1987 yılında John McTiernan'ın yönettiği, aksiyon-bilimkurgu-korku türlerini başarıyla harmanlayan Predator ilk kez sinema salonlarına geldiğinde, izleyiciler sadece yeni bir canavarla değil, bir sinema efsanesiyle tanıştıklarını anlamışlardı. O günden bu yana insanlar evrenin en ölümcül avcısıyla karşı karşıya gelmenin ne demek olduğunu defalarca gördü. Kimi zaman ormanda, kimi zaman şehirde, kimi zamansa uzak gezegenlerde... Hayatta kalmak her zaman imkansızdı ama "av" her seferinde yeniden başladı.

Kan, çamur ve korku dolu bu hikâyelerde bir şey hiç değişmedi: Her Predator filminde, hem insanlığın hayatta kalma içgüdüsünü hem de bu yaratıkların acımasız yasasını bir kez daha hatırladık. Şimdi ise Dan Trachtenbeg'ün yönettiği Predator: Badlands, daha önce gördüklerimizi unutturacak yepyeni bir avın başlangıcını vaat ediyor.

Yedi yıl aradan sonra Predator yeniden sinema perdesine dönmüşken, biz de bu fırsatı kaçırmadık ve The Hollywood Reporter'ın yeni filmin heyecanı şerefine tüm Predator serisini iyi, kötü ve unutulmaz olanlarıyla birlikte, en kötüden iyiye doğru sıralamışken, biz de bu listeyi sizler için Türkçe'ye çevirdik.

9- Aliens vs. Predator: Requiem (2007)

Greg ve Colin Strause kardeşlerin yönettiği Alien vs. Predator: Requiem, küçük bir Colorado kasabasını merkezine alıyor. Önceki filmin sonunda doğan ölümcül melez Predalien, beraberinde taşıdığı Xenomorph yumurtalarıyla dünyaya korku saçıyor. Yaratıklar hızla yayılırken, Wolf adlı bir Predator hem Predalien'i hem de istilayı durdurmak için dünyaya gönderiliyor. Bu sırada Steven Pasquale, Kristen Hager, Reiko Aylesworth gibi oyuncuların canlandırdığı karakterler, hem yaratıklardan hem de yaklaşan nükleer saldırıdan kurtulmaya çalışıyor.

Film, hikâyesine birkaç western öğesi eklemeye çalışsa da karanlık atmosferiyle çoğu sahnede ne olup bittiğini görmek neredeyse imkansız hale geliyor. AvP evreni için önemli bir detay olan Ms. Yutani karakterinin ilk kez bu filmde ortaya çıkması mitoloji açısından hoş bir dokunuş olsa da genel olarak Requiem, potansiyelini görmemize izin vermeyen bir karanlığa gömülüyor.

8- AvP: Alien vs. Predator (2004)

1990 yapımı Predator 2'de yapılan küçük bir göndermenin ardından, çizgi romanlar ve video oyunlarıyla büyüyen efsane nihayet beyaz perdeye taşındı. Paul W. S. Anderson'ın yönettiği AvP: Alien vs. Predator, iki efsanevi yaratık Xenomorph ve Yautja'nın, ilk kez karşı karşıya geldiği film olarak serinin tarihinde özel bir yere sahip. Hikâye, zengin sanayici Charles Weyland'ın görevlendirdiği bir keşif ekibinin Antarktika buzulları altına gizlenmiş bir piramidi araştırmasıyla başlıyor.

Ekibin lideri Lex Woods'u izlediğimiz filmde, buzların altındaki keşif çok geçmeden ölümcül bir savaşı tetikliyor. Ekip, farkında olmadan bir Alien Kraliçesi'ni uyandırınca, üç Predator dünyaya gönderiliyor; amaçları kraliçeyi ve yavruları yok etmek. Filmde ayrıca Predators'un Aztek medeniyetine piramit yapmayı öğrettiği, bunun karşılığında insanları av oyunları için kurban ettiği gibi tuhaf ve tartışmalı bir mitoloji de işleniyor. Tüm bu tuhaf arka plan ne kadar zorlama olsa da, Anderson'un asıl vaat ettiği şeye, iki ikonik yaratığın destansı mücadelesine geldiğimizde film nihayet nefes alıyor. Kısacası AvP, hem Alien hem de Predator evrenine saygı duruşu niteliğinde, kusurlarına rağmen eğlenceli bir karşılaşma sunuyor.

