Her hafta yeni bölümünü iple çektiğimiz Daredevil: Born Again’in bu sefer iki bölümü birden yayında.

💡
Yazı, Daredevil: Born Again’in beşinci ve altıncı bölümlerine dair spoiler içeriyor olacak.

Beşinci bölüm, klasik bir banka soygunu hikâyesinin ötesine geçerek Daredevil’ın evrenini MCU’nun geri kalanıyla ustaca harmanlayan detaylarla örülü. 

İlk anda, gözümüze herhangi bir aksiyon filminden aşina olabileceğimiz bir soygun sahnesi gibi görünse de olayın derinliği, Matt'in etik ikilemleri ve içindeki Daredevil’ın bir türlü rahat durmayışı, bölümü tamamen ezber bozan bir noktaya taşıdı diye düşünüyorum.

"Ms. Marvel/Kamala Khan"

En başında da MCU'yu her projesiyle takip eden izleyicilere ufak bir sürpriz yapıldı ve Matt’in kredi başvurusu yaptığı bankanın müdür yardımcısı olarak karşımıza çıkan kişi Kamala Khan’ın babası Yusuf Khan'dı. Gerekli miydi, orası tartışılır. Ama New Jersey’nin ve Ms. Marvel’ın dünyasının Daredevil’ınki ile kesişmesi, bu zamana kadar bir türlü düzen oturtamamış karakterimizin artık tam anlamıyla MCU’nun bir parçası olduğunu hissettirdi diyelim.

Tanıdık isimler sadece bununla da sınırlı değildi, biliyorsunuz. Clint Barton ve Kate Bishop’ın Hawkeye dizisinde uğraştığı Tracksuit Mafia ve Kate’in cici babası Jack Duquesne’in görünüşü, hikâyeyi başka bir boyuta taşıdı.

"Swordsman/Jack Duquesne"

Duquesne’in kendine özgü alaycı ve tehlikeli havası, Born Again’in kaskatı dokusuna farklı bir renk katarken, Eşofman Çetesi ise pis işlerin, Kingpin’in gölgesi altında şimdiye kadar nasıl yürüdüğünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Tüm bu bağlantılar, Daredevil’ın tek başına bir sokak kahramanı olmasının da ötesinde MCU’nun daha büyük suç dünyasının içine çekildiğini açıkça ortaya koydu diyebiliyoruz.

"Muse"

Ancak dizinin asıl ağırlığı altıncı bölümde kendini gösteriyor. Geçtiğimiz hafta konuştuğumuz Muse karakteri, sonunda tüm korkutuculuğuyla sahnede ve Born Again’in karanlık atmosferi ise artık bambaşka bir seviyeye taşınmış durumda. Bu kadar karanlık ve canice işlenmiş olan cinayetler ve sonrasında onun insan kanıyla işlediği duvar resimleri, yalnızca rahatsız edici sanatsal bir tercih değil, aynı zamanda bir şehri tir tir titreten kocaman bir tehdit. Muse’un sanatı, yalnızca ölümden ibaret değil, kaosun en saf hâli. Ne kadar korkutucu olduğunu Wilson Fisk’in yüzündeki endişeden bile anlayabiliyoruz. Kingpin’in bile karşısında afalladığı bir tehdit varsa, Daredevil’ın neyle yüzleşeceğini tahmin etmek bile zor.

“Şehir Kan Kaybediyor”: ‘Daredevil: Born Again - 4. Bölüm’ İncelemesi
’Matt Murdock’un içsel çatışmalarının doruğa ulaştığı ’Daredevil: Born Again’in dördüncü bölümünde, çareyi eski bir dostumuzu ziyaret ederek buluyoruz.

Bana göre dizinin bu bölümdeki en büyük başarısı, Muse’u sadece fiziksel bir düşman olarak değil, psikolojik bir kâbus olarak sunabilmesiydi. Çünkü bu karakter çizgi romanlarda da şehre sadece ölüm getirmiyor, onunla birlikte korku kavramını şehrin damarlara işliyor. Daha önce Kingpin’in yumruğu altında şekillenen suç dünyası, artık tamamen farklı bir tehditle yüz yüze. Şehir, Wilson Fisk’in, suçu belli kurallar çerçevesinde yönettiği bir satranç tahtasıydı, ancak Muse tüm taşları dağıtan bir kasırga gibi geldi ve taşları yerle bir etti. Daredevil ise onu durdurmak için sadece yumruklarına değil, aynı zamanda aklına da ihtiyaç duyacak. Kingpin bile bu adamı dizginleyemiyorsa, Daredevil bunu nasıl yapsın?

Altıncı bölümde aynı zamanda Matt Murdock’un ahlaki pusulasının da sınanmaya başladığını gördük. Daredevil’ın her zaman bir prensibi vardı: "Suçla savaş ama sınırlarını aşma." Fakat Muse’un varlığı dahi bu sınırları çoktan paramparça etti bile. Onu durdurmak için Matt’in ne kadar ileri gidebileceği önümüzdeki bölümlerde en büyük sorulardan biri olacak. Yaşanacakları artık ayrı bir heyecanla bekliyor olacağım...

Daredevil: Born Again'in sunumu açısından büyük şüphelerim vardı fakat Disney bu zorlu görevin altından alnının akıyla kalkmayı başarmış. Dizi, Muse’un vahşetini sansürlemeden, tam anlamıyla korkutucu bir estetikle yansıtmayı başarıyor ki bu karakterin daha azını hak ettiğini hiç düşünmüyorum. İnsan kanıyla yaptığı resimler, yalnızca bir cinayet mahalli değil, aynı zamanda birer dehşet tablosu olarak karşımıza çıkıyor. Netflix dönemindeki Daredevil’ın karanlık ve sert atmosferini sevenler için, bu sahneler adeta bir ödül niteliğinde olmuş. Born Again’in, bu karanlığı sadece bir stil tercihi olarak değil, karakter gelişiminin ayrılmaz bir parçası hâline getirmesi da onun hanesine büyük bir artı puan olarak yazılıyor diyelim.

Önümüzdeki bölümlerde Muse’un kanlı gölgesi Daredevil’ın üzerine daha ağır bir şekilde düşecek. Matt Murdock’un bu karanlığın içinden nasıl çıkacağını, onu durdurmak için hangi bedelleri ödeyeceğini göreceğiz fakat bildiğimiz bir şey var ki: Daredevil’ın daha Muse’dan çekeceği çok.


Paylaş