2022 yılında yolculuğuna başlayan FX’in mutfak draması, dramedisi olan ama asla komedisi olmayan dizisi The Bear, üçüncü sezonuyla izleyiciyle buluştu. 

İlk sezon Carmen Berzatto’nun sorunlu kişiliği ile sorunlu aile üyeleri üzerinden oldukça sağlam bir drama temeli oluşturmuş ve ikinci sezon da bu temeli olabildiğince güçlendirmişti. Fakat çekirge misali, The Bear bir sıçradı, iki sıçradı ve üçüncü sezonuyla burnunu tam anlamıyla çamura sapladı diyebiliriz.

"Sydney", "Natalie", "Carmy"

Geçtiğimiz yılın ödül sezonuna, tıpkı bir önceki yılda olduğu gibi damga vuran The Bear, kucakladığı ödüllerle hem yazar kadrosu hem de oyuncularını fazlasıyla gururlandırdı. Dizinin ikinci sezonuna sadece konuk olan Bob Odenkirk, Jamie Lee Curtis, Will Poulter, Olivia Colman ve Jon Bernthal gibi isimler dahi önemli adaylıklar elde ettiler. Fakat aynı şeyleri bu yılın ödül sezonu için söylemek pek mümkün olmayacak gibi. 

⚠️
Yazı, The Bear’ın 3. sezonuna dair birazcık spoiler içeriyor olacak, bu kadarcık sürpriz bozana maruz kalsan bir şey olmaz ama yine de uyarmak istedim. 🙃
"Michael"

Merhum abisi Michael'dan miras kalan sandviç dükkânı The Beef’i daha gösterişli bir restoran haline getirmek üzere atılan adımlar dizisi ile ve adına The Bear dediği yeni dükkanının açılışıyla veda etmiştik geçtiğimiz sezona. 

The Bear’ın bu sezon itibarıyla yeni arayışlar içerisine girdiğini gözlemliyoruz. Sezonun ilk bölümü olan Tomorrow, dükkânın kargaşa ve kalabalığından uzakta, daha çok Carmy’nin kafasının içerisindeki gürültüyü baskılamak adına izlediği bir gastronomi belgeseli havası taşıyor. Bu diziden alışkın olmadığımız kadar sakin ve ürkütücü olan bölüm, geçen sezonun yorgunluğunu atmak adına tasarlanmış, sadece görsel anlatı ve müziğin ön plana çıkarıldığı bir yoğunluk taşıyor üzerinde.

Tomorrow’un aksine Napkins ve Ice Chips gibi bölümler, Carmy’nin karmaşık zihninden çıkıp Tina ve Natalie gibi yan karakterlere odaklanan, kendi içerisinde çok başarılı bölümlerdi. 

"Tina"

Napkins, Sydney karakterine hayat veren Ayo Edebiri’nin ilk yönetmenlik deneyimi olması dolayısıyla da önemli, fakat ana karakterlerin karmaşasından ötürü bir türlü odaklanmaya fırsat bulamadığımız bir yan karakterin parıldaması adına şimdiye kadar yapılmış en iyi çalışmalardan da bir tanesi. Tina rolündeki Liza Colon-Zayas adeta ışıldıyor bu bölümde. 

Ice Chips ise karnı burnunda olan Natalie’nin aniden başlayan doğum sancısıyla, yalnızlıkla ve panikle mücadele ettiği, izlemesi son derece zor bir bölümdü. 

"Donna", "Natalie"

Berzattolar’ın karmaşık aile draması, diziye başladığımız ilk dakikalardan beri bizimle biliyorsunuz ki. Geçtiğimiz sezondaki Fishes bölümü bunun en yoğun örneğiydi mesela. Carmy ve Natalie’nin hikâyenin tam anlamıyla göbeğinde yer alan abileri Michael ve anneleri Donna’yla olan ilişkilerine de mercek tutmuştu. 

Ice Chips de, araları fazlasıyla açık olan annesine zamansız başlayan doğum sancıları nedeniyle ihtiyaç duyan Natalie’ye odaklanıyor. The Bear’ın geçmiş sezonlarında da mesela Richie’ye odaklanan Fishes bölümü gibi tek bir karaktere yoğunlaşan bölümlere rastlamıştık. Fakat bu iki bölüm diğer karakterleri neredeyse tamamen devre dışı bırakarak sadece önündeki isimlere odaklanıyor. Ve bana kalırsa hiç de fena iş çıkartmış sayılmazlar.

