⚠️
Yazı hem House of the Dragon’dan hem de Game of Thrones’tan spoiler içeriyor olacak, lütfen dikkat et.

House of the Dragon’ın 2. sezon 3. bölümü The Burning Mill, bölüme ismini de veren, ezelden beri kanlı bıçaklı olan iki Nehirova hanesi Blackwood ve Brackenlar’ın savaşıyla başlıyor. 

Büyük savaşın ilk gerçek muharebesi olarak anılan The Burning Mill, George R. R. Martin’in de söylediği gibi tarih boyunca sürekli çekişme içerisinde yaşamış iki komşu haneden Blackwood tarafı Kraliçe Rhaenyra Targaryen’ı desteklerken, Brackenlar’ın II. Aegon Targaryen’ın tarafını tutması sonucu ortaya çıkan bir çatışma.

Her iki tarafın da büyük bir tebaa ile birlikte lordlarını da yitirdiği bu Yanan Değirmen Muharebesi’nin, Siyahların galibiyetiyle sonuçlanması bir yana, bir kral ve bir kraliçe adına ilk kanın döküldüğü olay olması dolayısıyla son derece önemli olduğunu belirtmek gerek.

Ayrıca, eğer bu haneleri gözümüz bir yerden ısırıyor diyorsanız, Blackwood ve Bracken ailelerini ilk sezonda da Rhaenyra henüz genç bir kızken kendine uygun bir eş aradığı sırada yaşadıkları tartışma sırasında görmüştük.

"Willem Blackwood" (Alfie Todd) "Rhaenyra Targaryen" (Milly Alcock), "Jarrel Bracken" (Gabriel Scott)

Geçtiğimiz bölüm parlak zekalı yeni kral elimiz Criston Cole’ün başarısız stratejik hamlesi dolayısıyla yitirdiğimiz Erryk ve Arryk Cargyll’in cenaze töreni sırasında, Prenses Rhaenys’den Kraliçe Rhaenyra’ya dizinin sezon tanıtımında slogan niyetine kullanılan çok önemli bir nasihat duyuyoruz:

“Tanrıların, akraba savaşından daha çok nefret ettiği başka bir şey yoktur. Ve hiçbir savaş ejderhalar arasındaki kadar kanlı değildir.”

“Queen Who Never Was” ismiyle bildiğimiz, sadece bir kadın olduğu için saltanatını sürdürme fırsatı elinden alınan ve tahtın Rhaenyra’nın babası Viserys’ten önceki gerçek sahibi Prenses Rhaenys'in, Yeşillerden gelen bu beklenmedik hamlenin ardından her ne kadar belli etmek istemese de büyük bir panik içerisinde olan Rhaenyra'ya verdiği altın değerindeki öğütler fazlasıyla önemliydi. Rhaenys, gerçekten her yönüyle bu diziye çok yakışan bir karakter.

Bu bölümde Targaryen İç Savaşının 300 yıl sonrasını konu edinen Game of Thrones’a da birçok noktada değinildiğini fark ettik. Bunlardan ilki, konsey sırasında II. Aegon'un elinde döndürdüğü, birinci sezonda da karşımıza çıkmış olan, Arya Stark’ın –ancak aslında Fatih Aegon’a ait olan– o meşhur hançeri. 

"II. Aegon" (Tom Glynn-Carney)

Aemond'un ise hâlâ tüm dikkati geçtiğimiz bölüm onu öldürmek için gönderilmiş olan askerlerin, kendi odası içerisinde düşürmüş oldukları parada. Aslında Aegon'un oğlunu değil, Aemond'un kendisi öldürmeye geldiklerinin korkusunu taşıyor üzerinde ve bu konunun onda ne kadar büyük bir gurur ve aynı zamanda bir travma daha yaratmış olabileceğini aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz artık.

"Aemond" (Ewan Mitchell)

Bir diğer detay ise, 3. bölüm yönetmeni Geeta Patel'in, Daenerys Targaryen’ın ejderhalarına ait olduğunu bizzat doğruladığı ejderha yumurtaları.

Game of Thrones’ta, Daenerys’e llyrio Mopatis tarafından düğün hediyesi olarak verilen Drogon, Viserion ve Rhaegal'ın hikâyesi meğerse buralara kadar uzanıyormuş. Rhaenyra'nın, olacaklar sanki içine doğmuş gibi üvey kızı Rhaena'ya "sen geleceğimizin umudu olacaksın" demesi ve küçük prenslerle birlikte bu yumurtaları Pentos topraklarına doğru yola çıkarması, Buz ve Ateşin Şarkısı tarihinin gidişatını değiştirme konusunda büyük rol oynamış. Tabii ki bu söylediklerim televizyon dünyası için geçerli.

