Aslan Kral ile büyüyenler vardır, bir de ona hiç yetişememiş olanlar... 😔

Ne yazık ki ben ikinci kategoriye dahil olanlardanım. Bu elbette bir bahane değil fakat filmlerinin ya da Disney çizgi filmlerinin televizyonlarda, sabah kuşaklarında yayınlandığı dönemleri hayal meyal bile hatırlayamıyorum. Sonrasında da bir türlü Simba ve ailesiyle tanışma fırsatı elde edemedim. Ta ki 2019 yapımı gişe rekorları kıran o tatlı filme kadar. 

Onun da üzerinden beş yıl gibi bir süre geçtiği için, benim de hafızam mükemmel olmadığı için, hikâyenin ana hatları dışında çok da bir detay hatırladığımı söyleyemeyeceğim. Fakat Mufasa: The Lion King, orada yaşananlardan çok daha öncesine götürüyor bizi.

İncelemeye başlamadan önce özellikle belirtmek istediğim detay şu, az önce de anlattığım gibi ben Aslan Kral’ın hikâyesini yakın bir zamana kadar bilmiyordum. Dolayısıyla bu yapımları ilk defa izleyen birinin yorumlarını okumak üzeresiniz, “Vay efendim nasıl beğenirsin!” tadında çıkışmazsanız çok mutlu olacağım.” 🙃

🦁
Ve tabii ki bu inceleme hem The Lion King hem de Mufasa: The Lion King filmlerinden spoiler içeriyor olacak.

Film hakkındaki yorumları şöyle bir karıştırdığımda Mufasa’nın genel olarak beğenilmediğini gördüm ve ciddi anlamda şaşırdığımı söyleyebilirim. Çoğunlukla şikâyet edilen konular da başlıca; karakterlerin ruhsuzluğu, şarkıların kötülüğü ve görsel efektlerin yetersizliği.

Yazı boyunca bu detayla birkaç kez daha karşılaşacaksınız belki ama Mufasa’nın öyküsüyle ilk kez karşılaşan biri olarak benim bu hikâyede tadımı kaçıran hiçbir şey olmadığını söyleyebilirim. Hatta özellikle her bir rüzgâr dalgasının çarpmasıyla dalgalandığı görünecek kadar detaylı ele alınmış tüyleri, sadece detaylı demenin de az kalacağı hayvan ve coğrafya tasarımları, animasyonu, sinematografisi, görsel olarak her şeyini çok beğendiğimi belirtmek istiyorum. Bence bu konuda büyük bir haksızlık edilmiş Mufasa: The Lion King'e.

Hikâyemizin merkezinde iki tane isim var; Mufasa ve Taka. İkilimizin çelişkili bağlarının oluşma dinamiği, Mufasa’nın henüz bir yavruyken kendi ebeveynlerinin sürüsünü kaybedip nehre düşmesiyle ve yüzme bilmeyen Mufasa’yı nehirden kurtaran kişinin Taka olmasıyla başlıyor. Ve bu hikâyeyi Rafiki Amca, Simba ile Nala'nın çocukları Kiara gök gürültüsünden çok korktuğu için dikkatini dağıtmak adına anlatmaya başlıyor.

Tabii bu sırada Taka da henüz çok küçük ve dünya tatlısı bir çocuk. Ailesi pek misafirperver sayılmaz ve bir süre Mufasa’yı aralarında istemiyorlar. Özellikle de babası, asil doğumlu aslan Taka’nın yanında Mufasa’yı her durum ve konuda dışlıyor. Mufasa, adil bir yarışın ardından kendini bu sürüye kabul ettiriyor, Taka ile kardeş gibi büyüyorlar fakat kral, bu başıboş aslanı dişi aslanlarla yaşamaya mahkûm ediyor. Onlarla birlikte yaşamasına sadece bu koşulda izin veriyor. 

