Eden, yalnızca dramatik bir dönem filmi değil; aynı zamanda uzun yıllardır merak uyandıran Galapagos Olayı’nın sinematik bir başka yankısı olarak karşımızda. Şimdiye kadar birçok filme, belgesele ve kitaba konu olan 19. yüzyılın en büyük soru işaretlerinden biri olan bu gizem, Eden ile saklandığı yerden yeniden meydana çıkıyor sanki.
Filmi ikinci kez süzgeçten geçirdiğimizde ilk etapta fark edilmeyen çok şey ortaya çıkıyor; bunlardan biri de burada paranormal bir gerilim olmaması. Fakat atmosfer zaten başlı başına büyük bir gizem. Floreana'nın tuhaflığı, izolasyonun yarattığı baskı ve adanın içindeki fısıldaşmalar... Özellikle 20. yüzyıla damgasını vuran bu gizemli olay hakkında birkaç okuma yaptıktan sonra daha çok anlam kazanan detaylar var. Yoksa ilk planda gerçekten sinir bozucu bir film.
Saygılı bir uyarlama

Galapagos Olayı'na dair hiçbir fikriniz yokken Eden, Milla Jovovich ve Steve Zahn'lı A Perfect Getaway filmini andıran bir yapıya sahip. Ondan daha az korkutucu, daha az heyecanlı ve kafada daha çok soru işareti bıraktıran türden. Bu da biraz sinirinizi bozduğu için araştırma yapma gereksinimi duyuyorsunuz, "Bunun neresini film yapmışlar?" diye.
Olay, onlarca yılda hem tarihçileri hem kaşifleri hem de siyasetçileri büyüleyen türden bir etki alanına ulaşmış. Kayıp kişiler, çelişkili ifadeler, çözümlenemeyen sorular, adaya damgasını vuran o karanlık hava... Anlatılanlara göre film bu efsane detayların her birini birebir kopyalamamış ama saygı duyulacak derecede inanılır kılabilmiş. Yönetmen Ron Howard'ın tercih ettiği minimal gizem, gerçek hikayenin altındaki belirsizliklerle ahenkle dans ediyor.
Nihilist bir doktor

Juda Law'ın Dr. Friedrich Ritter performansı kesinlikle filmin taşıyıcı unsurlarından. Karakter, medeniyetten uzak bir ütopya kurmak isterken kendi iç karanlığıyla yüzleşiyor. Hem nihilizmi hem de anti-kapitalistliği bir arada taşıyan bu tavrı, adanın ruhuyla da uyumlanmış durumda. İlk izleyişte abartılı gibi duran bazı sahneler olsa da, tekrar düşündüğünüzde adadaki psikolojik çözülmenin bir parçası olarak bunlar fazlasıyla anlam kazanıyor.

Law'a eşlik eden Vanessa Kirby, Ritter'ın eşi Dora Strauch rolünde. Ama kendisi altını birçok kez çizerek evli olmadıklarını özellikle belirtiyor. Bu deneyin akıl kısmını temsil etse de, komik biçimde aklını yitirmesine ramak kalmış bir karakter Strauch.
Wittmer Ailesi ve Barones

Daniel Brühl ve Sydney Sweeney tarafından canlandırılan Wittmer çifti, Floreana'daki dengeyi değiştiren ana isimler. Filmin dramatik ritmini artıran şey, bu çiftin adaya yalnızca yeni sorunlar değil, taşınmalarıyla birlikte yeni bir hareketlilik de getirmiş olması. Yeni bir başlangıç yapmaya, aslında sadece hayatta kalmaya çalışarak bile buradaki dengeyi altüst etmenin öncülü oluyorlar.
Yanlış anlaşılmasın, problem bu kişiler değil; onlardan sonra adaya ayak basan Barones ve ekibi. Wittmer'lar ile iletişim kurması, zamanla adapte olmaya, ekibini adapte etmeye çalışması. Bunu yaparken de hem Wittmer Ailesi'ni hem de bu çifti birbirlerine düşürmeye çalışması elbette.

Ana de Armas'ın performansı, Eden'ı hatırlanabilir kılan şeylerden biri olmuş. Barones, filmimizin başlıca kötüsü olarak değil, önce; dost canlısıymış gibi yanımıza usulca sokularak iletişim kurmayı hedefliyor. Başarıyor da. Yanındaki iki saftirik gibi söylediklerine hemen kanıyoruz. Oyuncunun belirli derecedeki karizması başarıyla kullanılıyor ve Barones'in gelişi adadaki çok katmanlı kaosu da ateşe veriyor. Gerçek hikayedeki en tartışmalı figürü bu kadar etkili bir ismin canlandırması filmin en pozitif yanlarından.
İnsan idealleri ve çöküş

Eden'ın omurgası aslında insan bedeni gibi, çok güçlü. İnsan kendi yarattığı ideallerin, kendi inandığı normların altında ezilebilir mi? Adada herkes bir şeyden kaçıyor. Fakat kaçtıkları idealler, adada karşılarına daha sert bir şekilde çıkıyor. İzolasyonun psikolojisi Howard'ın film içerisine başarıyla yerleştirdiği detaylardan sadece biri. Karakterlerin çözülmesi dağınık hissettirse de aslında gerçekliği de burada yatıyor. İçlerindeki kötülük yavaş yavaş, mecbur kaldıkça, muhtaç oldukça ortaya çıkıyor. Bunlara da Floreana'nın baskısının birer sonucu diyebiliriz işte.
Belki A Perfect Getaway gibi paranormal bir gerilim değil Eden ama bunun yerine mekanın doğasından beslenen bariz bir tansiyon koyuyor önümüze. Adanın sessizliği, açıklanamayan kayboluşlar, çözülemeyen gerginlikler... En önemlisi de, sonuç olarak nereye varacağını merak ettiğimiz bu filmin gerçeklerden uyanlanmış olduğunu görmek. Filmde verilen bu mekansal stres, adanın gerçek tarihindeki hisle oldukça örtüşüyor.


Sansasyon değil ama ürkütücü bir belirsizlik
Filmin görsel dili ilk başta çok kasvetli, fakat gerçekleri öğrendikten sonra bu tonun çok yerinde olduğuna karar verdim. Soluk renkler, izole bölgeler, terk edilmiş kumsallar... Film tek bir şeyde, belirsizliği korumak konusunda çok akıllıca davranıyor. Hiçbir soruyu net bir cevapla çözüp kapatmak istemiyor. Ne tesadüf ki bu tavır da gerçek Galapagos hikayesiyle birebir örtüşüyor.
Eden mükemmel değil, ama Floreana efsanesinin hayaletimsi atmosferini iki saate sıkıştırmak konusunda düşündüğümden çok daha başarılı. Performanslar çok güçlü, görsellik etkileyici, hikayenin gizemi ise insanı bugün bile büyülüyor. Tarihsel belirsizliklerden, insan psikolojisinden hoşlanıyorsanız Eden bir akşamınızı harcamak için güzel bir tercih olabilir. Bu bahsettiklerim size göre değilse de, aman uzak durun derim.

Yorumlar