🧟‍♂️
Yazı, The Last of Us dizisine dair spoiler içeriyor olacak.

Ellie, Dina ve Jesse üzerinden anlatılan kaos

Yedinci bölüm, dizinin bu sezon boyunca kurmaya çalıştığı duygusal yapının tam merkezine bu sefer Ellie, Dina ve Jesse’yi yerleştiriyor. Özellikle Ellie’nin, Abby’yi bulma takıntısıyla örülü zihinsel dağınıklığı bölüme sinen temel çatışmayı oluşturan şey. Bir yandan sevdiği insanları korumaya çalışırken diğer yandan kendisiyle verdiği savaş daha da vahşileşiyor. Ellie’nin bu sezondaki dönüşümü, burada bolca kan ve pişmanlıkla tamamlanıyor diyebiliriz.

Dina’nın sessiz çığlığı

Dina, bu bölümde en çok sessizliğiyle konuşuyor. Ellie’nin öfkesinin yarattığı dalgalar arasında ayakta durmaya çalışsa da gözlerinden geçen hayal kırıklığını fark etmemek imkânsız. Onun bir anne adayı olarak tedirginliği ve iki arada bir derede kalmış bir sevgili olarak kırgınlığı, karakterin bugüne kadar görmediğimiz başka bir katmanını ortaya çıkarıyor. Sezon boyunca Ellie’ye olan inancı azalmamıştı belki ama bu bölümle birlikte aralarındaki görünmez çizginin artık silinmeyecek şekilde belirginleştiğini hissediyoruz.

Jesse’nin trajik sonu

Jesse’nin bölüme kattığı enerji, tam da ihtiyaç duyulan anda devreye giriyor. İyi niyetli, çözüm odaklı ve çatışmalardan kaçınan yapısıyla bir denge unsuru olan karakter, aslında bu karanlık hikâyede kalan umut kırıntılarını temsil ediyor. Fakat Abby’nin beklenmedik geri dönüşüyle hikâyesi yarıda kesiliyor ve izleyici olarak yine göğsümüze yemiş olduğumuz büyük yumruğa hazırlıksız yakalanıyoruz... Jesse’nin ölümü sadece karakter bazında değil, Ellie’nin psikolojisi ve grubun dengesi açısından da ciddi bir kırılma anı olacak.

Geri dönülmez hatalar...

Bölümün en çarpıcı anı kuşkusuz Ellie’nin o hamile kadını öldürdüğü sahneydi. O an sadece Ellie’nin değil, izleyicinin de donup kaldığı bir sahne oldu ve ayrıca bu olay, karakterimizin daha önce kendi için çizmiş olduğu sınırların artık hiçbir anlamının kalmadığını da gösteriyor. Vicdan, ahlak ve adalet kavramlarının birbirine karıştığı bu noktada Ellie’nin dönüşümü artık geri çevrilemez bir hâl alıyor.

Tommy’nin dönüşü

Tommy’nin sonunda hikâyeye dahil olması bir nevi önceki sezona selam niteliğinde. Ancak karakterin yorgunluğu, hayata karşı hissizleşmişliği ve Ellie’yle aralarında duran buz gibi duvar, aslında tüm bu kaosun karakterler üzerinde bıraktığı yıkımı bir kez daha gözler önüne seriyor. Tommy artık ne bir rehber ne de bir koruyucu. Sadece olup biteni dışarıdan izleyen, kendi çekirdek ailesini düşünmek zorunda kalan, kendi acısında boğulan bir adam. Fakat ben onu yine de bu sezonda daha aktif bir karakter olarak görebilmeyi dilerdim.

Aksiyonla harmanlanmış duygusal yıkım

Bölüm boyunca aksiyon sahneleriyle duygusal çözülmeler ustalıkla iç içe geçirilmiş. Ancak bu geçişler her zaman doğal hissettirmiyor. Özellikle Jesse’nin ölümüyle gelen hız ve Ellie’nin yaptığı hatanın hemen ardından Abby’nin ortaya çıkışı, olayların biraz aceleye getirildiği hissini veriyor. Sanki bazı dramatik olaylar seyirciyi fazla gafil avlamış gibi ve bu da sezona dair genel tatmini biraz zedeliyor açıkçası.

Sezon finali gibi hissettirmeyen bir bitiş

İkinci sezon, genel olarak ikiye bölünmüş bir bütün gibiydi. İlk yarı, Joel’un hikâyeye dahil olduğu kısımlara kadar daha tanıdık, hatta klasikleşmiş The Last of Us atmosferinde ilerlerken; ikinci yarı daha karanlık, daha dramatik ve karakter odaklı bir yapıya evriliyor. Bu geçiş yer yer etkileyici olsa da, bazı bölümlerdeki tempo düşüklüğü ve kararların ani uygulanışı, sezona dair bazı kırılmalar yaratıyor.

Yedinci bölüm sezon finaliydi ve bu bölümün sezonun dramatik zirvesi olması elbette ki bekleniyordu. Bu anlamda karakterler açısından birçok önemli değişim sunsa da, Every Last One of Them'den sezonu kapatan bir bölüm havası tam olarak alamadık. Açıkçası, The Last of Us gibi bir yapımın sezonu bu kadar dağınık ve hızlı kapanmış hissettirmesi bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Bazı olaylar sindirilmeden geçti ve bu da finalin etkisini zayıflattı diye düşünüyorum.

Dördüncü sezonun gölgesinde

Dizinin dördüncü sezonunun geleceği kulaktan kulağa duyurulmuşken, bu bölümün ardından izleyicide kalan temel duygu "Peki şimdi ne olacak?" sorusu değil; "Keşke biraz daha derli toplu olsaydı" serzenişi oluyor. Evet, Ellie’nin karanlık yolculuğu daha da derinleşti, Abby geri döndü, Jesse kaybedildi ama her şey ani, bastırılmış ve yüzeyseldi. Duygular tam olarak izleyiciye geçemedi. Tabii ki, The Last of Us bir şekilde bizi yine etkilemeyi başardı ama bu kez biraz eksikti.

Oyuna aşina olanlar üçüncü sezonla birlikte hikâyenin nereye evrileceğini biliyor, fakat biz izleyiciler için şimdilik bir şey söylemek güç. Elimizde kalan bu bölüm, diziye duyulan heyecanı diri tutmaktan çok, tamamlanmamışlık hissiyle yeni sezona sürükleyen bir geçiş olarak kalıyor. Belki de tanımlayamadığım bu eksiklik, Joel'un ardında bıraktığı boşluk da olabilir elbette...

😞

Paylaş