7- The Predator (2018)

Aslında her şey harika görünüyordu. Orijinal Predator filminde hem rol almış hem de senaryo dokunuşlarıyla katkı sağlamış Shane Black, Iron Man 3 ve The Nice Guys sonrası seriye geri dönüyordu. Keskin diyalogları ve alaycı mizahıyla Black, hayranların beklentisini zirveye taşımıştı. Üstelik kadro da göz kamaştırıcıydı. Her şey şimdiye kadarki "en iyi Predator filmini" işaret ediyordu... Ama sonuç, tam bir hayal kırıklığı oldu.

Hikâye, aslında ilgi çekici bir temele sahipti. Quinn McKenna liderliğindeki bir grup travma sonrası stres bozukluğu yaşayan asker, yakaladıkları bir Predator'un insan DNA'sı taşıdığını keşfeder. Bunun üzerine bir evrim biyoloğu olan Casey ile güçlerini birleştirirler. Meğer Yautja ırkı, diğer türlerin genetik özelliklerini kendi DNA'larına ekleyerek evrimleşmeye çalışmaktadır. Ancak film McKenna'nın otistik oğlu Rory'nin DNA'sının kusursuz evrimin anahtarı olarak görülmesiyle birlikte garip bir yöne sapar. Otizmin neredeyse sihirli bir güç gibi ele alınması hikâyeyi karikatürize eder. Son perdede ise McKenna, ekibi ve Breckett, Rory'i kurtarmak için bir Predator ordusuna karşı mücadele ederken film hem tonunu hem kimliğini kaybeder.

6- Predator 2 (1990)

Stephen Hopkins imzalı Predator 2, seriyi Orta Amerika'nın buharlı ormanlarından çıkarıp Los Angeles'ın beton ormanına taşıyor. İlk filmin on yıl sonrasında geçen hikâyede Danny Glover, yükseklik korkusu olan ve emirlere uymakta zorlanan dedektif Mike Harrigan'ı canlandırıyor. Harrigan, Kolombiyalı ve Jamaikalı çeteler arasındaki kanlı savaşın ortasında, doğaüstü bir varlık tarafından işlendiği düşünülen gizemli cinayetleri araştırmaya başlıyor. Yanında ortağı Archuleta ve yeni transfer Lambert varken, Özel Ajan Keyes tarafından bir operasyona davet ediliyor. Ancak kısa süre sonra aslında dünya dışı bir avcıyla karşı karşıya olduğunu; Keyes'in bir DEA ajanı değil, Predator'u yakalamakla görevlendirilmiş bir ajan olduğunu öğreniyor.

Predator 2 aşırılıklarla dolu bir film. Tüm karakterler abartılı biçimde terli, diyaloglar gereksiz yere küfürlü, çete sahneleriyse dönemin etnik klişeleriyle fazlasıyla karikatürize edilmiş. Ancak filmin en unutulmaz yönlerinden biri her zamanki enerjisiyle Gary Busey'in sahneleri. Küçük bir not: Keyes aslında ilk filmdeki kahraman Dutch (Arnold Schwarzenegger) için yazılmıştı. Ancak ünlü aktör bu teklifi reddedip farklı bir yapıma yönelince Predator 2, farklı bir yola saptı; bu karar da belki filmin kült statüsünü belirleyen dönüm noktalarından biri oldu.

