Bazı diziler yalnızca hikâye anlatmakla kalmaz, içimize gömülmüş olan gerçekleri de yavaşça kazımaya yeltenir. Adolescence, işte tam da böyle bir iz bırakıyor: Sessiz, derinden ve rahatsız edici.

Netflix’in yeni çıkan mini dizisi, yüzeyde sıradan bir büyüme hikâyesi gibi görünüyor. Ancak zamanla anlıyorsunuz ki burada anlatılan şey yalnızca ergenliğin sancısı değil, aynı zamanda güvenin paramparça ediliş süreci. Tek bir kesme olmadan, bölümler boyunca akan tek plan kamera çekimleri, izleyiciyi olayların içine istemsizce çekiyor. Göz kırpsanız dahi bir detay, bir yüz ifadesi kaçırıyorsunuz, çünkü kamera hep orada ve o göz hep sizi izliyor.

Dizinin belki de en büyük başarısı bu teknik cesareti. Görsellik sadece bir süs değil, anlatının büyük bir parçası olarak orada duruyor. Karakterlerle aranıza mesafe koyamıyorsunuz. Kapılar kapanıyor, nefesler sıklaşıyor, bir odadan diğerine geçerken içinizde de bir şeyler kırılıyor. Ama hep bir merak içerisindesiniz:
"Acaba gerçekten yaptı mı?"

Oyunculuklar kelimenin tam anlamıyla nefes kesici. Özellikle Owen Cooper… İlk işi olduğunu bilmek neredeyse imkânsız. Neredeyse her sahnede kameranın ensesinde soluklandığı bu genç adam, yüz ifadelerini geçiyorum, sessizliğiyle bile çığlık atabiliyor. Ailenin diğer üyeleri de, özellikle baba karakteriyle Stephen Graham, bu karanlık yapbozun eksikliğini tamamlayan büyük bir parça gibi, bizden biri gibi hareket ediyor. Sanki herkes tüm sırları biliyor ama hiçbir şey söyleyemiyor. Ve işte bu suskunluk, bölümler ilerledikçe de dizinin en yüksek sesine dönüşüyor.

Ancak tüm bu teknik ve oyunculuk başarısına rağmen, senaryo yer yer tökezliyor. Konu, güçlü bir iskelete sahip olsa da derinleşmekte zaman zaman yetersiz kalıyor. Tek çekim planı tam bir görsel şölen olsa da odağımızı başka bir yere çekemediğimiz için bazı sahneler biz izleyiciler için can sıkıcı olabiliyor. Ve elbette bazı olaylar daha çarpıcı işlenebilirmiş, bazı duygular daha fazla yüzeye çıkarılabilirmiş gibi eser miktarda negatiflikle karşılaşabiliyoruz. Yine de anlatmak istediği şey çok net: Büyümek, sadece bedenin değil, bir noktada inancın da kırılması.
Adolescence, yalnızca gençleri değil, onların anne babalarını da hedef alıyor. Özellikle gelişme çağında çocukları olan ebeveynler için bu dizi bir ayna görevi görüyor. Aynı zamanda akran zorbalığına uğramış herkes için tanıdık, hatta rahatsız edici anılarla dolu. Kendini korumayı öğrenememiş bir çocuğun gözünden, dünyanın ne kadar sert olduğunu izlemek bazen acı veriyor ama aynı zamanda fazlasıyla da öğretici.

Sosyal medyanın hayatımızın göbeğine oturduğu şu zaman diliminde gelişme çağında bir çocuk olmak, ya da gelişme çağındaki bir çocuğa sahip olmak, düşünülenden çok daha zor. Aslında bu suçu tamamen sosyal medya üzerine de atmamak gerek; ne yazık ki her bir coğrafyada, her bir zaman diliminde benzer örneklerle karşılaşabileceğimizi tahmin ediyorum.
Bundan bir on üç-on dört sene öncesinde, dünyanın en normal görünüşlü çocuklarından biriydim, göze çarpan hiçbir özelliğim yoktu ama ona rağmen ben de defalarca kez çirkin eleştirilere maruz kaldım. Hatta bu yüzden defalarca ağlamışlığım bile vardır. Zamanla, gelen bu yorumların, bu düşüncelerin ne kadar gereksiz olduğunun farkına varıyorsunuz elbette ama bunu gidip bir de o zamanki halime anlatmak lazım. 😊

Ana konumuz şu ki, gelişme çağındaki çocuğumuz Jamie’nin okulundaki öğrencilerden birinin ani ölümü, büyük bir kargaşa yaratıyor ve karakterimiz, bu dava ile ilişiği olduğu sebebiyle sabahın köründe alelacele büyük bir baskınla tutuklanıyor. Sadece dört bölümden oluşan dizide, hep birlikte neler olduğuna, ifadelerin her birine şahit olarak bir nevi dedektif rolünde yer alıyoruz ve bizzat tanık olduğumuz bu davayı çözüme ulaştırmaya çalışıyoruz.

Hiçbir şey beklediğiniz gibi ilerlemiyor, bölümler ilerledikçe bir şeyler netleşmiyor; tam tersine bulanıklaşıyor. Kimse sandığınız gibi saf değil, hiçbir bağ görüldüğü kadar temiz değil. Ve bu gerçeklik, izleyiciye güvenin yalnızca bir kabuk olduğunu hatırlatıyor; en sağlam görünen bağların, en derin çatlaklara sahip olduğunu fark ettiriyor.
Finalde de Adolescence sizi bir soruyla baş başa bırakıyor. Cevabı olmayan, ama zihninize kazınan bir soruyla:
"Güven" bir yanılgıysa, peki "aile" ne?
Yorumlar