Canlı uyarlamalar çağındayız. Disney’in neredeyse tüm klasiklerini yeniden çekmesinden sonra sıra artık başka stüdyolarda. DreamWorks’ün kült animasyonu Ejderhanı Nasıl Eğitirsin de bu akımın son halkası olarak 2025 yılında beyazperdeye döndü. Ancak bu dönüş bir keşif yolculuğu olmaktan çok, geçmişteki attığı adımları takip eden bir yeniden yürüyüş gibi.

🐉
Yazı, Ejderhanı Nasıl Eğitirsin filminden spoiler içermeyecek.

Film boyunca "yeni" olan her şey aslında eskiye sadık kalmanın gölgesinde duruyor. Hikâye, karakterler, hatta repliklerin çoğu bile birebir aynı; bu da filmi nostaljiyle bugünü buluşturan bir yapımdan çok, animasyonun cilalanmış bir tekrarı haline getiriyor.

Tanıdık bir görsel şölen

Filmde ilk göze çarpan, görsel efektlerin kalitesi. Toothless neredeyse gerçek gibi; hareketleri, gözleri, hatta mimikleriyle hayran bırakıyor. Özellikle fazlasıyla tanıdık olduğumuz Berk coğrafyasındaki uçuş sahneleri, kesinlikle sinema perdesinde izlenmesi gereken bir deneyim. Film boyunca "vay be" dedirten anlar var. Kamera kullanımı ve ışık tercihleri, bu fantastik dünyayı canlı aksiyonda da estetik bir şekilde kurmayı başarıyor.

Oyuncu kadrosu da bu görsel kaliteye eşlik ediyor. Hiccup rolündeki genç oyuncu Mason Thames, karakterin iç çatışmalarını başarıyla yansıtıyor. Onun yanında Astrid’i canlandıran Nico Parker, güçlü, zorlu ama hassas bir denge kurmuş ve bir şekilde rolün altından kalkmış. Karakterini orijinal filmde de seslendiren Gerard Butler'ın bu Stoick versiyonuna da adeta bayıldım. Tam bir yerli Viking havası taşıyor ve orijinalinden biraz daha fazlasını vaat eder gibi. Ancak yardımcı karakterler, bazen fazla "çizgi filmden çıkma" hissettirecek kadar karikatürize kalmış.

Eski dostlar

Filmin en büyük handikapı, bana kalırsa cesaret eksikliği. Hikâyeye küçük bile olsa yeni bir soluk katılmamış. Seyircinin zaten bildiği duygusal çıkışlar, neredeyse sahne sahne yeniden oynanıyor. Bu da anlatının etkisini azaltmış. Bazen, bir sahnede gözlerinizin dolmasını beklersiniz ama o his yeniden gelmez. Çünkü o sahneye zaten yıllar önce ağlamışsınızdır.

Yönetmen Dean DeBlois, orijinal üçlemenin de yönetmeni. Dolayısıyla sadakat tercihi anlaşılır bir şey, ama sinema bazen biraz da risk ister bence. Bu film de risk almaktan özenle kaçınmış gibi duruyor. Hiccup ile Toothless arasındaki dostluk yine içten ve izlemeye değer, ama önceki filmlerdeki kadar kalbinize oturmuyor. Çünkü bu dostluk zaten defalarca anlatıldı. İşte bazen bir hikâye, ikinci kez aynı şekilde anlatıldığında içindeki sihri kaybedebiliyor.

Yeni nesil için büyülü bir kapı

Yine de filmin başarısız olduğunu söylemek fazlasıyla haksızlık olur. Çünkü seriyi hiç bilmeyen genç bir izleyici için hâlâ etkileyici ve büyüleyici bir dünya sunuyor Ejderhanı Nasıl Eğitirsin. Ejderhalar büyüleyici, karakterler sevimli, anlatı kolayca takip edilebilir. Özellikle çocuklar ve gençler için hâlâ keşfedilesi bir dünya. Ama ya daha öncesini de izlemiş olanlar?..

Onlar için durum daha farklı. Bu film daha çok geçmişteki o büyüyü anımsatan bir hatırlatma gibi. Yani sonuçta orijinalinin çıkışı 2010 yılında yapılmış; bu da bir devam değil, bir taklit değil, tam anlamıyla bir yeniden yapım. Hatırlamak için güzel bir sebep sunuyor ama daha fazlasını değil.

Sonuç güzel, ama?

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, görsel ve teknik açıdan oldukça güçlü bir film. Oyunculuklar yerli yerinde, atmosfer etkileyici, yapım kalitesi yüksek. Fakat duygusal olarak orijinalinin gölgesinden çıkamıyor. Yeni bir şey söylemiyor, eskiyi tekrar ediyor. Ve bu da filmi başarılı bir yeniden anlatım değil, iyi çekilmiş bir hatırlatma haline getiriyor.

Nihayetinde, Ejderhanı Nasıl Eğitirsin hem bir selam duruşu hem de güzel bir hatırlatma; ama bu hatırlatma, orijinalin duygusal yoğunluğunu yeniden yaşatmakta biraz yetersiz kalmış. Parıldayan efektlerin, özenli oyuncu seçimlerinin ve kusursuz yapım tasarımının ardında anlatılacak yeni bir sözün eksikliği hissediliyor. Görsel olarak uçuyor ama hikâye olarak, Toothless'ın en baştaki kırık kanadıyla uçmaya çalışması gibi, yerden havalanmaya çalışsa da pek başarılı olamıyor. Bazı hikâyeler, en iyi halleriyle anlatıldığında bir daha onlara dokunulmaması gereken masallar haline gelebiliyor. Hiccup ile Toothless'ınki de buna bir örnek işte.

Paylaş