Televizyon artık mevsimlik bir iş değil, sahnede olan projeleriyle isminden daima söz ettiren bir sektör. Bu yıl öne çıkan yapımlar, günlük karmaşadan kaçışın da yolu olabilir, insanlığın en derin meseleleriyle yüzleşmenin de. Aşkın ilk heyecanını, geçmişin gölgelerini ya da bugünün karanlık gerçeklerini aynı ekranda bulmak mümkün.

2025’in ilk yarısı, izleyicilere tür ve ton bakımından oldukça zengin bir yelpaze sunmasıyla kendisini ön plana çıkartıyor. İşte Variety eleştirmenlerinin seçtiği, alfabetik sırayla listelenmiş yılın en dikkat çeken dizileri.

Adolescence (Netflix)

Jack Thorne ve Stephen Graham’ın yarattığı bu dört bölümlük mini dizi, kırmızı hap ideolojisinin genç erkekler üzerindeki sarsıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Yönetmen Philip Barantini’nin tek plan çekim tekniğiyle nefes kesici bir şekilde kurgulanan hikâye, 13 yaşındaki Jamie’nin sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanmasıyla başlıyor. Jamie’nin gözaltı süreci ve olayın çevresindekiler üzerindeki etkisi, özellikle terapisti ile olan seanslarda derinleşiyor. Adolescence, erkeklik kültürünün karanlık yüzüne çarpıcı bir bakış sunuyor.

A Cruel Love: The Ruth Ellis Story (BritBox)

Gerçek bir hikâyeden ve Carol Anne Lee’nin biyografik kitabından uyarlanan bu dönem draması, 1955 yılında sevgilisini öldürdüğü için idam edilen Ruth Ellis’in trajik öyküsünü anlatıyor. Ellis’in ilişkisi aşkın değil, manipülasyon ve şiddetin hüküm sürdüğü bir dinamik üzerine kurulu. Dizinin açılışını yapan infaz sahnesi, izleyiciyi dönemin ataerkil adalet sistemine sert bir şekilde sokuyor. Kadınların çaresizliğini etkileyici bir sinematografi eşliğinde ele alan yapım, bu seneye iz bırakan yapımlar arasında.

A Thousand Blows (Disney+)

Steven Knight’ın kaleminden çıkan bu 1880’ler Londra’sında geçen boks draması, hayatta daha fazlasını isteyen iki Jamaikalı göçmen, Hezekiah ve Alec’in hikâyesini anlatıyor. Çetelerle dolu East End sokaklarında hayatta kalmaya çalışan ikili, tehlikeli gangster Sugar Goodson ve kadınlardan oluşan Forty Elephants çetesinin lideri Mary Carr arasında sıkışıp kalıyor. Irkçılık, cinsiyetçilik ve sınıf çatışması temalarıyla öne çıkan dizi, dönem işlerine ilgi duyanlar için kaçırılmaması gereken bir yapım.

Dept. Q (Netflix)

Jussi Adler-Olsen’in çok satan roman serisinden uyarlanan bu İskoçya merkezli suç draması, geçmişle hesaplaşmayı merkeze alıyor. Başroldeki Matthew Goode, acı dolu bir travmanın ardından soğuk dosyalara bakan dedektif Carl Morck’u canlandırıyor. Soğuk, mesafeli ama zeki karakteriyle Morck’un iç yolculuğu, işlenen suçların psikolojik yönleriyle harmanlanıyor. The Queen’s Gambit’in yaratıcılarından Scott Frank’in imzasını taşıyan bu dizi, polisiye severleri tatmin edecek bir tempo ve derinlik sunuyor.

Forever (Prime Video)

Mara Brock Akil’in yönettiği bu romantik gençlik draması, Judy Blume’un aynı adlı eserine modern bir yorum getiriyor. 2018 Los Angeles’ında geçen dizi, atlet Keisha ve basketbolcu Justin’in ilk aşklarını keşfetmelerini konu alıyor. Siyah gençlerin aşk hikâyesini nadiren gördüğümüz bir dürüstlükle ören dizi, izleyiciye hem nostaljik hem taze bir deneyim yaşatıyor. Romantizm, gençlik, hayal kırıklığı ve ilk kez yaşananlar bu dizide dokunaklı bir şekilde işleniyor.

