Disney’in, ilk kez 2015 yılında izleyiciyle buluşturduğu Inside Out, ikinci filminde bizi Riley’nin büyüyen, değişen ve güncellenmiş duygularıyla karşılıyor.

⚠️
Yazı, filme dair az miktarda spoiler içeriyor olacak.

İlk film, Amerika’nın soğuk memleketi Minnesota’dan San Francisco gibi sıcak bir bölgesine taşınan ve burada fazlasıyla adapte olma problemi yaşayan Riley’ye odaklanıyor ve bu küçük kız çocuğunun tüm davranışlarını kontrol altında tutmaya çalışan beş ana duyguyu konu ediniyordu. 

"Riley"

Artık 13 yaşına giren ve çocukluk evresini geride bırakan Riley, Minnesota’ya özlem duymaya ve tutkunu olduğu buz hokeyi macerasına elinden geldiğince devam etmeye çalışıyor. İki yakın arkadaşıyla birlikte katıldığı buz hokeyi kampında hayatının yepyeni bir dönemine adım atan karakterimizin şekillenmeye başlayan kişiliği ile birlikte kontrol merkezinde ona eşlik eden yepyeni duygularla tanışıyoruz. 

"Korku", "Tiksinti", "Öfke", "Üzüntü", "Neşe"

Neşe (Amy Poehler) tarafından liderlik edilen; Korku (Tony Hale), Öfke (Lewis Black), Tiksinti (Liza Lapira) ve Üzüntü (Phyllis Smith) duygularımızı daha öncesinden biliyoruz. Riley’nin şekilden şekle giren hormonları dolayısıyla bu ekibe yeni katılan isimler arasında; Kaygı (Maya Hawke), Gıpta (Ayo Edebiri), Bıkkınlık (Adéle Exarchopoulos), Utanç (Paul Walter Houser) ve Nostalji (June Squibb) yer alıyor.

Filmin çoğunlukla doğru noktalara parmak bastığını şuradan yola çıkarak söylemek mümkün; yeni üyelerin gelişiyle birlikte Riley’nin duygu kontrol merkezinde büyük bir kaos başlıyor. Ani ruh hali değişimleri, şekillenmeye çalışan benliğinde o kadar büyük rol oynuyor ki naif ve tatlı kızımızın bu süreçte çevresindeki herkesi birer birer kırdığına şahit oluyoruz. 

Elbette bu durum Neşe’nin komuta merkezinden uzaklaştırılması ve devreye Kaygı’nın girmesiyle başlıyor. Elimizde ise yeni mekanlar, yeni insanlar, dahil olunmak istenen arkadaş grupları, alınması gereken önemli bir maç ve yabancı olduğu bu ortamda ne yapacağını bir türlü bilemeyen bir adet Riley var.

Sekiz buçuk yıldır kaygı bozukluğuyla uğraşan bir insan olarak, Kaygı karakterinin başarıyla işlendiğini söyleyebilirim sanırım. Hayatının en önemli noktalarında, çok üzgünken ya da çok mutluyken hiç fark etmiyor; evde boş boş otururken bile ortaya çıkıp insanı o an kalp krizi geçirecekmiş, sanki dünya başına yıkılacakmış gibi bir hissiyata sürükleyen, son derece acımasız birisi kendisi. Teslim olup olmamak elbette sizin elinizde fakat bazen o kadar büyük bir güçle geliyor ki, içinizde taşıdığınız her bir duygunun enerjisini sömürüp öyle çıkıyor sanki karşınıza. 

"Kaygı" (Maya Hawke)

Anksiyeteyi öldürmek (ciddi anlamda)

Burada Kaygı konusuna ufak bir parantez daha açmak istiyorum. Doğruluğu nedir elbette bilemiyorum fakat filmde olduğu ve daha sonrasında fazlasıyla şiddet içerdiği için çıkartıldığı söylenen bir sahne var. Anlatılanlara göre Riley, filmin sonunda bir psikiyatriste gidiyor, ilaç kullanmaya başlıyor ve saniyesinde Kaygı'nın öldürüldüğünü görüyoruz. Yetişkinler filmi izleyebiliyor elbette fakat çocuk kitlesi için hem izlemesi biraz zor bir sahne olabileceği hem de ilaç kullanmaya özendirebileceği için bu sahnenin çıkartıldığına dair fısıltılar duydum. 