"Umutsuzluktan umut doğar," diye boşuna dememişler. Erkek bir aslan için dişilerin arasında büyümek acınası bir durum gibi görünebilir. Fakat tüm gün yan gelip yatan erkekler, dişiler kadar çevik, saldırgan ya da en basitinden bulundukları ortamı koklayabilecek kadar bile basit bir işe imza atamadıkları için Mufasa, kadınlar içerisinde kendisini daha çok geliştirme fırsatı elde ediyor ve gün geçtikçe daha da güçleniyor. 

Birlikte büyüyen iki kardeş arasındaki pergel yavaş yavaş bu şekilde açılmaya başlıyor. Hiçbir şeyden haberi olmayan ben de bu sıralarda hala ne kadar tatlı iki kardeş olduklarını düşünerek filmimi keyifle izlemeye devam ediyorum… 🙁

Bu arada Mufasa’nın efsanevi sesi James Earl Jones’u geçtiğimiz yıl kaybettik. Dolayısıyla bu filmde Mufasa’yı Aaron Pierre seslendiriyor. Ayrıca seslendirme kadrosunda Donald Glover, John Kani, Seth Rogen, Blue Ivy Carter, Beyonce ve Mads Mikkelsen gibi isimler var ve her biri şahane iş çıkartmış diyebilirim.

Hikâyenin en başında bu öyküyü fırtınadan korkan Kiara’yı sakinleştirmek için Rafiki anlatıyor demiştik. Bir noktadan sonra ana hikâyeye o, Sarabi ve evcil arkadaşı Zazu da dahil oluyor ki buradan sonrasını izlemek çok keyifliydi benim için.

Sana güvenmiştim Taka

Fakat üzülerek söylüyorum ki Taka’nın Sarabi'ye âşık olması ve hislerine karşılık bulamayışıyla içten içe Mufasa’yı kıskanmaya başlaması, hepimizin hayatının bir döneminde en güvendiği insandan yediği o kazığı anımsattı. 

Mufasa’nın çocukluğunda ailesinden kopması, bambaşka bir sürüde başıboş bir hayat sürmesi ve ters giden onca şeye rağmen hayata dört elle sarılması bu hikâyeyi izleyen herkese eminim çok şey öğretmiştir. 

Ya da sonrasında dostu, kardeşi olarak gördüğü adam tarafından sırtından bıçaklanması, benim kadar duygusal seyirciler için de fazlasıyla üzücü olmuştur diye varsayıyorum. Ama bunu bir de en başında tatlılığından bayıldığımız Taka’nın, Mufasa’nın ölümüne neden olan Scar olduğunu bilmeyerek izlediğinizi düşünün… Öğrendiğimde yaşadığım şoku tahmin edebiliyor musunuz?

Onlarca yıllık bu hikâyeyle hiç rastlaşmamış olmam ve ilk filmde izlediklerimi hiçbir şekilde hatırlamayışım, Mufasa: The Lion King’i diğer izleyiciler kadar irdeleyerek izlememe fazlasıyla engel oldu. Ben de diğer izleyiciler kadar nefret etmedim, hatta çok beğendiğimi söylemekten de geri duramayacağım.

Bir çocuk hikâyesi olarak bakarsak bir tık travmatik, ancak hayatın vuracağı tekmeler konusundaki erken uyarısı dolayısıyla, bu büyülü evren benim çok hoşuma gitti. Eğer varsa Aslan Kral'ın diğer hikâyelerini kurcalamak, keşfetmek için sabırsızlanıyorum.

Milele'de sevdiklerimizle görüşmek üzere. (Eğer inanıyorsanız tabii...)


Yaren’in Köşesi
muggle’lar mı? onlar hiçbir şey görmezler ama çatal batırırsan hissederler. merhaba, ben Yaren. çocukluğumdan beri tutkunu olduğum fantastik dünyalara, filmlere, kitaplara, dizilere ve çizgi romanlara dair videolar yapıyorum. ben bu videoları yaparken çok eğleniyorum, eğer siz de bana eşlik etmek isterseniz, kanalımı takip edebilirsiniz :)
Paylaş