Bir isim, bir bölüme gerçekten bu kadar yakışır. The Boys’un geçtiğimiz günlerde izleyiciyle buluşan “Dirty Business” adlı fazlasıyla travmatik bölümü, bizi adeta dizinin midemizi allak bullak eden ilk bölümlerine geri götürüyor diyebiliriz.

⚠️
Yazı bölüme dair spoiler içeriyor olacak, lütfen dikkat et.

Geçtiğimiz bölümde babasını çok acı bir şekilde kaybeden Hughie, adamın daha savrulan külleri zemine ulaşmadan, başka bir işkenceye daha maruz kalıyor. Dizinin başından beri başına gelmeyen kalmadı diye düşünüyorduk ama sağ olsun The Boys ekibi, her yeni mevzuda bu çocuğun başına bir tık daha kötüsünü getirmeyi bir şekilde başarıyor. 

“Campbell Ailesinin Kefareti”: ‘The Boys 4. Sezon 5. Bölüm’ İncelemesi
Dizinin bu bölümü, “filler” dediğimiz, büyük olaylar arasında geçişi sağlamlaştırmak adına yapılmış doldurma bölümlerden, ancak aksiyon ve dramatik sahnelerinin güçlülüğü onu bu kategori içerisinden çekip çıkarıyor.

Oldukça dolu bir bölüm olduğunu söyleyebiliriz, hatta her yönüyle sezonun en iyi bölümü olduğunu söylemek bile mümkün. İsterseniz neler olup bittiğini şöyle kısaca bir didikleyelim. 

The Boys'un Örümcek-Adam muadili Webweaver

Amerika Birleşik Devletleri’nin hükümet yetkilileriyle birlikte, The Seven’ın ve sadece bu ölçüde nüfuzlu kişilerin davet edildiği gizli ve kapsamlı bir toplantı planlanıyor. Amaç ise Robert Singer’ın başkanlığı karşısında iş birliği yapıp bir şekilde onu koltuğundan indirmek. 

Elbette, sadece önemli davetlilerin katılabildiği bu gösterişli etkinliğe bir şekilde sızmamız gerekiyor. Ekibin Mission Impossible benzeri bir kovalamaca eşliğinde birlikte çalıştığı görevleri izlemek her zaman çok daha zevkli oluyor. Herkesin üzerine düşen bir görev var ve en büyüğü bilin bakalım yine kimin üzerine düşüyor...

Partiye sızılabilmesi için içeriden bir adama ihtiyaç var ve bu onurlu göreve nail olan kişi The Boys evreninin Örümcek-Adam’a karşılık gelen kahramanı, uyuşturucu bağımlısı Webweaver

Ancak kendisi ayağa bile kalkabilecek durumda olmadığı için, devreye her koşula uyum sağlamak zorunda olan Hughie Campbell giriyor.

Tek Knight’ın malikânesinde zorlu bir gece

Biliyorsunuz The Boys, DC olsun, Marvel olsun diğer süper kahraman evrenleriyle dalga geçmeyi her zaman çok sevmiş bir yapım. Dolayısıyla bu sefer de bizi Bruce Wayne çakması, babası yerine koyduğu yaveriyle büyümek zorunda kalmış olan Tek Knight’ın Christian Grey’in evini aratmayan ve bu büyük partinin verildiği malikanedeki gizli mahzenine götürüyor. 

Gariban Hughie, bir yandan baskı altında uyuşturucu etkisi altındaki Webweaver’ın sesini taklit etmeye çalışırken, bir yandan da bu odada olabilecek şeylerin ihtimallerini aklından geçirmemeye çalışıyor ki bunun pek yardımının dokunduğunu söyleyemeyiz. 

Herhangi bir özel gücü olmamasına rağmen dizinin en ürkütücü karakterlerinden biri olan Ashley’nin partiye dahil olmasıyla işler tam anlamıyla çığırından çıkıyor.

Bu arada üst katta da işler pek yolunda değil. Firecracker ile karşılaşan Annie, Vought’un ırkçı, samimiyetsiz ve gösterişçi bu yeni üyesini etkisiz hale getirmeden önce geçmişte yaptıkları adına özür diliyor. Mother’s Milk, The Seven’ın yeni beyni olan Sage’i kafasından vurduktan sonra bir panik atak geçiriyor ve A-Train tarafından hastaneye yetiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. 