Normalde kitapta bu üç yumurtayı Dragonstone kuluçkahanelerinden gizlice çalan kişi, Kral Jaehaerys Targaryen döneminde yaşamış olan Elissa Farman isimli soylu bir kadın. Driftmark'a doğru yola çıkıp Braavos'a varıyor ve burada bir gemi alabilmek için bunları tüccarlara sattığı ve yumurtaların bu şekilde Ilyrio Mopatis'in eline ulaştığı biliniyor. 

"Daenerys Targaryen" (Emilia Clarke) - Game of Thrones (2011-2019) / HBO

Tüm bunlar yaşanırken Daemon Targaryen, stratejik ve coğrafi açıdan Westeros’un en avantajlı bölgelerinden biri olarak bilinen Harrenhaal’u almakla meşgul. Karşı koymayı bırakın, ejderhayı görür görmez teslim olan, hatta Daemon’ı akşam yemeğine davet eden Lord Strong, ilk sezonda Rhaenyra’nın büyük oğullarının babası olarak gördüğümüz Sör Harwin Strong’un büyük amcalarından.

"Lord Strong"

Daemon’ın bu ürkünç topraklarda karşılaştığı bir diğer isim ise hikâyenin en gizemli karakterlerinden biri olan Alys Rivers. Hakkında daha fazlasını söylemek büyük spoiler olur ama kendisinin geleceği görebilme kabiliyetinin olduğundan ve ileride mutlaka karşımıza çıkacağından bahsetmek, eminim şimdilik yeterli olacaktır. 

"Alys Rivers" (Gayle Rankin)

Ayrıca düşlerinde gördüğü Jaehaeyrs’in başını diken genç Rhaenyra ise Daemon’ın bile derinlerde bir yerde acı duyabildiğinin çok güzel bir göstergesi olmuş. Milly Alcock’u tekrar bu rolde görmek güzeldi.

“İnsanlar her zaman ölür, özellikle de çocuklar.”

Jaehaerys’in vahşice katledilmesinin üzerinden sadece birkaç kaç gün geçmiş olmasına rağmen annesinin ağzından duyduğumuz sözler bunlar. Helaena zaten genel olarak sağlıklı düşünebilen bir kadın değil, böyle bir durumda saçmalamasını anlayabiliyorum. Alicent’ın samimiyetsiz cümlelerinden uzak durmak adına onu affettiğini söylemesi de güzeldi ancak öncesinde kurduğu cümlelerin senaristler tarafından biraz daha gözden geçirilmiş olmasını dilerdim.

Senaryoya son anda eklenmiş gibi duran ve bizim yerli yapımlara taş çıkartmayacak Alicent ile Rhaenyra sahnesinin yavanlığı hakkında konuşalım ve yazıyı bitirelim.

Ölüm döşeğindeki Viserys’in sayıklamaları sırasında Buz ve Ateşin Şarkısı hikâyesindeki Fatih Aegon’dan bahsetmesi, ancak Alicent’ın kendi çocukları Aegon’dan bahsettiğini düşünerek tahta kendi oğlunu geçirmesi... Şaka gibi belki ama bu olay Westeros’un en köklü ailelerinden birinin neredeyse tamamen soylarının tükenmesine neden oldu.

"Viserys Targaryen" (Paddy Considine)

Alicent, Viserys’in söylediklerini yanlış anladı, ancak bana kalırsa doğru anlasaydı da olaylar yine buraya varacaktı. Çünkü o dönemde de kral eli olan Otto Hightower, zamanında II. Aegon’u tahta çıkarmak için bütün plan ve pazarlıklarını zaten tamamlamıştı.

Yaşanan her şeyi barışla çözüp, savaşı hala durdurabileceğine inanıp koskoca kraliçenin bir septa kılığında Kral’ın Şehri’ne gidip, Alicent ile konuşup orta yol bulabilmek için bu kadar çabalaması o kadar gereksiz ve saçmaydı ki... Soyunu, halkını, ejderhaların getirebileceği yıkımı ve elbette evlatlarını düşünen bir anne olduğu için, bu konudaki endişesini anlayabiliyor ve hamleleriyle empati yapmaya çalışabiliyorum. Fakat ikisi arasında keşke daha gizli ve makul bir görüşme ayarlanabilseymiş çok daha etkili bir sahne olurmuş diye düşünüyorum.

Genel olarak bölümü pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Ama dördüncü bölümün fragmanı gerçekten güzel görünüyor. Aksiyona girişme vaktinin çoktan geldiğini ve kraliçemizin acilen şu modunu tekrar açmasını gerektiğini düşünüyorum. Bir sonraki bölümü de artık mecburen merakla bekliyor olacağız. 


Paylaş