5- Predators (2010)

Serinin üçüncü filmi için hayranlar çok uzun süre bekledi. AvP yan hikâyeleri sayılmazsa, tam 20 yılı aşkın bir aradan sonra Predators izleyiciyle buluştu. İlgi azalmış olsa da Robert Rodriguez yapımcılığında ve Nimrod Antal yönetmenliğinde çekilen film, serinin en büyük sürprizlerinden biri oldu. Adrian Brody, alışılmışın dışında bir aksiyon kahramanı olarak karşımıza çıkıyor ve geçmişinde askerliğe, şimdi ise paralı askerliğe yönelmiş Royce karakterini canlandırıyor. Filmin karakterleri, kendilerini bir anda gizemli bir av gezegeninde buluyor. Burası Predator'ların oyun alanı, kurallar ise basit: Av ol ya da avlan.

Grup, birbirinden acımasız dört Predator'a, ölümcül tuzaklara ve Cehennem Köpekleri'ne karşı hayatta kalmaya çalışırken, Noland adlı bir askerle karşılaşıyorlar. Yıllardır bu gezegende hayatta kalmayı başaran Noland, tıpkı Apocalypse Now'ın Albay Kurtz'ü gibi, deliliğin sınırında olan bir karakter. Ancak Predator'larla mücadele etmeye çalışırken hiçbir plan gerçekten "iyi" değil. Bu da filmi ihanetlerin, kanın ve orijinal filme yapılan zarif göndermelerin doldurduğu enfes bir finale taşıyor. Predators, hem serinin ruhuna sadık kalan hem de onu yenileyen enerjisiyle, beklentilerin çok ötesine geçen bir dönüş hikâyesi sunuyor.

4- Predator: Killer of Killers (2025)

Yılın ikinci Predator filmi olarak Killer of Killers, Dan Trachtenberg'ün yönettiği ikinci animasyon olma özelliğini taşıyor. Film, üç farklı dönemde üç savaşçının bir Yautja ile karşılaşmasını anlatan antolojik bir yapıya sahip: 841 yılında Viking savaşçısı Ursa'nın intikam hikâyesi, 1609 Japonyası'nda iki samuray kardeşin ölümcül düellosu ve 1942'de bir pilotun uzaylı avcısıyla gökyüzündeki mücadelesi... Finalde bu üç karakter uykudan uyandırılarak bir Yautja arenasında kozlarını paylaşıyorlar.

Trachtenberg, animasyonu yaratıcı bir tercih olarak kullanarak Predator evrenine yeni bir soluk getiriyor. Dönem atmosferi, ses tasarımı ve güçlü seslendirmeleriyle Killer of Killers, sinema salonlarının hakkını veren bir animasyon. Michael Biehn'in seslendirdiği karakter, oyuncuyu merhum Bill Paxton'la birlikte Terminator, Alien ve Predator serilerinin hepsinde yer alan iki isimden biri yaparken, finalde görülen Naru, Harrigan ve Dutch'ın kriyo-kapsülleri Predator evreninde büyük bir birleşimin yaklaştığının sinyalini veriyor.

3- Predator (1987)

John McTiernan'ın yönettiği Predator, yalnızca bir bilimkurgu aksiyon klasiği değil, zamanla sinema tarihinin en tanınan kült filmlerinden biri haline geldi. Replikleri, sahneleri ve müzikleriyle defalarca alıntılanan film, bugün popüler kültürün DNA'sına işlemiş durumda. Ancak bu mirasın ardında mükemmel tempolu, ustaca çekilmiş, gerilimi hiç düşmeyen bir yapım taşıyor. Başta çok farklı bir proje olarak tasarlanan film, senaristler Jim ve John Thomas'ın kaleminden çıktığında aslında Hunter adını taşıyor ve çeşitli uzaylı türlerinin birbirlerinin avladığı bir öyküye odaklanıyordu. Fikir zamanla sadeleştirildi ama evrimini tamamlaması biraz sancılı oldu.

