Her Superman filmi bir kahramanın değil, insanlığın umut arayışının da yansıması gibi. Ancak bu kez izlediğimiz şey bir orijin hikâyesi değil; doğrudan hayatın ortasından, yenilginin kıyısında başlayan, sarsıcı ama bir o kadar da duygusal bir hikâye. DC evreninin son halkası olan bu yeni Superman, alıştığımız formülleri kırarak farklı bir şey sunmayı başarmış. Ve bu kez bu Superman’in hikâyesini bir köpeğin, namı diğer Krypto’nun kahramanlığıyla tamamladığını söylemek gerçekten abartı olmaz.

🦸‍♂️
Yazı, Superman filmine dair spoiler içermeyecek.

Ortadan başlamak cesaret ister

Film, genç ama deneyim kazanmış bir Superman ile açılıyor. Henüz tam anlamıyla "kırılmaz" değil; kırılabilir, yalnızlaşabilir, hatta kaybedebilir biriyle karşı karşıyayız. Bu kırılganlık, onu daha önce hiç görmediğimiz kadar insani kılıyor. "Superman yenilirse ne olur?" sorusu, filmin temel çatısını oluşturan şey ve cevaplarını da bir aksiyon gösterisinden çok, karakter çatışmalarının içinden çıkartarak veriyor. Özellikle Lois Lane ile olan ilişkisinin bu yapıdaki merkezi rolü, duygusal açıdan filmi sürükleyici kılan en büyük detay.

Bayan Lane ise nihayet yıllardır hak ettiği yere ulaşmış gibi. Film boyunca yalnızca Superman’in sevgilisi olarak değil, olayların taşıyıcısı ve çözümleyicisi olarak da ön planda. Rachel Brosnahan'ın karaktere olan uyumu ya da David Corenswet ile olan kimyasını ölçebilecek bir birim ise henüz icat edilmiş değil. Zaten Brosnahan'ın performansını The Marvelous Mrs. Maisel yazımda yeterince övmüştüm diye hatırlıyorum. Burada da yine kendisini bir şekilde ön plana çıkarmayı başarmış. 💫

“Teşekkürler ve İyi Geceler!”: Muhteşem Bayan Maisel (2017-2023)
Prime Video’nun sevilen ama bir o kadar da arka planda kalmış dizisi ‘The Marvelous Mrs. Maisel’, 1950’lerde komedyen olmaya çalışan ‘Miriam Maisel’ın macera dolu hayatına odaklanan muhteşem bir dönem dizisi.

Ayrıca şimdiye kadarki en güçlü Lois Lane portresini izliyoruz; bağımsız, keskin zekâlı ve kendini feda etmekten çekinmeyen biri. Bu sadece kadın karakter temsiliyeti açısından değil, bütünlük açısından da güçlü ve hikâyeye fazlasıyla katkı sağlayan bir karakter olması dolayısıyla da fazlasıyla önemli.

Ekip ruhu, Superman ve Luthor

Superman’in bu filmde bir ekibin parçası olması, onu yalnızlıktan kurtarıyor gibi görünüyor fakat film, onun yalnız başına neler yapabileceğini de göstermeye çalışan detaylarla bezeli. Özellikle Green Lantern, Hawkgirl ve Mister Terrific gibi karakterlerle olan etkileşimleri, hem mizah hem de gerilim açısından iyi dengelenmiş. Başarılı oyunculardan oluşan bir ekip ve Justice League şakası da gözümden kaçmadı ama gözlerimi Nathan Fillion’ın Guy Gardner karakterinin saçlarından alamadım. Çizgi romanlarda karakterin böyle göründüğü bir versiyonu olduğunu da, bu görünümü Fillion'ın özellikle istediğini de biliyorum ama... Gerçekten mi?

Nicholas Hoult’un Lex Luthor performansı filmin içerisinde barındırdığı en büyük sürprizlerden biri. Başlarda rol için kafamızda kendisini tam olarak Luthor'la özdeşleştirememiş olsak da, karakterin zekâsını ve karanlığını sahneye yansıttığı anlar oldukça etkileyici. Hoult’un Luthor’u, sadece kötü olmak için kötü değil; ideolojik, sistematik ve neredeyse haklı gibi hissettiren bir tehdit oluşturmuş. Superman’in zaaflarını çok daha keskin bir biçimde görünür kılan bu kötü karakter, DC projeleri arasında uzun zaman sonra sergilenmiş en başarılı performanslardan biriyle karşımıza çıkıyor.

Gerçek yıldız: Krypto

Ve elbette Krypto. Çizgi romanlardan da aşina olduğunuz bu çocuk, sadık bir dosttan çok daha fazlası ama yine de bir köpek; şımarmak, sahibine maymunluk yapmak ve sürekli oyun oynamak istemek gibi bazı alışkanlıkları var, unutmayalım lütfen. 🐶

Film boyunca sadece sempatikliğiyle değil, yetenekleri ve zamanlamasıyla da Superman’in hayatını birçok kez kurtarıyor. Özellikle final sekansında yaptığı şeyler, izleyiciyi koltuğunda otururken bir anda doğrultan cinsten. Spot ışıklarını yan karakterlerden daha çok üzerine topluyor ve söylemek isterim ki Krypto, klasik bir "yardımcı karakter" değil; bu filmde adeta anlatının taşıyıcılarından, mihenk taşlarından biri konumunda.

Biraz daha zoom yapsaydın Gunn...

Ancak her güzel şeyin bir gölgesi var. Filmin dikkat çeken en büyük negatif yönü, teknik açıdan kendini gösteriyor. Özellikle kamera tercihleri, sürekli yapılan yakın çekimler ve hızlı zoomlar bir süre sonra izleyicinin dikkatini dağıtmaya başlıyor. 2013 yapımı Man of Steel ile kıyaslandığında, bu film görsel ihtişam ve sinematografi konusunda ciddi anlamda geri planda kalmış. Bazı sahnelerde karakterlerin karikatürize görünmesine yol açan açı seçimleri, hikâyenin ciddiyetine zarar veriyor.

Geleceğe atılan akıllı bir tohum

Spoiler kategorisine girmeyecek kadar açık olan ve daha öncesinde birçok kez belirtilen bir detay: Kara'nın kısa ama etkili cameo’su. Film, gelecekteki Supergirl filmi için karakteri akıllıca tanıtıyor. Sahnesi çok kısa fakat yeterli açıklamayı yaparak yeterince çarpıcı, izleyicide merak uyandıran bir giriş yapmayı başarıyor kızımız. Bu da DC’nin adımları daha yeni atılan evren inşasında doğru bir adım olarak değerlendirilebilir bence.

Bir efsanenin yeniden doğuşu

Nihayetinde yeni Superman filmi, klasik bir hikâyeyi yeniden anlatmak yerine, efsaneyi başka bir noktadan yakalayıp ona güncel, duygusal ve ekip temelli bir anlam yüklüyor. Evet, teknik anlamda hatalar var ve birkaç karakter tasarımı tartışmalı. Ama duygusal olarak güçlü, karakter olarak derin, tematik olarak da cesur bir yapım var karşımızda. Ve her şeyden önemlisi Superman’i bu kez yalnızca gökyüzünde süzülen bir figür değil; yanında Krypto’su, karşısında zekâsıyla bezeli düşmanı ve kalbinde Lois Lane’i olan bir insan olarak görüyoruz.

Ve neticesinde Superman, bir kahramanı neyle ölçmemiz gerektiğini yeniden sorgulatıyor. Güçle mi, zaferle mi, yoksa yalnızken bile kalkıp yürümeye devam etmekle mi? 

Paylaş