Nihayet o gün geldi... İki senedir yolunu gözlediğimiz The Boys’un dördüncü sezonunun ilk üç bölümü 13 Haziran’da Prime Video’da yerini aldı.
Yaşlanmak...
Geçtiğimiz sezon sonunda yaşananlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin en sevecen kahramanının (!) oğlu Ryan’a kötü davranan bir protestocunun herkesin gözü önünde kafasını uçurması, elbette büyük bir yankı uyandırmıştı. Daha da garip olan şey, Homelander’ın bu davranışının kalabalıktaki destekçileri tarafından hiç yadırganmadan alkışlanmaya başlamasıydı.
Artık ne yaparsa yapsın ani çıkışlarından kaçınmasını gerektirmeyen bir durumda olduğu ve arkasındaki kemik kitlenin desteğinin de son derece farkında olduğu için, yurtseverimizin karşısında durabilecek çok da başka bir güç yok gibi görünüyor. Fakat tüm bunların yanında, başlıkta da gördüğünüz üzere kendisinin artık çok daha başka bir problemi var: yaşlanmak.
V bileşeni, insan DNA’sını ne kadar etkilerse etkilesin ne kadar kuvvetlendirirse kuvvetlendirsin, yaş almak bir şekilde süper kahramanların hayatlarının birer parçası olmaya devam ediyor.
Sezonun başlangıcında da bu çok güzel bir şekilde vurgulanmış. Seçim gecesinde süper güçlü evladı Ryan ile birlikte boy gösteren Homelander, tuvalette beyazlamış tüylerinden biriyle karşılaşınca morali yerle bir oluyor ve ilerleyen dakikalarda bunlardan bir koleksiyon yaptığı bir kavanozla karşılaşıyoruz...
Butcher
Diğer yanda az kalan ömründe denemeye cesaret edemediği şeyleri başarmaya, yarım kalan işlerini tamamlamaya ve eşi Becca’nın emanet ettiği, aslen Homelander’ın oğlu olan Ryan’ı düzgün bir çocuk olarak yetiştirmeye niyetlenen derbeder Billy Butcher var.
Geçtiğimiz sezon, annesi öldükten sonra tarafını seçtiğinden bu yana artık Ryan’a karşı sempati besleyemiyorum. Henüz bir çocuk elbette farkındayım ama Homelander’ın çocuğu olduğunu da unutmamak gerek. Sezonun ilerleyen bölümlerinde yaptığı yanlıştan dönmeye çalıştığını, belki annesi gibi içinde bir yerlerde biraz iyilik taşıdığını göreceğiz, ancak o hatalarının farkına varana kadar tıpkı ölümüne neden olduğu o suçsuz adam gibi birçok masum insan zarar görmeye devam edecek.
Bu arada Butcher’ın çabasını çok takdir ediyorum. Yıllarca kandırılmasına, ihanete uğramasına rağmen kendi çocuğu bile olmayan, onu istemeyen biri için bu kadar çabaladığını, her seferinde de hayal kırıklığına uğradığını görmek gerçekten çok üzücü. Kaskatı görünen kişiliğinin altında pamuk gibi bir insan var.
Gelelim diğer karakterlere...
A-Train
A-Train'in aile dramalarından artık sıkıldığımı belirtmek isterim. İlk sezonun ilk dakikasından bu yana iticilik konusunda bir adım ileri ya da geri gittiğini gözlemleyemedik kendisinin. Geçmişinden, ailesinden, hatta şimdiki halinden bile utanan, küs olduğu abisinin çocuklarına yalanlarla dolu hayatından hikâyeler anlatan sıkıcı bir karakter.
Ashley
Ashley'i seviyorum ama üzerine düşen görevleri tüm endişesiyle yerine getirmeye çalışırken, ayarsız panik düzeyi dolayısıyla en az kendini rahatsız ettiği kadar bizleri de rahatsız ediyor bence.
Deep
Hiç hoşuma gitmiyor, fakat Deep'in rahatsız edici tavırlarının diziye renk kattığını düşünüyorum. Maalesef onu izlerken gerçekten eğlendiğimi fark ettim. Karakter çok uzun zamandır benzerine rastlamadığım tarzda bir iticilik taşıyor ve ilk bölümde A-Train ile olan sahnelerinde de bunu bir kez daha kanıtladı bana kalırsa.
Aslına bakarsanız Homelander için orta yaş krizine girmekte haklı bile diyebiliriz. Elinde kalan isimlere baksanıza; Ashley, A-Train ve Deep... Allah sabır versin.
The Seven
Gördüğünüz üzere The Seven'da genel olarak işler pek yolunda gitmiyor. Gerek fiziksel hasar alanlar gerekse farklı düşünceler doğrultusunda yaşanan iç çatışmalar dolayısıyla ayrılan üyelerin ardından ekibe uyum sağlayacak yeni kahramanlar aranıyor. Zorlu ve kanlı birkaç mülakatın ardından Firecracker ile Sister Sage, The Seven'daki yerlerini alan isimler oldular. Firecracker biraz problemli birine benziyor ama asıl olay bence Sister Sage'de. Homelander'ı azarlayabilecek kadar yürekli çok karakterimiz yok takdir edersiniz ki.
