Bölüm, Carol'ın yeni keşifleriyle tam gaz devam ediyor ve aynı zamanda karakterimiz, geçen hafta Koumba ile yaptığı görüşmenin hem iyi hem de kötü haberlerini sindirmeye çalışıyor: İyi haber; bilinç, enfekte olmayanların kök hücrelerini açık izni olmadan toplayamıyor. Carol da tabii ki bu izni vermeye niyetli değil. Ancak kötü haber ise kalbimizde derin bir sızı bırakıyor. Kendisi gibi olan neredeyse herkes onu dışlıyor ve onunla birlikte hiçbir şey yapmak istemiyorlar.

Albuquerque'ye dönüş yolunda, tüm kalbiyle "Dünyanın sonu geldi. Ve ben kendimi iyi hissediyorum!" diye şarkı söylüyor Carol. Bu iki cümlenin birbiriyle çelişmesi, karakterimizin aslında ne kadar büyük bir yalanın içinde boğulduğunu gösteriyor.

Yine geçen bölümde süt meselesinin gerçeğini öğrenişi de Carol için başka bir yıkım oldu. Tamamen yalnız kalmasının yanı sıra, bilincin etkisi altına aldığı bu varlıkların iyileştirilmesi için de hâlâ geçerli bir planı yok. Ve böylece karakterimizin arabayı boşa alıp yokuş aşağı inişi başlıyor: Havai fişekler, golf, bira, kaplıca banyosu ve şık giyimli akşam yemekleri. Aslında bu bir tatil değil, içinde kopan fırtınaları bastırmak için geçirilen görkemli bir histeri nöbeti.
İnkar ve yalnızlık

Carol'ın "İyiyim, kimse benim için endişelenmesin," diye tekrarladığı yalanları, biz izleyiciler için izlemesi acı, zor sahnelerdi. Ölçülemeyecek derecede korku ve endişe hissettiğini sadece tahmin edebiliyor olmamıza rağmen... Fakat en başından beri duygularını göstermekte güçlük çeken ve normal bir insana oranla zaten kaskatı bir karaktere sahip olan bu kadının, bölüm sonunda bu kadar büyük çaplı bir kriz geçirmesini de beklemiyordum doğrusu.
Evine gerçek bir Georgia O'Keeffe tablosu asabilmek ne kadar havalı olsa da, yüzüne havai fişek fırlamasına razı olacak kadar çaresizliğe düşmek hiç de havalı değil. Bilerek ve isteyerek kendini en dibe çekiyor; sanki fiziksel tehlike, içindeki o kocaman duygusal boşluğu doldurabilirmiş gibi. Aslında bunun için hayatta kalma mekanizması demek de çok güç, çünkü tam tersine bir duygusal intihar girişimiydi.
Buzların eridiği an

Bu yüzden Zosia'nın tam da Carol'ın en dip noktasında geri dönmesi, sezonun en kritik, bölümün de en önemli anıydı. Ona deli gibi sarıldığı sahne, bir kahramanın son gücünü tüketerek kendini kurtarmaya çalıştığı o son andı diyebiliriz. Ele geçirilmiş biri bile olsa Carol şu an sadece Zosia’ya ve ona olan hislerine tutunuyor. Aynı zamanda şimdiye kadar Manousos’tan gelecek bir hamleyi bekledik. Carol’ı sanki o kurtaracakmış gibi. Fakat Carol'ı kurtarmak zorunda kalacak kişi bizzat Manousos olmayabilir; öncelikle Carol'ın kendi ruhunu kurtarması gerekiyor bence.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker

Bu sırada, binlerce kilometre uzakta, Dünya üzerindeki diğer tek direnişçi Manousos, Carol'ı bulmak için yolculuğuna devam ediyor. Bölüm, zamanını bu iki karakter arasında bölerek, uçurumun iki farklı ucunu gösteriyor izleyiciye. Carol'ın umursamaz, isyankâr ve lüksü kabul eden tavrına karşılık, Manousos'un diğerlerinden kesinlikle hiçbir şey kabul etmemesi onun da ne kadar zor bir karakter olduğunu, hatta Carol'dan bile beter olduğunu gösteriyor. Allah biz izleyiciye sabır versin diyorum...

Manousos’u bir adım geri çekilmeye zorlayan hiçbir şey yok, enfektelerden gelen alışılmadık derecede ilginç uyarıları bile umursamıyor. Karakterin kararlılığı, fiziksel acı karşısında bile eğilmeyen çelik gibi. Onlardan yardım almaktansa ölümcül bir yola girişmeyi tercih ediyor adam.
Manousos'un karakter gelişimi yavaş yavaş ilerliyor; tıpkı dizinin genel ilerleyişi gibi. Ve bize verilen küçük detaylar çok şey anlatıyor. Özellikle o tehlikeli alana girmeden önce sadık dostuna veda edercesine arkasını dönüp elini arabasının kaputuna koyması gibi. O an geri dönüşünün çok zor olacağı bir yolculuğa çıktığını biliyor sanki.
Finalin eşiğinde

Bölümün yapısı, Carol'ın kendini kurtarmak için dibe vurması ile Manousos'un saf bir amaç için her şeyi riske atıp yola çıkması arasında gidip gelerek, finale dair içimizde şekillenen beklentiyi iyice büyütüyor... Carol, düşmanın sunduğu olanakları kabul ederek kirlenirken, Manousos ölümü göze alarak onlardan kaçınıyor. Bu iki kişinin nihayet karşılaştıklarında nasıl etkileşim kuracaklarını görmek, birbirlerine nasıl güveneceklerini izlemek, şimdiden önümüzdeki bölümlerin en merak edilen noktası.
The Gap, zayıf bir bölüm değildi, hikayenin ilerleyişi için hayati bir zorunlu geçiş köprüsüydü. Fakat bunu kaç bölümdür söylediğimizi bilemiyorum… Bir an önce Carol’ın yeniden odaklanması ve Manousos'un amacına ulaşmak için daha kısa yollar tercih etmesi gerekiyor. İki karakterin omuzlarında ilerleyen bölüm, iki farklı yalnızlığın bizi nasıl büyük bir buluşmaya hazırladığını ustaca gösterdi. Şimdi merakla son iki bölümü bekleme zamanı. Finalde bizi bekleyen çatışma ne olursa olsun, kahramanlarımızın bu Gap (boşluk) deneyiminden daha güçlü çıkacakları kesin. Hem de Mano’nun Carol'a ulaştığında kullanabileceği bazı temel İngilizce ifadeleri tekrarlayışı, belki de bizi yavaş yavaş çıkış yoluna ulaştıracak:

"Ben onlardan biri değilim. Dünyayı kurtarmak istiyorum."


Yorumlar