Maya Hawke'ın karakterine özgü bir durum değil ama "kaygı" kavramından genel olarak nefret eden biri olarak, ilk duyduğumda keşke en azından after credit sahnesinde yer alsaymış bu sahne dedim... 👀

Riley’nin en önemli anlarında devreye giriyor ve kendisinden beklendiği üzere elini ayağına dolaştırıp her şeyi berbat ediyor Kaygı. Fakat en azından diğer karakterlerimiz onun kadar kontrolsüz veya sinir bozucu değil.

Ergenlikle birlikte çocukluğun o her şeye kıkırdayan tarafı yavaş yavaş enerjisini kaybetmeye başlıyor ve kendimizi her şeyden sıkıldığımız o "bütün dünya benden nefret ediyor" evresinde buluyoruz. Elinde telefonuyla oturduğu yerden kalkmayan, konuşurken boynunu kımıldatmaya dahi tenezzül etmeyen Bıkkınlık ise bu süreci çok güzel temsil ediyor. Benim yeni üyelerimiz arasındaki favorim oldu kendisi.

"Gıpta" (Ayo Edebiri), "Bıkkınlık" (Adéle Exarchopoulos)

Film, yeni karakterlerle birlikte diyalogları ve içeriğini başarıyla çeşitlendiriyor. Fakat asıl başarılı olan şey, amacına hizmet etmek için var olan karakterlerin kendinden ödün verebiliyor ve duruma göre hareket edebiliyor olmaları. Utanç bu konudaki hünerlerini "utangaçlığını" aşarak gösteriyor, Üzüntü uyuşukluğunu bir kenarı bırakıp Neşe'nin tekrar göreve gelebilmesi için çabalıyor ve diğer her biri, zor durumlarda birçoğumuzun da yapabilmeyi umduğu bir biçimde el birliğiyle çalışıp durumu toparlamak için çabalıyor.

"Utanç" (Paul Walter Hauser)

Ondan öncesinde ise her konuda liderlik etmesine ve her daim neşesine alışkın olduğumuz Neşe'nin bile büyük bir patlama yaşadığını görüyoruz. Bir çocuk filmi olarak nitelendirilmesine rağmen fazlasıyla üzücü ve gerçekçi sahnelere de ev sahipliği yapıyor Inside Out 2.

Ancak ne yazık ki filmin kendisine problem olarak edindiği durum ilk filmdekine oldukça benzer şekilde seyrediyor, hatta deredeyse aynı şeylerle karşılaşıyoruz diyebiliriz. Ayrı düşen duyguların bir şekilde Neşe'yi göreve getirme ile Riley'i kontrol altına alma çabası çok benzer şekilde işleniyor ve iki film arasında tekrara düşen olaylar hikâyenin akıcılığını da belirli oranlarda etkiliyor. Fakat ilk film dokuz yıl öncesinde vizyona girdiği için neler olup bittiğini tam olarak hatırlamayanlar bunu minik bir problem olarak bile görmeyecektir diye düşünüyorum.

2024'ün en çok kazanan filmi unvanını şimdilik elinde tutan Inside Out 2, ufak tefek problemlerine rağmen yılın en iyi filmlerinden biri olmayı da başarıyor. Genç bir kızın gerçek hayata adım atma aşamasının en azından başlangıç kısmını hem çocuklara hem de sayısı hiç de azımsanmayacak kadar olan yetişkin izleyici kitlesine başarılı bir şekilde anlatıyor film.

Riley gibi, hayatının bir döneminde kaygı problemiyle uğraşmış olan veya uğraşmaya devam eden diğer herkesin akıl sağlığını koruyabilmesi dileğiyle diyelim. Kendinize çok dikkat edin. 🙃


Yaren’in Köşesi
muggle’lar mı? onlar hiçbir şey görmezler ama çatal batırırsan hissederler. merhaba, ben Yaren. çocukluğumdan beri tutkunu olduğum fantastik dünyalara, filmlere, kitaplara, dizilere ve çizgi romanlara dair videolar yapıyorum. ben bu videoları yaparken çok eğleniyorum, eğer siz de bana eşlik etmek isterseniz, kanalımı takip edebilirsiniz :)
Paylaş