doğumundan kısa bir süre sonra gökyüzünde beliren kırmızı kuyrukluyıldız, bildiğimiz üzere Westeros, Essos ve hatta Duvar’dan bile görülüyor. Bazıları bunu Ned Stark’ın ölümüyle elde edilen zafer olarak nitelendirse de, bazıları ejderhaların geri dönüşüne yoruyor. Ancak kızıl cadı Melisandre, Lord of Light efsanesindeki kahraman Azor Ahai’nin kehanetiyle bağdaştırıyor.

“Kırmızı yıldız kanayıp karanlıklar bir araya geldiğinde, Azor Ahai duman ve tuz arasında yeniden doğacak ve taştan ejderhaları uyandıracak.” 

Daenerys ve Ejderhaları 

Game of Thrones’un birinci sezon finalinde üç bebek ejderhayla birlikte ateş içerisinden hasar almadan çıkan Daenerys’in bu ikonik sahnesi, büyük büyük dedesi Daemon Targaryen’a malum oluyor. 

Tüyleri diken diken eden bir sahne olmakla birlikte elbette Dany’nin bu görünümünden sonra, onun Aegon’un kehanetindeki “vadedilen prens/prenses” olduğunu iddia eden bazı izleyiciler mevcut, fakat dizinin ortak yaratıcısı Ryan Condal, bunun sadece bir yorum olduğunu belirtiyor. Yani bu vadedilen prens hâlâ Jon Snow olabilir.

Demir Taht

Ürkütücü görülerinin sonlarına yaklaşırken karısı Rhaenyra’yı demir taht üzerinde görüyor Daemon. Başından beri sorgusuz sualsiz desteklediği kraliçesinden bu sezonda fazlasıyla şüphe ettiğini gördük. Fakat bu tekinsiz görülerinin ardından fikrinin tamamen değiştiğini düşünüyor, özellikle de Daenerys’i gördüğü görünün, hikâyenin gidişatını belli ölçüde değiştireceğini tahmin ediyorum.

Etrafı ejderhalarla çevrili olan bu genç kadını kendi çocuğu sanmış olma ihtimali yüksek olacak ki hemen ardından Rhaenyra’yı demir taht üzerinde görüyor. Bu da karısına olan bağlılığını bir daha sorgulamamak üzere pekiştirmiş oluyor prensin. 

Helaena, neden spoiler veriyorsun? 

Daemon’ın görülerine gelene kadar, dizinin en başından beri bu yeteneğin Helaena’ya bahşedilmiş olması gerektiğinden söz ediyoruz. Onun özelliklerinin de Daemon aracılığıyla gün yüzüne çıkması çok güzeldi fakat oldu mu şimdi, neden her şeyi anlatıyorsun Helaena

Ucube kızımız bununla da kalmıyor, Helaena ve ejderhası Dreamfyre’ın Rhaenyra’nın karşısında durması ve yeşiller safına katılması gerektiği konusunda onu çekiştirmeye çalışan kardeşi Aemond’a olacakları da dökülüveriyor bir anda. 

Harrenhal

Bu dağınık sahnelerin her birini, Ser Simon Strong’un mesajını alan ve Syrax ile birlikte Harrenhal’u basan Rhaenyra toparlıyor. Alışılagelmişin dışındaki çiftimiz nihayet bir araya geliyor ve Daemon’ın gaza getiren nidalarıyla birlikte tüm Nehirova lordları kraliçe önünde diz çöküyor. 

Ana karakterler bir yana, bu sezonun asıl yıldızlarından biri olan Simon Strong’u övmeden geçmek istemiyorum. Uzun zamandır bu kadar iyi bir karakter görmemiştim. Her yönüyle tam bir diva. 😎

“Oğula oğul”

Şimdiye kadar (kendi istatistiği dahilinde) gayet tutarlı ilerleyen bölüm, Alicent’ın anlamsız Dragonstone ziyaretinden sonra abuklaşıyor. Senaristlerin, bu iki karakter arasında dinamik yaratmak adına gereksiz sahneler yazma sevdası yüzünden hiç edilen bir karakter izliyoruz, o da Alicent Hightower

Psikopat çocuğu Aemond tarafından konseyden atılan eski kraliçe, sakat kalan oğlu Aegon ve yarım akıllı kızı Helaena’nın da bir baltaya sap olamayacağını anladıktan ve bence büyük ölçüde savaşı kaybedeceklerini varsaydıktan sonra Rhaneyra’dan ateşkes dilenmek ve tahtı ona teslim edeceklerini söylemek için yollara düşüyor. 

Alicent’ın tekliflerinin yersizliği, kendini böyle bir konuma düşürebilmesi karakterine vurulmuş büyük bir darbedir bana kalırsa. Kendisi Cersei Lannister ile kıyaslanması gereken bir kadın iken, zorla gasp ettirdiği tahtın getirdikleriyle yüzleşemeyip kısa bir süre içinde korkak bir kadına dönüşüyor. İlk sezondaki Alicent bile gözlerini devirerek bakıyordur şu sahneye, eminim.

Her ne kadar sevgiyle büyümemiş bir çocuk olsa da Aegon her fırsatta “anne” diye ağlarken, o Aegon’un kellesini almalarına müsaade edebilecek kadar çaresiz duruma düşürüyor kendisini. 

Ayrıca Rhaenyra, kocan ilk bölümde bebek Jaehaerys’in kellesini aldırttı ya, ne “oğula karşılık oğul”u Allah aşkına?

Savaş başlıyor

"Tessarion"

Bölümün son beş dakikasının, sezonun tamamından daha iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Triarşi ordusunu arkasına alan Tyland’in yüzündeki gurursuz gülümseme, vahşi ejderha Sheepstealer’ın peşine düşen RhaenaOldtown’dan yola çıkan Hightowerlar, Hightower garnizonuna ejderhası Tessarion ile eşlik eden Prens Daeron Targaryen (oyuncu seçimi henüz yapılmadığı için kimin oynayacağını henüz bilmiyoruz), kim tarafından esir alındığını bilmediğimiz Otto Hightower, bir grup Lannister, denizdeki Velaryon filoları, Winterfell’den yola çıkan Starklar ve tüm Nehirova’yı dize getiren Daemon Targaryen. Hepsi büyük savaş için artık gün sayıyor. 

"Sheepstealer", "Rhaena"

İyisiyle kötüsüyle –çoğunlukla kötüsüyle– bir sezonun daha sonuna geldik. Dilerdim ki önemli savaş sahnelerine girişilmeyecek bile olsa güçlü diyaloglarla, akıl oyunlarıyla bizleri hayrete düşürsün, ya da en basitinden George R. R. Martin’in Ateş ve Kan’ını doğru düzgün rehber edinsin. Olmadı, fakat elbette biz de tüm yüzsüzlüğümüzle üçüncü sezonu merakla bekliyor, güzel bir sezon izleyebilmek için gün sayıyor olacağız. 

Final yazısıyla birlikte House of the Dragon'ın ikinci sezonunun tüm bölüm incelemelerini tamamladık. Okuduğunuz için teşekkür ederim, başka yazılarda görüşmek üzere. 


Paylaş