Long Bright River (Peacock)

Liz Moore’un romanından uyarlanan ve Moore ile Nikki Toscano’nun senaryosunu yazdığı bu dizi, cinayetin ötesine geçerek bir toplumun çözülüşünü ele alıyor. Amanda Seyfried’in canlandırdığı polis memuru Mickey, hem bağımlı kız kardeşiyle uğraşıyor, hem de öldürülen seks işçileriyle ilgili bir davayı çözmeye çalışıyor. Suç temasının yanında, kardeşlik ve sınıf ayrımı gibi güçlü sosyal temalarla dikkat çeken bir yapım.

Power Book III: Raising Kanan (Starz)

"Power" evreninin ön hikâyesi olan bu yapım, Kanan Stark’ın gençlik yıllarını anlatıyor. Dördüncü sezonda, Kanan ile annesi Raq arasındaki ilişki artık bir savaşa dönmüş durumda. Güç, sadakat ve ihanet temalarıyla örülü hikâyede, Kanan’ın annesine silah çektiği sahne dizinin doruk noktası. Siyahların hikâyelerini merkezine alan bu güçlü aile draması, evrenin diğer yapımları kadar çarpıcı olarak tanımlanıyor.

Your Friendly Neighborhood Spider-Man (Disney+)

Peter Parker’ın bilinen hikâyesine taze bir başlangıç getiren bu animasyon dizisi, 15 yaşındaki Peter’ın süper kahraman kimliğini keşfedişini takip ediyor. Hem nostaljik hem modern bir atmosfer sunan animasyon, 2D ve 3D tekniklerini başarıyla harmanlıyor. Gençlik dramı ve kahramanlık temasını birleştiren yapım, hem eski hayranlara hem de yeni nesle hitap ediyor.

Your Friends & Neighbors (Apple TV+)

Jonathan Tropper’ın kara komedisi, orta yaş bunalımı geçiren Coop’un zengin çevresine karşı geliştirdiği isyanı konu alıyor. İşini, ailesini ve konumunu kaybeden Coop, banliyödeki komşularını soyarak eski hayatını korumaya çalışır. Amerikan rüyasının çöküşü, sınıf ayrımı ve ahlaki yozlaşma, dizinin merkezinde ustalıkla işleniyor.

Andor 2. Sezon (Disney+)

Star Wars evreninin en politik ve karanlık yapımı olan Andor, ikinci sezonuyla sınırları daha da zorluyor. Diego Luna’nın Cassian karakterinin ötesinde, Luthen, Mon Mothma ve Dedra gibi karakterlerle imparatorluk ve direnişin gri alanları inceleniyor. Işın kılıçları olmadan da etkileyici bir galaksi anlatılabileceğini kanıtlayan bu yapım, entelektüel derinliğiyle türün sınırlarını genişletiyor.

Dying for Sex (Hulu)

Cinsel özgürleşme ile ölüm gerçeğini aynı potada eriten bu sıra dışı dizi, hastalığını öğrenen Molly’nin özgürlük arayışını konu alıyor. Seksüel deneyimlerin yanı sıra asıl merkezde, Molly ile en yakın arkadaşı Nicki arasındaki duygusal bağ yer alıyor. Hem duygusal hem komik, hem sarsıcı hem de içten bir hikâye olarak anılan dizi, yılın en çok dikkat çeken işlerinden.

The Pitt (NBC)

Klasik televizyon dramasına duyulan özlemi karşılayan bu tıbbi drama, şaşırtıcı şekilde büyük başarı elde etti. Gerçek zamanlı ilerleyen bölümler, izleyicileri hastane acil servisinin yoğun temposuna dahil ediyor. ER'a olan bariz benzerliği, ki dizinin yıldızı ve yapımcısı Noah Wyle da bu benzerliği destekliyor, izleyicilerin ilgisini çekse de, The Pitt kısa sürede kendi kimliğini oluşturdu. Wyle’ın canlandırdığı Dr. Robby ve Isa Briones’in sivri dilli ama becerikli Dr. Santos karakterleri, sezon sonunda izleyiciyle güçlü bir bağ kurdu.

