That ’70s Show (1998-2006), döneminin başarılı dizileri arasında kaynayıp gitmiş de olsa, rafine sitcom izleyicilerinin bir arkeolojik kazı yapar edasıyla yerin dibinden çekip çıkardığı kalburüstü bir komedi dizisiydi.
Son sezonları her ne kadar bozulmalar içerse de Eric Forman diziden ayrılmadan önce, o ve dostlarının Point Place, Wisconsin’deki bodrum katı eğlenceleri kalbimizde her zaman çok güzel bir yere sahip olacak.
70’li yılları geride bırakıp 1995 yılına geldiğimizde Kitty ve Red Forman’ın evleri, Red’in deyimiyle "bu sefer başka bir çete tarafından işgal ediliyor" olacak.
Eric ve Donna çiftinin 15 yaşını dolduran kızları Leia Forman, yaz tatilini büyükanne ve büyükbabasıyla geçirmek adına Point Place’e ziyarete gelecek ve bu küçük kasabaya alışmaya çalışırken yavaş yavaş kendi arkadaş grubu da şekillenmeye başlayacak.
2023’ün ocak ayında izleyiciyle buluşan ilk sezon, Ashton Kutcher, Mila Kunis, Topher Grace ve Wilmer Valderrama gibi eski That ’70s Show oyuncularına ev sahipliği yapmış ve reaksiyonu çoğunlukla konuk oyuncular sayesinde alabilmişti. Fakat ilk ve üçüncü sezon arasında dağlar kadar fark olduğunu söylemek kesinlikle mümkün.
Çiğ esprileri, yetersiz oyunculukları, karakterlerin oturmamış kişiliklerini ve çeşitli etnik kökenlere sahip kişilerden oluşan bir grup oluşturacağız diye girişilen samimiyetsiz ısrarı bir kenarı bırakıp; kendini bulmuş kişiliklere, alışma evresini tamamlamış, karakterlere tamamen kendini verebilmiş oyunculara geçiş yapıyor ve sığ esprilerden uzak, gerçekten komik olaylara ev sahipliği yapan son derece eğlenceli bir sezon izliyoruz.
Bu şekilde büyük bir değişim yaşanmasındaki en büyük etken bence her iki dizide de Donna Pinciotti rolünde izlediğimiz Laura Prepon’ın bu sezonun yönetmen koltuğunda yer alan isim olması.
Döneminin eğlence unsurlarına ve bir arkadaş grubunun ihtiyacı olan her şeye fazlasıyla sahip tecrübeli bir isim olması hem Leia’nın arkadaşlarının hem de biz izleyicilerin avantajına bir durum haline gelmiş. Eski dizinin izleyicilerinin beklentilerine hâkim bir insanın görev başına gelmesi çok doğru bir karar olmakla birlikte dizinin havasının bile tamamen değiştiğini gözlemleyebiliyoruz.
Büyükanne ve büyükbabasının evindeki ikinci yaz tatilinde, yani dizinin ikinci sezonunda Leia, geçtiğimiz yaz Nate ile aralarında "neredeyse" yaşanan olay yüzünden büyük bir sancı çekmiş ancak bir şekilde erkek arkadaşı Jay ve Nate’in kız arkadaşı Nikki durumdan haberdar olmuştu.
Gençler arasındaki anlaşmazlıklar çözüme ulaşsa da sezon sonuna geldiğimizde Paris’e tatile gitmiş olan Red ve Kitty’nin mutfaklarında açılan kocaman delik, bu sefer ekibin tamamının başına bela açacaktı.
Üçüncü kısım, tatilden dönen büyüklerin evlerinin duvarında karşılaştığı büyük şok ile başlıyor.
Bir gece öncesinde Leia’nın evinde parti veren gençler, kontrolden çıkan birkaç durum dolayısıyla yakınlarda yaşayan bir büyükten, Leia’nın diğer büyükbabası Bob’dan yardım istiyor. Fakat artık önü alınamayan bir hale gelen parti, ’70s’den tanığımız Leo’nun, oğlu Son ile bölünüyor. (Ciddi anlamda) Leo’nun hatırlaması kolay olsun diye ismini Son koyduğu çocuğu, arabasıyla evin bir yerinden girip diğerinden çıkıyor.
Durum bir şekilde çözülüyor fakat Red'in hala daha tekmeleyeceği bir popoya ihtiyacı var. 😄
"I need a name, and I need an ass!"
Bu sezonda karakterler eşit bir şekilde hem kendilerine özgün hem de fazlasıyla öncekileri anımsatıyor.
Sonny = Leo
Sonny’nin, Leo’nun oğlu olduğuna hiç şüphe yok, görmesek bile onun oğlu derdik zaten.