Biraz da bizim çocukların birkaçından bahsedip yazıyı tamamlayacağım, sabredin.
Hughie
Hughie'nin babacığı rahatsız. Simon Pegg sanıyorum ki bu sezon pek zaman ayıramamış dizi için. Biz de bu fırsatta karakterimizin hiç görmediğimiz annesi ile tanışıyoruz. Daphne Hanım'ın kendisine pek ısınamadım ama hastane odasına getirdiği ve Hughie ile üzerine tartıştıkları "rosemary yağı" detayını çok beğendiğimi söylemek isterim. Çünkü Daphne karakterini canlandıran oyuncunun ismi gerçekte Rosemary DeWitt'miş. Alakasız ama hoş bir detay olmuş.
"Winchesterlar"
Bayıldığım bir diğer detay da diziye bu sezon CIA ajanı Joe Kessler rolüyle dahil olan Jeffrey Dean Morgan'ın 3. bölümde Butcher'a söylediği şeyler:
"Bir oğlum olsa, öldüğü için dünyayı birbirine katar, dünyayı kurtardığı için de onunla gurur duyardım."
Sanki bunu Joe Kessler değil de, John Winchester söylemiş gibi düşündüğünüz zaman cümleler daha çok anlam kazanıyor. Geçtiğimiz sezon The Boys'ta Soldier Boy karakterine hayat veren Jensen Ackles, Supernatural (2005-2020) dizisinde de Jeffrey Dean Morgan'ın oğlu Dean Winchester rolüne hayat vermişti. The Boys yaratıcılarının birçoğu aynı zamanda Supernatural yaratıcıları olduğu için de bunun doğrudan bir Supernatural göndermesi olduğunu söylemek pek zor değil.
Ayrıca ikinci bölümdeki The Marvelous Mrs. Maisel temalı parti de dikkatlerden kaçacak gibi değildi. 🎉
Frenchie & Kimiko
Son olarak, Frenchie ile Kimiko'nun belirsiz davranışları ve ilişkilerini ne yazık ki en başından beri izlemekten hiç hoşlanmıyorum. Açıkçası dizinin dinamiğini aşağı çeken hikâyelere sahip olduklarını düşünüyorum ve bu sezon da buna ara vermek yerine başkalarını dahil ederek çözüme ulaştırmaya çalışmışlar, maalesef yine olmamış. İkisini kavga dövüş içerisinde izlemek çok daha zevkli bence.
Final
Üçüncü bölümün sonunda Butcher'ı ziyarete giden Ryan'ın Homelander tarafından yakalanmasının bu sezonda izlediğimiz en iyi şeylerden biri olduğu kanaatindeyim. Halkın yeni gözdesi olma yolunda ilerleyen oğlunun üzerindeki ilgiyi kıskanan baba, zaten yavaştan sinirine dokunan bu çocuğun bir yandan da düşmanı olan adamı ziyarete gittiğini öğrenince çileden çıkıyor. Homelander'ın bozuk psikolojisi ile doğru orantılı bir şekilde sonraki hamlesi asla tahmin edilemeyen biri olması, elbette yine bu sahneyi de diken üzerinde izlememize neden oldu.
Şimdiye kadar ödüllerde hiç adaylık alamaması yeterince komik değilmiş gibi, muhtemelen bu sezon için de aynı şey geçerli olacak. The Boys, her ne kadar nüfuzlu ödül törenleri tarafından görmezden gelinse de aynı anda dört duyguyu birden yaşayan ve yaşatan Antony Starr'ın sergilediği şu performans, artık gerçekten göz ardı edilecek gibi değil.
Bomba Gibi Bir Başlangıç
En başından beri büyük hayranlarından biri olmama rağmen, süper kahraman dizi ve filmlerinin artık sadece rant için yapılıp suyunun sıkılarak önümüze çıkarılmaya çalışıldığı şu dönemlerde gerçekçiliğiyle dikkat çeken, kendileriyle birinci ağızdan dalga geçebilen ve işini hakkıyla yapan böyle işler gerçekten ilaç gibi geliyor.
Eleştirmen yorumları aksini iddia ediyor ama The Boys bence dördüncü sezonuna bomba gibi başladı. Sezonun geri kalan bölümleri haftalık olarak yayınlanacak, ayrıca dizi beşinci sezonu ile de final yapacak. Mevzuyu fazla uzatmadan sonlandırma kararı aldıkları için de ayrıca mutluyum. Bakalım önümüzdeki haftalarda nelerle karşılaşacağız, merakla bekliyor olacağım.
Yorumlar