Eylül ayının sonlarında Netflix’te yerini alan Monster dizisinin Erik ve Lyle Menendez kardeşlere odaklanan ikinci sezonu, Milwaukee yamyamı olarak adlandırılan Jeffrey Dahmer’a odaklanan ilk sezonun ardından, tüm dikkatleri üzerine toplamayı yine başardı.
İlk sezondaki John Wayne Gacy cameosundan sonra, ikinci sezonda her ne kadar Gacy'nin işleneceğini düşünsek de Ryan Murphy ile ekibi hedef şaşırtmayı başarıyor ve 90’lı yıllarda ortalığı kasıp kavuran Menendez davasına götürüyor bizleri.
Aslında Jeffrey Dahmer gibi rahatsızlık seviyesi oldukça yüksek bir katilden sonra böyle şaibeli isimlerle odaklanılması, kafamızda bazı soru işaretlerinin oluşmasına neden oluyor. Çünkü Menendezler, Dahmer’ın aksine hala hayattalar ve son derece de tartışmaya açık detaylar barındırıyorlar davalarında.
Takvim 1989 yılını gösterdiği sıralarda, iş adamı Jose Menendez ve eşi Kitty Menendez, Beverly Hills’deki dudak uçuklatan malikanelerinde pompalı tüfeklerle üzerlerine defalarca ateş açılarak öldürülmüştü.
Polisi arayıp anne ve babalarını bu şekilde bulduklarına dair ihbarda bulunanlar ise çiftin 18 ve 21 yaşlarındaki oğulları Erik ve Lyle Menendez.
Elbette polis de herkes gibi önce çocukların ebeveynlerini öldürmüş olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduruyor ancak herhangi bir kanıt bulamadıkları için bu ihtimalin peşine düşmüyorlar. Fakat sonrasında Erik ve Lyle, fazlasıyla zengin olan ailesinden kalan mirası gösterişli mekanlara, lüks tatillere, pahalı kıyafetlere ve aksesuarlara saçmaya başlayınca tekrar hedef haline geliyorlar.
Tüm bunlar iki kardeşin suçlu olduğu ihtimalini artıran detaylar ancak yine de cinayet işlemiş olduklarını kanıtlamaya yetmiyor.
Menendez Kardeşler'in suçlarının açığa çıkma şekli ise fazlasıyla basit. Ağzını tutmayı başaramayan Erik dolayısıyla her şey çok kolay bir şekilde ortaya dökülüyor.
Vicdan azabına karşı koyamayan Erik, uzun zamandır tedavi gördüğü ve güvendiği psikoloğuna her şeyi bir bir dökülüyor. Kendini garantiye almak isteyen psikolog bunu metresine anlatıyor, metres de gidip polise ihbar ediyor.
Kardeşler elbette kısa bir süre sonra tutuklanıyor fakat hikâye zaten buradan sonra başlıyor. Anne ve babalarını katletme sebepleri olarak, yıllar boyunca maruz kaldıkları psikolojik şiddeti ve cinsel istismarı öne sürüyor kardeşler. Babaları tarafından uğradıkları istismarı polisle paylaştıkları taktirde kendilerini ölüm tehdidiyle karşı karşıya buldukları için de bu kimseyle paylaşmadan kendileri halletmek durumunda kaldıklarını söylüyorlar.
Dizinin de en başarılı olduğu nokta bana kalırsa rahatsız edici belirsizliklere ev sahipliği yapabiliyor olması. Suçun önünü arkasını ve geri planında kalan nedenlerine psikolojik bakışlar sunmaya çalışması Monsters’ın bu sezonunu, Ryan Murphy’nin alışılagelmiş korku-gerilim projeleri arasından sıyrılıp çıkartıyor.
Özellikle de Erik’in avukatı Leslie Abramson ile yaptığı, tek bir çekimle tamamlanan 35 dakikalık bölüm, daha öncesinde sıklıkla karşılaştığımız bir format olmamakla birlikte insanlığımızı defalarca sorgulatan anlara şahitlik ettiriyor.
Nicholas Alexander Chavez ve Cooper Koch’un performansları dizi boyunca olabilecek en iyi noktalarda geziniyor. Erik’in tek çekimle başına gelenleri anlattığı beşinci bölüm ve özellikle Lyle’ın iç parçalayan duruşma sahnesi, diziyi olabildiğince sindirmesi zor bir hale getiriyor ve oyuncular performanslarını buralarda adeta arşa çıkarıyorlar. Duygusal sahnelerin ağırlığı izlerken defalarca gözlerinizi dolduruyor ve bu genç oyuncuların daha önce isimlerinin nasıl hiç duyulmadığını sorgulamaya başlıyorsunuz.
Fakat sonraki bölümlerde konu bakımından işin gidişatı değişiyor. Lyle’ın duruşma sonrasında hayranlarına açtığı telefonlarda veya mektuplarında söylediklerine göre birçok konuda yalan söylediğini, insanları bir şekilde etkisi altına almayı başardığını itiraf etmesi hem davayı negatif yönde etkiliyor hem de izleyiciler olarak bizleri hayal kırıklığına uğratıyor. Bu olay sonraki duruşmaları da fazlasıyla etkisi altına alınca Menendezler'in ömür boyu hapis cezasına çarptırılması kaçınılmaz oluyor.
İçeri girmelerine neden olan şey Erik’in çektiği vicdan azabı olurken, onları ömür boyu hapse mahkûm eden şey de Lyle’ın düşüncesizce yaptığı açıklamalar dizisi.
Dizi, izleyicileri kimin veya neyin haklı olduğu konusunda kararsız bırakıyor ve birçok noktada afallatıyor. Mantığınız ve insanlık duygularınızın içeride savaş verdiğini hissedebiliyorsunuz. Bu açıdan son derece başarılı bir psikolojik-gerilim olarak tanımlamak mümkün Monsters’ın Erik ve Lyle’a odaklanan ikinci sezonunu.
Monsters'ın, gerçekte masumiyetleri asla kanıtlanamamış olan kardeşlerin, hala devam etmekte olan ve hatta geçtiğimiz günlerde yeni delillerin elde edildiğinin açıklandığı davaları konusunda büyük bir etkisi olduğu çok açık. Belki de bu dizi 28 yıldır mahkûm bir hayat sürdüren Erik ve Lyle'ı özgürlüklerine kavuşturan şey olacak, bilemiyoruz.
Fakat Murphy’nin kafa karıştırıcı bu hikâye anlatımı, kardeşlere karşı önyargılı olan bir diğer kesimin daha da sinirlenmesine neden olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.
Bir yanda uzun yıllar boyunca ailesi tarafından istismar edilmiş iki küçük çocuk var, diğer yanda da kendi evlatları tartından acımasızca katledilmiş bir anne-baba.
Ve dizi aslında burada muhakemeyi tam anlamıyla size bırakıyor;
Gerçek canavar, gerçekten onlar mı?
Yorumlar