Leia = Eric
Fark ettiyseniz Leia çoğu zaman sinir bozucu ve aşırı endişeli davranışlar sergiliyor. Annesi gibi cengâver bir kadın olmasını dilerdim ama ne yazık ki mızmız babasının tam anlamıyla bir kopyası olmuş... 😅
Jay = Michael
Tıpkı That ’70s Show’da olduğu gibi bu dizinin de komedi kısmını sırtlanan kişi bir Kelso. Herkes henüz alışma sürecindeyken Jay, ilk sezonda bile dizinin en başarılı karakterlerinden biriydi. Üçüncü sezona geldiğimizde ise oyuncunun jest ve mimiklerinin dahi Ashton Kutcher’a evrilmeye başladığını görebiliyoruz. Ve tıpkı Kutcher gibi, Kelsolar üzerindeki o genel doğal aptallığı çok güzel bir şekilde izleyiciye geçiriyor.
Fakat bu sezon karşılaştığımız bir diğer Kelso, yani Michael'ın Jackie ile olan ilişkisinden önce doğan çocuğu Betsy için aynı şeyi söylemek pek mümkün olmayacak. Üzerinde hafif bir salaklık taşıdığı doğru ama Betsy'de daha çok kurnazlığın hâkim olduğunu söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
Gwen = Steven
Leia’nın arkasını kollayacak, en azından cesaret konusunda onu güçlendirecek, kendisinden daha az duygusal bir dosta ihtiyacı var ve bilirsiniz, ’70s’de bu boşluğu dolduran isim Steven Hyde’dı.
Hyde konusuna da ufacık değinmek istiyorum. Minik birer sahneyle konuk olmuş olabilirler fakat ilk dizideki yeri fazlasıyla kuvvetli olduğu için, Steven'ın yokluğu da aynı büyüklükte bir boşluk içeriyor. Orijinal ekipten bu dizide yer almayan tek isim de Hyde karakterine hayat veren Danny Masterson. Ve kendisi gerçekte karışmış olduğu olaylar dolayısıyla şu anda hapiste olduğu için bu dizide yer alamıyor.
Gwen’in babası
Hem Eric hem de Donna’nın en yakın dostlarından olan Hyde, dizinin de açık ara en havalı karakterlerinden biriydi. İşte Gwen’in de bu umursamaz ve serseri tarzı ilk sezondan bu yana bize Hyde’ı anımsatıyordu. Hatta "acaba Steven, Gwen’in babası olabilir mi?" diye de düşünmüştük. Çünkü hem karakterleri birbirlerine inanılmaz benziyor hem de hatırladığım kadarıyla Steven’ın babası da siyahiydi.
Ancak bu sezon, uzun zamandır akıllarda dolaşan bu soruya da cevap bulundu ve Gwen’in biyolojik babasının Otis isimli bir tır şoförü olduğu ortaya çıktı.
Sherri = Laurie
Red ve Kitty’nin yan komşuları Sherri ise Formanlar’ın 70’lerde bir anda ortadan kaybolan kızları Laurie ile fazlasıyla benzer. Ortadan kaybolmasının önemli bir nedeni var, aktör Lisa Robin Kelly’nin zamanında alkol problemi nedeniyle diziden ayrılması, yerine Christina Moore’un gelmesine yol açmıştı. 2013 yılına geldiğimizde ise Kelly ne yazık ki hayatını kaybetti.
Bu dizide ise Laurie’nin birkaç kez sohbet içerisinde isminin geçmesi dışında kendisi hakkında hiçbir bilgi edinemedik. Ancak Sherri’nin umursamazlığı, terbiyesizliği ve günün orta saatlerinde dahi kafası bulanık bir şekilde gezinmesi eminim bizlere de Formanlar’a da Laurie’yi fazlasıyla anımsatıyor.
Diğerleri
Nikki, Nate ve Ozzie gibi karakterlerin ise kendi dinamiklerini yaratmış olduğunu söyleyebiliriz. Ozzie’yi karakter olarak her ne kadar Fez’e benzetiyor olsam da, standart bir insandan daha farklı niteliklere sahip olmaları ikisini bir klasör içerisine yerleştiriyor, yoksa herhangi bir ortak noktaları bulunmuyor bence.
Bu dizi olmuş!
Uzun lafın kısası; That '90s Show, eskilerin dibini sıyırabilmek amacıyla yeniden yapımların samimiyetsizce türediği şu dönemlerde tahmin edilenin aksine ortaya çok güzel bir iş çıkartıyor. Bu sezonda orijinal kadronun ekmeğini yemek yerine kendi komedilerini üretmeye çalışmış olmalarına ciddi anlamda çok mutlu oldum. Debra Jo Rupp ve Kurtwood Smith'in benzersiz komedileri beni her zaman çok güldürmüştür fakat bu sezonda Seth Green, Carmen Electra, Wayne Knight, Jim Rash ve Will Forte gibi konuk oyuncuları görmek de efsaneydi...
Orijinalinin büyük bir seveni olarak That ’90s Show'un da son derece başarılı olduğunu düşünüyor ve alacağı dördüncü sezon onayını iple çekiyorum. Yeni sezonda görüşmek üzere.
"Hello Wisconsin!"
Yorumlar