The Rehearsal 2. Sezon (HBO)

Nathan Fielder’ın çığır açan deneysel serisi ikinci sezonuyla çıtayı daha da yukarı taşıyor. Bu kez Fielder, uçak kazalarının ardında yatan iletişim problemlerine takıntılı hale gelerek simülasyonlarını göklere taşıyor. Gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırları zorlayan dizi, bazen dev bir bebek beşiği, bazen sahte bir Nazi sığınağı, bazen de tuhaf bir şarkı yarışmasıyla izleyiciyi absürtlüğün merkezine çekiyor.

The Righteous Gemstones 4. Sezon (HBO)

Danny McBride’ın Gemstone ailesine dair karanlık komedisi, dördüncü ve final sezonuyla doruğa ulaştı. Aile bireyleri Jesse, Judy ve Kelvin, bu kez sadece dini imajlarıyla değil, aile bağlarıyla da ciddi bir sınavdan geçiyor. Annesinin ölümünden sonra dağılan ilişkiler, Judy’nin kocasının trajik kazası ve Eli’ın yeni aşkı, sezonun duygusal yoğunluğunu artırıyor.

Severance 2. Sezon (Apple TV+)

Modern iş yaşamının distopik bir simgesi olan Severance, üç yıl aradan sonra daha da derinleşmiş bir şekilde geri döndü. Çalışanların bilinçlerini iş ve özel hayat arasında ayırmalarını sağlayan "severance" prosedürü, bu sezonda daha büyük etik sorular doğuruyor: "İç benlik" talep edebilir mi? "Dış benlik"in onun üzerinde hakkı var mı? Mark S. ve Helly R. arasındaki romantizm, bu felsefi sorulara duygusal bir çerçeve sunuyor.

Sirens (Netflix)

Molly Smith Metzler’ın Yunan mitolojisine modern bir bakış sunan mini dizisi, iki kız kardeşin karmaşık ilişkisini merkezine alıyor. Devon ve Simone, yaşlı ve istismarcı babalarıyla yüzleşirken, bir yandan da geçmişte birbirlerine verdikleri yaraları taşırlar. Julianne Moore’un oynadığı zengin kuş gözlemcisi patron figürü, hikâyeye zarif bir katman eklerken, dizinin ana duygusal yükü kardeşler arası dinamikte saklı.

The Studio (Apple TV+)

Seth Rogen ve Evan Goldberg’in sektörel hicvi, Hollywood stüdyo sistemine dair hem eğlenceli hem de acı bir panorama çiziyor. Rogen’ın canlandırdığı Matt Remick, hayalini kurduğu yaratıcı liderlik rolünün aslında ne kadar sıkıcı ve politik olduğunu keşfederken, her bölüm yeni bir felaketle doruğa ulaşıyor. Dizi, her bölümünü bağımsız bir mini-komedi gibi sunuyor. Ron Howard’lı bölümlerden tuhaf set kazalarına kadar her detay, sektör içi şakalara hâkim olanları güldürürken, dışarıdan izleyenlere de bolca kahkaha vadediyor.

The White Lotus 3. Sezon (HBO)

Mike White’ın sınıf, statü ve maneviyat temalarını işlediği The White Lotus, bu kez Tayland’da geçiyor. Her ne kadar önceki sezonlara göre biraz daha dağınık ve uzun bulunsa da, bu sezon da karakter derinliğiyle dikkat çekiyor. Walton Goggins’in canlandırdığı Rick ve onun iyimser sevgilisi Chelsea sezonun merkezine yerleşirken, Carrie Coon, Michelle Monaghan ve Leslie Bibb’in canlandırdığı üçlü arasındaki pasif-agresif gerilim dizinin en lezzetli anlarını oluşturuyor. Maneviyat arayışı bu sezonda da açıkça işleniyor. Zenginlerin boş ruhlarını doldurma çabaları sürdükçe, White’ın da anlatacak hikâyesi bitmeyecek gibi görünüyor.

Kaynak: Variety

Paylaş