İlk başta Predator rolü için Jean-Claude Van Damme seçilmişti. O dönem yaratığın tasarımı, köpek ile karınca arasında bir şeye benziyor ve dövüş sanatları yapan bir uzaylıyı andırıyordu. Van Damme ise hem sıcağa dayanamadığı hem de yüzünün görünmemesinden hoşlanmadığı için kısa sürede projeden ayrıldı. Yerine Kevin Peter Hall getirildi ve usta efekt sanatçısı Stan Winston'ın tasarladığı, bugün bile korku sinemasının en unutulmaz yaratığı sayılan ikonik Predator doğdu. Böylece 1980'lerin "kas gücüyle hayatta kalma" sinemasını bilimkurgu gerilimiyle harmanlayan bir başyapıt doğmuş oldu.

2- Predator: Badlands (2025)

Serinin en yeni halkası Predator: Badlands, daha önce akla bile gelmeyecek bir şeyi başarıyor: İzleyiciyi Predator'un tarafında konumlandırıyor. Yönetmen Dan Trechtenberg, üçüncü kez döndüğü bu evrende hem görsel hem de anlatı açısından kendini tekrarlamadan bambaşka bir yol izliyor. Senaryosunu Patrick Aison ile birlikte kaleme aldığı filmi kabilesi tarafından zayıf görülen genç bir Yautja olan Dek'in hikâyesine odaklanıyor.

Son yaşadığı trajedinin ağırlığıyla boğuşan Dek, kendisini ölüm gezegeni Genna'da, Kalisk adlı devasa bir yaratığı avlamaya adadığı neredeyse imkansız bir görev içinde bulur. Kaza sonucu zarar gören ekipmanları ve her köşede ölümcül yaratıkların kol gezdiği bu cehennemde Dek istemeyerek de olsa Thia adlı, alt bedeni eksik bir Weyland-Yutani sentetiği ile iş birliği yapmak zorunda kalır. Film tempoyu hiç düşürmeden bir aksiyon sahnesinden diğerine savrulurken, karakter gelişimini de merkezde tutuyor. Badlands, serinin tek başına kahraman mitini parçalıyor ve zayıflık olarak görülen yönlerin aslında en büyük güçler olabileceğini hatırlatıyor.

1- Prey (2022)

Dan Trechtenberg, Predator evrenine adım attığında oyunu tamamen değiştirdi. Seriyi modern savaş alanlarında test etmek yerine o ve senarist Patrick Aison, hem kültürel hem de tarihsel açıdan anlamlı bir öncül hikâye sundular. Hulu orijinali olarak yayınlanan Prey, sinema salonlarından uzak kalmasına rağmen, Predator serisini taze, heyecan verici ve izlemeye değer hale getirdi. Film, 1719 Kuzey Büyük Ovaları'nda geçiyor ve avcı olmayı hayal eden genç Komançi kadını Naru'yu merkezine alıyor. Kabile geleneklerine karşı gelerek kendisini bir şifacı yerine avcı olarak yetiştirmeye karar veren Naru, gökyüzünde bir şeyin hızla geçtiğini görür ve bunun bir gökkuşu olduğuna inanarak izini sürer. Ancak karşılaştığı, onu ve kabilesinin geleceğini sınayacak bir Yautja'dır; Naru ona Mupitsi adını verir.

Hollywood tür filmleri arasında, büyük bir franchise'ın parçası olan bir yapımın hem izleyiciyi hem de set ekibini kültürel bir bağlama bu kadar özenle yerleştirmesi son derece nadirdir. Yapımcı Jhane Myers, Komançi ve Blackfeet uluslarının bir üyesi olarak filmin başarısında kritik bir rol oynadı; dekor, aksesuarlar ve senaryo için tarihi doğruluk ve detayları özellikle kontrol ettirdi. Ayrıca film İngilizce çekilse de tüm oyuncular tarafından Komançi diline dublaj yapılarak, bu dilde dublajlanmış ilk film olarak tarihe geçti ve bu yönüyle de seriye eşsiz bir katkı sundu.

Kaynak: THR

Paylaş