Henry Cavill'ın Superman'i ile, macerası 2013 yılında başlayan DC Sinematik Evreni, on yıl boyunca devam eden inişli çıkışlı dizi ve film serüveninde; Wonder Woman, Flash, Shazam, Blue Beetle, Black Adam, Peacemaker ve Batman gibi birçok önemli karaktere yer verdi.
Bu karakterler arasında, çeşitli yapımlarla karşımıza çıkan ve kendi solo filmine sahip olan isimlerden biri de Arthur Curry ismiyle tanıdığımız Aquaman'di.
İlk kez Justice League (2016) filmiyle hayatımıza giren karakter, 2018 yılında kendi solo filmiyle macerasına devam etti ve uzun süredir ertelenen ikinci filmi The Lost Kingdom / Kayıp Krallık ile de DC Sinematik Evreni'ni resmi olarak sonlandıran yapım oldu.
Kadrosunda; Jason Momoa, Patrick Wilson, Nicole Kidman, Amber Heard, Yahya Abdul-Mateen II, Temuera Morrison ve Dolph Lundgren gibi isimlerin yer aldığı film; Arthur ve bir türlü anlaşamadığı kardeşi Orm'un Black Manta ile olan mücadelelerini konu ediniyor. (Yine)
Tıpkı ilk filmde olduğu gibi, babasını öldüren Aquaman'den intikam almak için geri dönen Black Manta/David Kane, bu sefer çok daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkıyor. Şeytani yaratıklarla dolu bir nekropolün sakinleri tarafından dövülmüş olan Kara Üç Dişi Mızrak'ın, ruhunu ele geçirmesine izin veren Black Manta, bu mızrağı kontrol etmeyi beceremeyişinden ve radyasyonun milyarlarca katı olan ve iklim değişikliğinin hızını artırmaya yarayan bu kontrolsüz güçten ötürü hem su altı halkı için hem de tüm dünya için çok büyük bir tehdit içeriyor.
Atlantis'in "yarı insan" prensi Arthur Curry, kardeşi Orm'un hükümdarlığına el koyarak yeni kral olmuştu. Mera ile mutlu bir evlilik sürdüren kahramanımız, devlet işlerinden kalan vaktini oğlu Arthur Jr. ile geçirmeye başlamış.
Krallığını güvende tutmaya ne kadar kararlı olursa olsun, ailesini her zaman devlet işlerinin bir tık üzerinde tutan Arthur, filmin ilk yarısında "ne kadar havalı bir baba" olduğunu kanıtlamaya fazlasıyla çalışıyor.
Justice League'den ve ilk solo filmi Aquaman'den tanıdığımız; huysuz, somurtkan ve hırçın Arthur'un, baba olduktan sonra üstlenmek zorunda kaldığı sorumluluklar dolayısıyla nasıl pamuk gibi bir insana dönüşmek zorunda kaldığını, film bize çok tatlı bir biçimde anlatmış.
Bebeğin gelişiyle daha yoğun ve yorgun bir hayata adım atan karakterimiz, böylelikle kendi anne ve babası, Tom ve Atlanna ile olan bağlarını da derinleştirme fırsatı yakalıyor.
Bir noktada artık Arthur ve Mera'nın kendi ebeveynliklerine odaklanılması gerektiğini hissediyorsunuz, ancak geçtiğimiz yıllardaki Amber Heard ve Johnny Depp'in sansasyonel davası, Mera'nın bu filmdeki rolünün oldukça kısıtlanmasına neden olduğu için, kendisinin olabildiğince az sahnede yer alıyor oluşunu bu şekilde anlamlandırabiliyorsunuz.
Mera, hikâyeye çok katkısı olmayan bir karaktermiş gibi görünse de ekran süresinin yetersizliği maalesef ki filmi bariz bir biçimde olumsuz etkileyen detaylardan bir tanesi.
Kayıp Krallığı'nı Black Manta tehlikesinden korumaya çalışan Aquaman, onu tam anlamıyla ancak Orm'un yardımıyla yenebileceğini anlıyor ve bir önceki filmde çölün ortasına hapsetmiş olduğu abisini özgürlüğüne kavuşturmak için çalışmalara başlıyor.
Filmi "hantal" olmaktan son anda kurtaran şey, Jason Momoa ve Patrick Wilson ikilisi.
Arthur'un, devlet işlerinden bıktığını yeterince belli ettiği ve baba olmanın zorluklarından bahsettiği esprili Pixar - Marvel karışımı ebeveynlik macerasının ikinci yarıda da peşimizi bırakmıyor oluşu, karakterler üzerindeki kısmi yük dengesizliği, su altı medeniyetlerinin sayısının dikkat dağıtıcı derecede fazlalığı ve yine su altındaki fiziksel münasebetlerde yer yer sırıtan görsel efektleri bir kenarı bırakırsak, filmin kesinlikle en güzel yanlarından biri Jason Momoa ve Patrick Wilson arasında var olan mükemmel kimyaydı.
Orm ve Arthur'un yan yana olduğu sahnelerin neredeyse tamamı, filmi, ortalamanın altındaki bir aksiyon filminden, oldukça keyif alınabilecek bir noktaya taşımış. Aralarındaki Thor ve Loki benzeri çekişmeli atışmalar, beklenmedik anlarda yaşanan kahkaha attıran olaylar ve birlikte girişip sonuca ulaştırdıkları aksiyon sahneleri, hikâyenin su gibi akıp gitmesine ve bu sırada da olabildiğince eğlenmenize neden oluyor.
Ciddi bir biçimde iklim krizine değiniliyor olması da oldukça değerli bir konuydu. Sera gazları ve küresel ısınmanın verdiği zarar, dünya üzerindeki canlılar kadar su altında bulunan varlıkların da yaşamlarını etkiliyor. Filmin ortak yazarları arasında bulunan Jason Momoa'nın gerçekten bir çevre aktivisti oluşu da filmin bu konuda ne kadar samimi olduğunu gösteriyor denilebilir.
Sayısız dizi ve filme ev sahipliği yapan büyük DC yolculuğunun son durağı olan film, bu sinematik evrenin en iyi filmi değil belki, ancak en kötüsü olarak nitelendirmek de gerçekten çok büyük bir haksızlık olur.
Tüm olumsuzluklarına ve problemlerine rağmen akıcı bir hikâye ve eğlenceli bir deneyim sunabilen Aquaman ve Kayıp Krallık, geride önemli soru işareti bırakmayarak, mutlu bir kapanış yapıyor ve DC'nin yanlış adımlarla dolu olan bu karmaşık yolculuğunu burada sonlandırıyor.
Yorumlar