Russell Crowe, Oliver Reed, Joaquin Phoenix ve Richard Harris'ın başrolünde yer aldığı, 2000'li yıllara damgasını vuran ve yönetmenin efsaneleşmiş filmi Gladyatör, inanılmaz derin hikayesi ve haşmetiyle unutulmazlar arasına girmişti.

Yıllar sonra yönetmen Ridley Scott, devam filmi niteliğinde bir Gladyatör filmi çekmek istediğini duyurunca, benim en büyük korkum "acaba ilk filmin üzerine gölge düşürecek mi?" sorusu oldu. Çünkü sinemaseverler olarak biliyoruz ki son yıllarda hep devam ya da yeniden çekim filmleri izliyoruz. Ve bunların pek başarılı olamadığını da söylemek mümkün.

Hikâye, ilk filmin yaklaşık olarak 20 yıl sonrasını anlatıyor. Lucilla, Commodus'un ölümünden sonra oğlu Lucius'ın güvende olması için onu Roma'dan çok daha uzak yerlere gönderiyor. Ama Roma'nın karanlık geçmişi Lucius'ın peşini ne yazık ki bırakmıyor...

"Lucius", "Maximus"

İlk filme sık sık değinen ama ilk filmin derinliğini ve büyüsünü yakalayamayan, yüzeysel kalan bir devam filmi, benim için yeniden bir yapım gibi oluyor.

Lucius’a hayat veren Paul Mescal çok iyi oyunculuk sergiliyor ama bir Russell Crowe olamıyor. Bu karşılaştırmayı yapmamdaki en büyük sebep, Lucius ve Maximus'u bire bir aynı konuma koymaları. Bu oldukça büyük bir risk demek. Hikâyeleri aynı şekilde ilerliyor. Yine sevdiği birisini kaybeden, intikam ateşiyle ve özgür Roma umuduyla yanıp tutuşan bir gladyatör. Tanıdık gelmedi mi?

Oyuncu kadrosunda yer alan Denzel Washington gibi büyük bir oyuncu bile, "Şunu söyleyeyim. Bu çocuk işini iyi yapıyor. Oldukça iyi bir aktörüm. Ciddiyim, güven bana. Russell'ı böyleyken görmüştüm, o da hakkını vermişti. Bu çocuk da hakkını verdi." diyor Paul Mescal için. Bu rolünden sonra Mescal'ın daha büyük yapımlarda yer alacağını düşünüyor ve gerçekten çok iyi oynadığına bir kez daha değinmek istiyorum.

"Macrinus"

Denzel Washington demişken ondan söz etmeden geçmek asla olmaz. Oscar ödüllü aktör, ilk filmde Oliver Reed'in canlandırdığı Proximo karakterine benzer bir rolü oynuyor. Harika ötesi oyunculuk sergilemesine rağmen ne yazık ki bir Oliver Reed etkisi yaratamasa da, tek başına değerlendirecek olursak ben Oscar'a aday olmasını bile bekliyorum. Öyle bir oyunculuk...

"Kötü adam ne kadar başarılıysa film de o kadar başarılıdır. Bu en önemli kuraldır."

"Commodus"

Sinemanın mihenk taşlarından birisi olan yönetmen Alfred Hitchcock'un bu meşhur sözünü doğrular nitelikte bir karakter söylüyorum size: Commodus. İlk filmde Russell Crowe'un oynadığı Maximus ile karşı karşıya gelen, babasına hiç benzemeyen acımasız Roma imparatoru Commodus.

Şimdi sizlere sorarım. Russell Crowe'un ne kadar iyi bir performans sergilediği şüphesiz ki ortada. Bu performansı hatta Oscar ödülü ile de taçlanıyor. Ama filmin Commodus gibi güçlü bir kötüsü olmasaydı, film bu kadar başarılı olabilir miydi sizce?

"Caracalla", "Geta"

Gelelim devam filminin kötülerine. İkiz imparatorlar Geta ve Caracalla. Asla arka planlarının anlatılmadığı iki karakter. Bu kötülerin tahta nasıl çıktığı sorusu havada kalıyor. İlk filmle bir bağlantıları var mı yok mu bunları izleyemedik mesela. Yan karakterler bahsettiğim gibi hep yüzeysel kalıyor.

Ayrıca Senatör Gracchus rolündeki Derek Jacobi'yi filmde görmeyi asla beklemiyordum. Sinemada bu filmi izlemeden hemen önce ilk filmi izlediğim için, sahneler ve karakterler bir bir hafızamda yer alıyordu. Bu yüzden bana çok sürpriz oldu bu durum.

İlk filmden ileri giden tek şey kesinlikle prodüksiyon. Sinematografi olarak muazzam. Gerek savaş gerekse de Kolezyum sahneleri çok iyi. İlk film de bu film de yüksek bütçeyle çekilmiş. Ama ilk filmde Roma şehir olarak büyük ölçüde CGI iken bu filmde yönetmen devasa setler kurarak bize Roma'yı ve Kolezyum'u daha büyüleyici bir şekilde anlatmış.

Bunun dışındaki her alanda ne yazık ki ilk filmin gerisinde kalıyor. Yine de Gladyatör severlerin bu filmi heyecanla izleyebileceğini düşünüyorum.

⚔️
Yazının bundan sonrası küçük bir spoiler içeriyor. Eğer filmi izlemediyseniz yazıyı burada bitirebilirsiniz.
"General Acacius" (Pedro Pascal)

Pedro Pascal, sinemaya çok yakıştırdığım oyunculardan. Dönemin anlatılan ruhuna çok yakışan bir dış görünüşü var. Sanki o döneme gerçekten aitmiş hissiyatı veriyor size.

Onun karakteriyle ilgili filmden çok büyük beklentilerim vardı. Bu konuda hayal kırıklığına uğradım. Filmde yeteri kadar izleyemeden karaktere veda ettik. Yine de oyunculuğu çok iyiydi üstadın.

Göndermeler çok hoş. İlk filme atıflar çok hoş. Sanki Ridley Scott'ın kendi filmine bir selamı, saygı duruşu niteliğinde bir film.

Her Russell Crowe flashback sahnesinde gözlerim dolu dolu izledim filmi. Filmin sonunda ise tüyler diken diken oldu.

"Bu dünyada yaptıklarımız, sonsuzlukta yankılanacaktır."
Paylaş