Parlak bir başlangıç

Celine Song’un Materialists filmi, ilk dakikalarında izleyiciyi oldukça iyi bir yerden yakalıyor. Çöpçatanlık sistemine dair detaylı kurgu, karakterlerin ilişki tercihlerini oldukça gerçekçi ve zaman zaman ironik bir dille işlemiş. Özellikle ilişkilerde ekonomik güvencenin nasıl bir yer edindiğini gözler önüne seren gerçekçi diyaloglar, seyirciye hem düşündürücü hem de yer yer eğlenceli bir ton sunuyor. Dakota Johnson’ın canlandırdığı Lucy karakteri, başlangıçta oldukça net ve ilgi çekici bir figür. Lüks, istikrar ve güvence arayışıyla hareket eden bir kadın olarak yazılmış ve gerek görünüşüyle gerek hitabetiyle izleyicinin hemen ilgisini çeken bir karakter.

Ancak bir yerden sonra ilgiyi sabit tutmak konusunda zorlanmaya başlıyor. Film ikinci yarıya doğru ilerledikçe, karakterlerin dramatik gelişimi askıya alınıyor ve odak netliğini yitiriyor. Lucy’nin tercihleri ve çatışmaları derinleştirilmeden başka karakterlere geçiliyor. Bu da hem karakteri hem de onun üzerinden anlatılmak istenen daha geniş temaları zayıflatmış. İzleyici, Lucy’nin zihninde daha fazla vakit geçirmek, seçimlerinin ardındaki duygusal karmaşayı anlamak istiyor ama film bu alanı bize pek açmıyor.
Kâğıt üzerinde güçlü bir "üçlü"

Filmdeki yan karakterlerden birinin beklenmedik biçimde hikâyeyi ele geçirmesi de bu sorunu büyütüyor. Bu karakter kesinlikle ilgi çekici, hatta zaman zaman filmdeki en organik ve canlı figür haline geliyor. Ancak bu vurgu, ana üçlü olan Lucy, Harry ve John'un geri planda kalmasına yol açıyor. En fazla da Pedro Pascal’ın canlandırdığı Harry bu durumdan olumsuz etkilenmiş. Gerek oyunculuk performansının gerekse karakter potansiyelinin harcandığını hissediyoruz. Harry’nin kırılganlıklarını sanki ayıp olmasın diye eklenmiş olan ikinci kısmın satır aralarında görebiliyor, ama iç dünyasına asla tam anlamıyla ulaşamıyoruz.

Bu dengesiz ekran süresi dağılımı, filmi yapısal olarak dengesiz etkilemiş. Başta sağlam temellerle kurulan anlatı, ikinci yarıda nereye gittiğini bilmeyen bir patika yoluna giriveriyor. Bu da filmi sadece tempo açısından değil, duygusal bağ kurma açısından da sekteye uğratmış. Özellikle Past Lives gibi bir filmden sonra, Celine Song’un bir konuyu bu kadar yüzeysel işlemiş olması izleyicide ciddi bir eksiklik hissi yaratıyor.

Lucy ve "Materyalist" kimliği
Materialists, tam da Lucy karakteri üzerinden anlam kazanıyor. Yalnızca lüks yaşam arayışında olan biri değil; onun maddiyatla kurduğu ilişki, bir tür hayatta kalma stratejisi gibi düşünülebilir. Para onun için sadece rahatlık değil, aynı zamanda kontrol, sınır koyabilme gücü, hatta bir tür duygusal mesafe aracı. Söylediklerine bakılırsa, bunun sorumlusu olarak birbiriyle bir türlü geçinemeyen anne babası ön plana çıkıyor. Lucy bir bakıma bu sistemi uzun yıllar boyunca içselleştirmiş ve ortaya bunlar dökülmüş. Ama bu karmaşık "materyalist" kimlik, film boyunca çoğunlukla dış görünüş ve basit tercihlerle sınırlandırılmış. Derinlemesine bir analiz sunulmadığı ve bunları biz izleyenler çıkarım yaparak yorumladığımız için Lucy’nin karakteri zamanla daha karikatürize, daha tek boyutlu hale geliyor.

Film ismiyle büyük bir şey vadetse de bana kalırsa bu temanın altı yeterince doldurulmuyor. Lucy üzerinden materyalizmin incelenmesi cesur bir tercih ama biraz yarım kalmış bir fikir gibi. İzleyiciye Lucy’nin dünyasını gerçekten deneyimleyecek alan bırakılmıyor. Bu nedenle filmin isminin ağırlığı, içeriğiyle tam örtüşmüyor. Bu da izleyicinin kafasında bir tatminsizlik yaratıyor:
"Bu film gerçekten bir materyalisti anlatıyor mu, yoksa sadece başlıktan mı ibaret?"
Güzellikten fazlası gerek

Tüm bu eleştirilere rağmen film görsel olarak oldukça etkileyici. Celine Song, mekân kullanımında, kompozisyonda ve sade müziklerle yine başarılı bir iş çıkartmış. Özellikle New York’un steril ama ihtişamlı yüzü, filmde çok etkili yansıtılıyor. Kamera açılarındaki mesafe ve yakınlık seçimleri, karakterlerin psikolojik durumlarına dair ipuçları veriyor. Ama bu estetik başarı, duygusal eksikliği ne yazık ki telafi edememiş. Görsel olarak güzel ama hissiyat olarak yetersiz bir yapım izliyoruz. Kafasının içerisinde bir düşünce kırıntısı bile bulunmayan ama aynı zamanda bakmaya doyamayacağımız güzellikte olan bir mankeni izlemek gibi.
Materialists, seyirciye bazı anlarda ne kadar "iyi bir film" olabileceğini gösteriyor. Ama bu anlar parçalı ve dağınık. Film, ortaya koyduğu sorulara cevap ararken yarı yolda kalmış gibi. Belki de en can sıkıcı olan, elinde her şey varken hiçbir şeyi tam yapamıyor oluşu. Song’un zekâsı ve vizyonu hâlâ hissediliyor, ama bu film onun gücünü tam olarak yansıtmıyor. Ve geriye, yalnızca güzelce çekilmiş ama ruhu eksik bir deneyim kalıyor.
Yorumlar