Fakat iş bununla kalmıyor. Genele baktığımız zaman, büyük mekanla gelen daha büyük sorumluluklar ve anksiyete krizlerinin hâkim olduğu, son derece dağınık bir sezon izliyoruz. Karakterler büyük ölçüde sıkıştırılıyor, kriz modunda nasıl üretken olunabileceğine dair örnekler sunuyor ancak ilk sezondan farklı tempoda ilerleyen panik seviyesi, bu sefer karakterlerin çok önünde seyrediyor ve dizinin tüm havasını ele geçiriyor. 

"Carmy", "Claire"

Özellikle de Carmy, ana karakterlikten ana kötülüğe doğru bir yol izliyor sanki. Claire ile olan yorucu ilişkisi, Richie ile bir türlü çözülemeyen problemleri ve her güne başka menü çıkartmak gibi saçma sapan kurallarıyla o kadar dengesiz ve karmaşık tavırlar sergiliyor ki etrafındaki insanlar gibi seyircinin de kaçışıp gitmesi için çabalıyor desek doğru olacak. 

Sezon içerisinde Olivia Colman, Will Poulter, Josh Hartnett, Jamie Lee Curtis, Jon Bernthal ve hatta John Cena gibi konuklara ev sahipliği yapmak ve yan karakterlere odaklanmak gibi dizinin dikkat dağıtan birçok unsuru var. Bunlar, The Bear üzerindeki ilgiyi daha fazla alana yaymak adına ne kadar doğru birer adım gibi görünse de sezonda Sydney ve Richie gibi önemli karakterlerin geri planda bırakılması da bir o kadar geri çeken bir durumdu bana kalırsa.

"Luca", "Sydney"

Dizinin yaratıcısı Christopher Storer, daha öncesinde başarıyla kurduğu dram ve komedi dengesini bu sezonda kendi haline bırakmış ve bir şeyler tam anlamıyla uymamış, pişmemiş, yarım kalmış gibi görünüyor. Tabii bunda iki sezonun arka arkasına çekilmiş olması gibi büyük bir etken de var. Ebon Moss-Bachrach'ın söylediğine göre izlediklerimizin haricinde henüz yayınlanmamış olan en az sekiz bölüm daha var. Dolayısıyla böyle bir durumda bir şeylerin "tamamlanmamış" hissiyatı son derece normal diye düşünüyorum.

"Richie"

Dizinin bu denli dinamik kaybetmesinin bir diğer nedeni de büyük ödül törenlerinde ısrarla komedi kategorisinde değerlendiriliyor ve yeni sezonunda kendini daha çok kanıtlama ihtiyacı hissederek yeniliğe ihtiyaç duyuyor olması. Hayalindeki işi ailesi yüzünden bırakmak zorunda kalan, ailesinin sırtına yüklediği ağır yüklerle başa çıkmaya çalışan, beş kuruş parası olmayan ve en önemlisi büyük bir yas tutan bir insanın yoluna sokmaya çalıştığı trajik hayatı ne kadar komik oysa, değil mi?

Başladığından bu yana her yıl önümüze bir şekilde on bölümden oluşan bir sezon çıkartmaya çalışıyorlar. Günümüzde, en erken iki ya da üç yıl arayla yeni sezon yayınlayan dizilere bakılırsa, ekibin bu çalışkanlığı elbette takdir edilesi. Fakat önceki sezonlarla beklentiyi öylesine yükseltmişken böyle sönük bir sezonu The Bear'a pek yakıştıramadım ben.

Beklediğimi bulamamış ve bu sezonu her ne kadar "pişmemiş" olarak değerlendirsem de, The Bear günümüzde devam etmekte olan en iyi işlerden bir tanesi. Anksiyete krizleri yüzünden kafayı kırmak üzere olan, eziklik konusunda Ted Mosby ya da Kendall Roy ile aşık atabilecek, neredeyse el attığı her işi berbat eden karakterimiz Carmen Berzatto'nun, hikâyenin geri kalanında kendisini nasıl yerin dibine batıracağını ya da toparlayacağını görebilmek için bir sonraki sezonu iple çekiyor olacağım. Dördüncü sezonun yemeğinde görüşmek üzere. 🍲

Berzattolar’ın Büyük Telaşı: The Bear 2. Sezon İncelemesi
Hulu ve FX’in sevilen dizisi ‘The Bear’, ikinci sezonunda katlanarak artırdığı temposu ve şapka çıkarılacak oyunculuklarıyla, macerasına kaldığı yerden devam ediyor.

Paylaş