Seriye yıllar sonra eklenen bu yeni Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum, ilk filmle kurduğu sıkı bağ sayesinde izleyicisini kolayca içine çeken bir giriş yapıyor. 1997 yapımına olan saygı duruşu, bu filmi başlı başına bir nostalji objesine dönüştürüyor. Hatta öyle ki, film ne yazık ki objelikten öteye gidememiş. Daha ilk dakikalardan itibaren tanıdık bir atmosfere bürünüyor; sisli sahil kasabası, büyük sırlar taşıyan genç karakterler ve elbette kancalı bir katil. Yeni versiyon, o dönemin slasher ruhunu geri getirmek konusunda oldukça istekli ama bunu yaparken biraz fazla taklitçi davranıyor.

🔪
Yazı, Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum (2025) filmine dair spoiler içermeyecek.

Bu taklitçilik hali özellikle olayların ilerleyişinde kendini hissettiriyor. Senaryo neredeyse ilk filmin şablonunu alıp üzerine birkaç modern kat çıkılmış gibi. Ama bu katlar pek de sağlam inşa edilmemiş. Konudan konuya ani geçişler, zayıf alt metinler ve bazı yerlerde bariz mantık hatalarıyla karşılaşıyoruz. Yine de film, temelinde güçlü bir yapı taşıdığı için sürükleyiciliğini bir şekilde korumayı başarıyor.

Klişenin gücü

Bu filmde klişeler bir eksiklikten çok, bilinçli bir tercih gibiydi. Çünkü ilk film de kendi döneminde klişelere yaslanarak bir tür başyapıt haline gelmişti. Daha geçtiğimiz gün konuşmuştuk, gözden kaçırdıysanız hemen şuradan bakabilirsiniz. 

“Bir Daha Bundan Bahsedemeyiz”: Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum (1997)
Serinin yeni filmine odaklanmadan önce, gelin klişeleri kucaklayan ama hâlâ izleyicisini diken üstünde tutmayı bilen bu slasher klasiğini didikleyelim.

O yüzden bu yeni versiyonun da benzer bir yolu izlemesi şaşırtıcı değil. Ancak 2025 versiyonunda bu klişeler zaman zaman hikâyeyi tekdüzeleştiriyor. Yine de seyir zevki açısından çok da can sıkıcı bir noktaya varmadığını söyleyebilirim.

Bir diğer önemli konu ise olay örgüsündeki tekrar hissi. Orijinalde yaşanan trajedinin neredeyse bir kopyası bu filmde yeniden yaşanıyor. Ama bu kez karakterlerin niyeti ve iç dünyası çok daha farklı çizilmiş. İlk filmdeki vicdan muhasebesi burada yerini daha yüzeysel bir suçluluk duygusuna bırakıyor. Bu da aslında filmi orijinalle aynı kefeye koymamızı engelliyor. Aynı türde olsalar da, aynı duygusal derinliğe sahip olduklarını söylemek mümkün değil.

Eskilerin parıltısı

Genç karakterlerin merkezde yer alması beklenirken, asıl yıldızlar kuşkusuz ki Jennifer Love-Hewitt ve Freddie Prinze Jr. oluyor. Filme sonradan dahil olmalarına rağmen öyle sahneleri var ki, gençlerin tüm ekran süresi gölgede kalıyor. Bu durum bazı eleştirmenlerce bir zayıflık gibi görülse de, bana kalırsa filmi kurtaran en büyük artılardan biri. Çünkü onların varlığı, seyirciye "evet, bu gerçekten o serinin devamı" dedirten bir güven veriyor.

Karakterlerinin geçmişten gelen yükleri, travmaları ve birbirleriyle kurdukları bağ, filmin duygusal altyapısını oluşturan şey. Bu altyapı belki yeni nesil karakterler için kurulmamış olabilir ama en azından izleyici olarak tanıdık bir güvenli alanda dolaşıyor olmak iyi hissettiriyor. Açıkçası onların sahneleri dışında film zaman zaman durağanlaşıyor. O yüzden bu nostaljik dokunuşların başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Güçlü bir kapanış

Filmin ilk yarısı, sık sık yönünü kaybeden bir gemi gibi yalpalıyor. Seyirciden daha çok sabır istiyor. Bazı karakterlerin motivasyonu zayıf, bazı sahneler gereksiz uzun ve etkisiz. Ancak ikinci yarının ortalarına doğru tempo gözle görülür şekilde artıyor.

Final ise filmin genel dengesini olumluya çeviren en büyük unsur. Hem ilk filme doğrudan bağlanması hem de sürprizli yapısıyla etkileyici bir kapanış sunuyor. Eğer bu final olmasaydı, film çok daha düşük puanlar alırdı, buna eminim. Çünkü bu kapanış sayesinde birçok eksik unutulabilir hale geliyor. Filmin genel başarısı belki tartışmalı ama final sekansı tek başına izlenmeye değer.

Katlanılabilir bir deneyim

Evet, bu film birçok yönden eleştirilebilir. Ama aynı zamanda birkaç yönden de savunulabilir durumda. Eleştirilecek noktalar arasında zayıf senaryo geçişleri, özgünlük eksikliği ve karakter derinliğinin sığlığı öne çıkıyor. Ama savunulacak tarafı, ilk filme duyduğu sadakat ve nostalji hissiyatı. Bazen bir filmi sevmek için onun kusursuz olması gerekmez, geçmişten taşıdığı anlam yeterli olabilir.

Ben bu filmden tam da bu nedenle nefret etmedim. Kusurlarına rağmen kendini izlettiriyor. Seyir zevki güçlü, çünkü bir şekilde içinde tutmayı başarıyor. Yeri geldiğinde sinirlendiriyor, yeri geldiğinde heyecanlandırıyor ama asla tamamen kopmana izin vermiyor.

Beklentiyi düşür ve keyfine bak

Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum, kusursuz bir devam filmi değil. Ama bu kadar yıl sonra gelen bir projeye göre hâlâ izlenebilir, hatta yer yer keyifli. Eğer ilk filme özel bir bağınız varsa, bu yeni versiyon sizin için o bağın uzantısı olabilir. Yeni nesil karakterlerden ziyade eski karakterler üzerinden ilerleyen hikâye, serinin damarına daha çok sadık kalıyor.

Elbette keşke daha özgün olsaydı, keşke daha cesur davransaydı dediğim çok yer var. Ama dürüst olmak gerekirse, bunca zaman sonra gelen bir filmden bir başyapıt performansı beklemiyordum zaten. Beklentiyi düşük tuttuğunuzda, alacağınız keyif şaşırtıcı derecede iyi olabilir. Belki bu filmden geriye sinema tarihine geçecek sahneler kalmayacak ama serinin tamamlayıcısı olarak yerini alacağı kesin.

Paylaş