Son yılların öne çıkan film yapım şirketi A24’ün sınırları zorlayan bir başka hikâyesine hoş geldiniz. A Different Man, tür sinemasına alışılmışın dışında bir dokunuş yaparak izleyiciyi şaşırtmayı başarsa da filmin güzelliğini, üzerinden biraz zaman geçtikten sonra daha iyi anlıyorsunuz. 

👃
Yazı, A Different Man'e dair herhangi bir spoiler içermeyecek. Ama en azından fragmana bir göz gezdirip gelmenizi tavsiye ederim...

Başrollerini Sebastian Stan, Adam Pearson ve Renate Reinsve’nin üstlendiği bu psikolojik gerilim, hem oyunculuk performanslarıyla hem de katmanlı anlatısıyla dikkatleri üzerine topluyor. Yönetmen Aaron Schimberg, fiziksel ve içsel dönüşüm arasındaki ince çizgiyi keşfederken, aslında hangisinin çok daha zor olduğunu izlemesi zor sahnelerle sunuyor; güçlü metaforlar ve çarpıcı görselliklerle izleyiciyi sürükleyici bir deneyime davet ediyor.

Sebastian Stan, filmde kendi kimliğiyle yüzleşen Edward karakterine hayat veriyor. Edward’ın yaşadığı dönüşüm sadece fiziksel değil; psikolojisini ve çevresindeki insanlarla kurduğu ilişkileri de kökten değiştiriyor. Stan’in performansı, karakterin iç çatışmasını derinlemesine hissettirecek kadar güçlü. Bedensel değişimin, kimlik algısını nasıl sarstığını izlerken, Stan’in oyunculuğu sayesinde Edward’ın hislerine doğrudan bağlanabiliyor ve zaman içerisinde geçirdiği dönüşümü izlerken karaktere yabancılaşma hissimizin de giderek arttığına şahit oluyoruz.

Renate Reinsve ise gizemli ve katmanlı bir karakterle filme derinlik ve renk katıyor; ben kendisini The Worst Person in the World’de izleyip aurasına hayran kalmıştım, burada da akıllara kazınan bir karaktere hayat veriyor yetenekli oyuncu. 

Ama filmde öyle bir yıldız var ki… Oswald yani Adam Pearson, tüm sahne ışıklarını üzerine topluyor. Edward kendine yabancılaşma sürecine girmeden önce Oswald ile yollarımız kesişiyor ve her iki karakterde de yoksun olan ya da fazlasıyla bulunan özellikleri gözlemleme, hatta karakterleri kıyaslama fırsatı elde ediyoruz. Dış görünüşü dolayısıyla sayısız hakarete maruz kalan Oswald’ın sahip olduğu özgüven ile başardıkları; son derece yakışıklı bir adam olmasına rağmen, görünüşünün bu olmadığı zamanları özleyen Edward’ın aslında kendi kendisine gizliden duyduğu nefret ile zamanla yitirdikleri gibi...

Filmin belki de en etkileyici yanı, izleyiciye sunduğu alt metin. A Different Man, dış görünüşün insan hayatındaki yerini ve başkalarının algısının bireyin kimliğini nasıl şekillendirdiğini sorguluyor. Güzellik, kabul görme ve benlik algısı üzerine cesur sorular sorarken, bunu tek bir perspektiften değil, birçok farklı bakış açısından ele alıyor. Anlatımı boyunca zaman zaman tahmin edilebilir gibi dursa da, birkaç noktada izleyiciye sunduğu ters köşelerle beklentileri kırmayı da başarıyor.

A24’ün benzersiz sinema anlayışına uygun olarak film, atmosferik anlatımını özenle kuruyor. Görsel tasarım ve sinematografi, karakterin psikolojisini destekleyen rahatsız edici ama bir o kadar da hipnotize edici renk paleti ile kendine özgü bir tarz yaratıyor. Yönetmenin anlatım dili, izleyiciye sürekli bir rahatsızlık hissi verirken, aynı zamanda düşündürücü bir deneyim yaşatıyor ki bu yüzden de etkisini zamanla gösterdiğine inanıyorum A Different Man'in. Fakat bazı anlarda metaforların biraz fazla belirgin hale gelmesi, hikâyenin gizemini zaman zaman sekteye uğratmıyor da değil.

Yine de film, kendine has anlatımı ve güçlü temalarıyla 2024'ün en etkileyici yapımlarından biri olmuş. En son buna benzer olduğunu düşündüğüm sanırım The Substance’ı izlemiştim; fantastik öğelerin yoksunluğu ve belki de pazarlama bütçesinin yetersiz kalması, bu filmin geri planda kalmasına ve çokça yazık olmasına neden olmuş.

“Bazen Şükretmeyi Bilmeli”: ‘The Substance (2024)’ Film İncelemesi
Demi Moore ile Margaret Qualley’nin adeta döktürdüğü, yılın en iyi filmlerinden ‘The Substance’, genç kalmak uğruna bedenine fazlasıyla ihanet eden ünlü bir program yıldızının başına gelen trajediyi konu ediniyor.

Genel bir probleme parmak basıyor olması, empati yapabilme yeteneğimizin artmasına neden oluyor. Karakterin içsel çatışması o kadar başarılı işlenmiş ki, kendimizi onun yerine koymamak neredeyse imkânsız. Edward’ın hikâyesini izlerken, kendi algılarımızı ve başkalarını nasıl gördüğümüzü de sorgulamaya başlıyoruz. Hatta bunu günümüzde sosyal medyanın dayattığı güzellik anlayışıyla harmanlamak bile mümkün. "Burnumu yaptırsam, gözlerimi çektirsem ya da dudağımı büyütsem daha güzel olurum, daha mutlu bir hayatım olur" düşüncesiyle fazlasıyla paralellik taşıyor A Different Man. Bu yüzden belki de en büyük gücü, sadece karakteri değil, izleyiciyi de değişime zorlaması oluyor.

Özetle; tahmin edilebilir gibi duran bir hikâyeyi, beklenmedik detaylarla zenginleştirerek izleyiciyi içine çekiyor film. Sebastian Stan’in kariyerinin en güçlü performanslarından birini sergilediği aşikâr ve bu sadece bir psikolojik gerilim filmi değil, aynı zamanda derinlikli karakter incelemelerine sahip olması da A24’ün filmografisinde kesinlikle özel bir yere sahip olacağını kanıtlıyor. Sinema sanatına farklı bir gözle bakmayı seven, ya da kendisine başka bir açıdan sevgi duymayı isteyen herkesin deneyimlemesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. 


Yaren’in Köşesi
muggle’lar mı? onlar hiçbir şey görmezler ama çatal batırırsan hissederler. merhaba, ben Yaren. çocukluğumdan beri tutkunu olduğum fantastik dünyalara, filmlere, kitaplara, dizilere ve çizgi romanlara dair videolar yapıyorum. ben bu videoları yaparken çok eğleniyorum, eğer siz de bana eşlik etmek isterseniz, kanalımı takip edebilirsiniz :)
Paylaş