A-Train'e veda

Bu arada A-Train’e yavaş yavaş veda etmemiz gerektiğine dair sinyaller alıyorum. Şu küçük çocukla karşılaştığı hastane sahnesinde sanki ilk defa bir kahramanlık yaptığı için kendisiyle gurur duyuyor karakterimiz. 

Anne sütünün önemi

Bölüm boyunca gözlem yapan Homelander’ın bu ezik insanlar arasında ne kadar bunaldığını, hatta Ryan’ın önümüzdeki yıllarda The Seven’ın başına geçmesi konusunda yapılan samimiyetsiz yorumlara ne kadar hasetle baktığını görebilirsiniz. Neyse ki Firecracker’ın onu tüm bu saçmalıklardan uzaklaştırıp heyecanlandıracak bir sürprizi var. 🥛

Geçtiğimiz bölümlerde Homelander’ın hayvanlardan farksız bir biçimde kapalı kutular ardında, acı verici deneylere maruz bırakılarak ne kadar zor bir çocukluk geçirdiğine şahit olduk. Deney ürünü olmasının elbette çok büyük etkisi var fakat Barbara’nın dediği de eğer doğruysa, kendi annesinin karnından gözlerinden fışkırttığı ışınlar aracılığıyla çıkıp annesinin ölümüne neden olan birinin böyle travmalara sahip olması da ne yazık ki oldukça normal.

Uzun lafın kısası, çocuklarınıza anne sütü verin. Vermeyince neler oluyor görüyorsunuz. 

"Tyler Durden"

Diğer yanda vücudundaki tümör dolayısıyla muhtemelen artık son günlerini yaşamakta olan Butcher, Joe ile birlikte rehin aldıkları Doktor Sameer Shah’dan Homelander’ın ipini çekebilmek adına üretilmesi için çabaladıkları serumun, tüm supe’ların sonunun getirilmesiyle mümkün olabileceğini öğreniyor. Elbette öğrendiği tek şey bu değil ve sezonun en başından beri konuştuğumuz gibi bir Fight Club sendromuyla karşı karşıya kalıyoruz. 

Çok büyük ihtimalle Butcher’ın vücudundaki hastalık, kendisinin bir süredir halüsinasyon görmesine neden oluyor. Geçtiğimiz sezon kaybettiğimiz Becca’nın ara sıra çıkıp Butcher’a yol göstermesinin bir hayal ürünü sonucu olduğunu biliyorduk ancak Joe’nun, Butcher’ın hayatındaki yerini ve aslında temelinde kim olduğunu bilmediğimiz için, onun da böyle bir ihtimalle karşımıza çıkmış olabileceği ihtimali uzun süredir sadece kafamızda dolanan bir soru işaretinden ibaretti.

Sezonun başından beri bizlere eşlik eden Joe Kessler da tıpkı Becca gibi Butcher’ın zengin hayal dünyasının bir tezahürüymüş. Birçoğumuz zaten tahmin etmiştik biliyorsunuz, ama ortaya çıkış ve Butcher’ın bunu öğrenme biçimi sinematik açıdan çok güzel ve özenli bir sahneydi. Beğendim doğrusu.

Sadece, içerisindeki iyi tarafı Becca'nın, kötü tarafı ise Joe'nun üstlenmesinden emin olamadığımı belirtmek isterim. Joe'yu hayattayken tanımak için fırsatımız olmadı belki ama Becca'nın nasıl bir insan olduğunu geçtiğimiz sezonlarda aşağı yukarı öğrenmiştik diye hatırlıyorum.

Final

Son derece yorucu ve izlemesi zor bir bölümü geride bıraktık. Dördüncü sezon bölümleri içerisinde kendisine zirvede güzel bir yer edinen “Dirty Business”, The Boys’un "filler" bölümleri artık bir kenarı bırakıp kendi özüne dönmesi gerektiğinin de en büyük kanıtlarından biri oldu bence. 

Bölümü ne kadar sevdiğimi yeterince belli ettim diye düşünüyorum. Yazıyı bitirmeden önce de şunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Hughie’ye ara sıra sarılmayı unutmayalım, olur mu? 


Paylaş