🍗
Yazı, The Substance filmine dair spoiler içermeyecek. İzlemediysen bile okumaya devam edebilirsin. 🙃

Şimdiye kadar The Substance’ın ismini duymamış olmak mümkün değil herhalde. Vizyona girdiğinden bu yana herkesin dilinden düşmeyen bu film, yaşlanma ve estetik kaygı çılgınlığını tarif edilemeyecek kadar güzel biçimde ele alıyor. 

Uzun zamandır sesi sedası çıkmayan Hollywood'un en ünlü isimlerinden Demi Moore’un başrolünde yer aldığı film, bir fitness programı sunucusu olan televizyon yıldızı Elisabeth Sparkle’ın yaşlandığını fark etmesiyle başına gelenleri çok acımasız bir şekilde anlatıyor. 

Yaşlanma korkusu ile gençlik ve güzellik algısının yarattığı problemleri efsane biçimde harmanlayarak kadın bedeni ve mentali üzerinde ağır bir şekilde işleyen film, sadece kendini daha fazla beğendirebilmek uğruna bir insanın kendine ne kadar büyük kötülük yapabileceği mevzusunu izlemesi olabildiğince zorlu şekilde seyirciye sunuyor.

Günümüzde sosyal medya aracılığıyla kusurlu olmanın çekici olduğu gerçeği vurgulansa da alttan alta mükemmel olma normunun da ısrarla dayatılmaya devam ettiği şu dönem için de mesajlarını çok güzel iletiyor The Substance.

Filme, 62 yaşındaki Demi Moore’un güzelliğine hayran kalarak başladığımı özellikle belirtmek istiyorum. Televizyon yıldızı Elisabeth Sparkle, bir şov yaptığı için ekstra güzel ve seksi bir görünüme sahip fakat ona hayat veren Moore’un gerçek güzelliği de asla göz ardı edilmemeli diye düşünüyorum. 

Ayrıca zamanında yanlış estetik operasyonların gazabına uğramış isimlerden birisi olmasına rağmen hala harika görünüyor ve bu kaygıyı en yüksek oranlarda taşıyanlardan biri gibi gözüküyor olması dolayısıyla da Elisabeth karakterini fazlasıyla gerçekçi taşıyor başarılı oyuncu.

Yaşının belirli bir noktaya dayanmış olmasıyla yapımcıların fazlasıyla iğneleme dolu cümlelerine maruz kalan ve kendini artık beğenmemeye başlayan Elisabeth’in karşısına bir gün onu daha iyi, daha genç ve daha güzel bir versiyonuyla karşılaştıracak bir fırsat çıkıyor. 

Dennis Quaid’in sinir bozucu derecede doğru yansıttığı yapımcı pozisyonundaki Harvey’nin aşağılamalarına maruz kaldıktan sonra ise Substance’ı almak için kendisini ikna etmesine gerek bile kalmıyor Elisabeth’in. Doğuracağı (ciddi anlamda) sonuçları ciddiye alamadan verdiği karar, bir şekilde içinden çıkan yeni bir parçası, Sue’yu dünyaya getiriyor. 

"Harvey" (Dennis Quaid)

Acılı, sancılı, bir o kadar da mide bulandırıcı olan bu süreç filmin bu konuda atmış olduğu daha ilk adım. Ayrıca sakin temposuna rağmen adeta büyülüyor, içine çekiyor ve çektikçe daha da çirkinleştiğine şahit oluyorsunuz. 

Sue’nun hayata gelişi, Elisabeth’in içindeki daha aç, daha bencil ve kesinlikle çok daha genç versiyonunu dışarı salıyor. Fakat Sue'nun güzelliği dillere destan. Gördükleri ilk anda hem seyircileri hem de yapımcıları kendisine aşık ediyor; hatta Elisabeth'in bile bir süreliğine ağzına bir parmak bal çalıyor Sue.

"Sue" (Margaret Qualley)
İnsan en büyük kötülüğü kendisine yapar. 

Başka iki karaktermiş gibi görünse de Sue, Elisabeth’in bir parçası. Aynı özü paylaşıyor ve temelinde aynı kişi. Genç ve güzel oluşunun avantajını sonuna kadar kullanışı, Elisabeth’in yaşamını olumsuz etkiliyor ve aralarındaki anlaşmanın sekteye uğramasına neden oluyor. Takdir edersiniz ki bunun da taraflardan birine büyük bir yaptırımı oluyor… 

Substance’in adeta bağımlısı olan karakterlerimiz birbirleriyle yarış içerisinde devam ettikleri bu süreci tarif etmesi güç ve son derece korkunç bir olayla kapatıyor. 

Sade tonları, sessizliği ve pastel renkleri, filmin ürkütücülüğünü artırmakla birlikte çok güzel bir hava katmış. Elisabeth’in apartmanının garip tasarımı da aynı şekilde... Aslında bakarsanız pek bir şey yok ama bu sayılı malzemeler ve genel olarak sinematografi, baktığınız her şeyden rahatsızlık duyduruyor. Yönetmen Coralie Fargeat’in ortaya hiç de fena olmayan bir iş çıkarttığını da eklemek gerek. 

The Substance’i izlerken The Shining, Mother!, Black Swan ya da Requiem For A Dream'i izlediğim sıralarda hissettiğim rahatsızlığı hissettim. Bu listenin oldukça etkili yapımlardan oluştuğunu düşünüyorum ve The Substance'i bu klasöre seve seve ekleyeceğimi de belirtmek istiyorum. Tam anlamıyla bir korku filmi olarak tanımlanabilir mi bilmiyorum ama çok güçlü bir psikolojik gerilim olduğundan eminim. Türün sevenlerine şiddetle önerilir efendim. Yılın en iyi filmlerinden diye boşuna dememişler…


Yaren’in Köşesi
muggle’lar mı? onlar hiçbir şey görmezler ama çatal batırırsan hissederler. merhaba, ben Yaren. çocukluğumdan beri tutkunu olduğum fantastik dünyalara, filmlere, kitaplara, dizilere ve çizgi romanlara dair videolar yapıyorum. ben bu videoları yaparken çok eğleniyorum, eğer siz de bana eşlik etmek isterseniz, kanalımı takip edebilirsiniz :)
Paylaş